Medya
  • 7.6.2020 23:42

Hasbıhal 10!.. Allah'a kul olmak

HASBIHAL-10!
ALLAH’A KUL OLMAK

Bir insanın en kıymetli rütbesi kul olmaktır.
Kulluk;, Allahü teala kabul buyurursa taçlanır.
Kul olma şerefine erenler, bizzat Yüce Hak tarafından özel olarak seçilmiş kıymetli kimselerdir.
Allahü teala sayısını kendinden başka kimsenin bilmediği sayı kadar insan yarattı. Bu yarattıklarından az bir kısmına kulluk şerefini ihsan etti.
Peki, kulluk nedir? Yani Allahü Teâlâ’ya kul olmak nedir?
Allahü Teâlâ’ya kul olmak, imandır. Yani onun varlığına ve birliğine iman etmektir.
İşte bunu yapıp kalben bunu tasdik eden ve o tasdiyi de, Allahü Teâlâ tarafından kabul gören kişi, kul olmakla şereflenir.
Hem ahirette hem dünyada insanoğlunda bulunan yegâne şey, kulluktur.
İnsanoğlu Rabbine hem bu dünyada, hem ahirette kulluk yapar.
Dolayısıyla kulluk, insanoğluna ahiretten çıkıp dünyada nasip olmuş en büyük hediyedir. Kulluğu bu kadar güzel kılan, ahiretten gelmiş olmasıdır.
Bir kişi dünyada rabbine kul olduysa ahirette bu kulluğu sürer.
Hem de sonsuza kadar sürer.

Cenab-ı Hak gerçek kullarını ruhlar âleminde seçti.
O âlemde daha dünyaya gönderilmeden önce; kendine secde eden ruhlar, Mümin olarak pak bedenlere, secde etmeyen asilerde habis bedenlere konup dünyaya yollandı.
Evliyânın büyüklerinden olan Mevlana Celâleddîn-i Rûmî “kuddise sirruh” çok düşünceliydi.
Oğlu Sultan Velid, babasının bu halini görür üzülür ama edebinden soramazdı.
Sultan Velid annesine gelip, “Babamı son zamanlarda çok düşünceli görürüm. Bir derdin var ama kendisine soramam. Sen bir sorsan da hal çaresi var mı baksam” der.
Tabi o zamanın evlatları şimdikiler gibi değil. Edeplerinden babalarına sual bile soramazlardı.
Annesi akşam yemekte Mevlana Hazretleri’ne, “Bey seni çok düşünceli ve üzgün görürüm. Senin bir derdin var. Nedir seni böyle üzen şey” der.
Mevlana Celâleddîn-i Rûmî “kuddise sirruh”, “Sorma hatun. Ben günlerdir düşünüyorum. Ruhlar âleminde secde ettim mi etmedim mi? Bir türlü hatırlayamıyorum. ‘Eğer secde etmediysem halim nice olur?’ diye düşünüp korkuyorum” dedi.
Hanımı sabah durumu oğluna anlattı.
Sultan Velid başladı gülmeye. Bir yandan gülüyor bir yandan şükür ediyor.
Annesi sordu;
- Hayırdır oğlum. Nedir bu neşen?
Sultan Velid;
- Ey benim canım anam. Babamın sıkıntısının sualini biliyorum da ondan sevinçliyim. Ruhlar âleminde ben babamın hemen arkasındaydım. Secde etmemiz istendiğinde babam az duraksar gibi oldu. Ben elimde sırtından sertçe ittirdim ve orada secdeye gitti. Ben şahidim.
Hatta babamın sırtında 5 parmağımın izi var.

(Hay maşallah. Evlat dediğin burada lazım. Evlat da evlat yani)
Kadıncağız neye uğradığını şaşırdı.
O güne kadar edebinden beyinin sırtını çıplak olarak hiç görmemişti. O yüzden bu iz var mı yok mu? Oda çok merak etti.
Akşam dedi ki;
- Bey, ben bugüne kadar seni hiç keselemedim. Müsaade edersen sırtını keselemek isterim.
Mevlana Hazretleri kabul etti.
Keselemek için sırtını açtığında baktı ki; derisinin hemen altında belli belirsiz beşparmak izi.
Lâ ilâhe illallah, Lâ ilâhe illallah, Lâ ilâhe illallah” deyip “Bey müjde” dedi ve ekledi;
- Sen Ruhlar aleminde secde ettin. Şahidin bile var.
Neye uğradığını şaşıran Mevlana Hazretleri, hemen şükür namazı kılıp oğluna çok dualar etti ve her namazında evladına duayı ihmal etmedi.
Bu kıssadan da anlaşılacağı gibi, işin başı Kul olabilmektir.
Kulluk şerefine eren er ve hatun kişiler, cennette sonsuz saadet sürecekler. Bu şerefe eremeyen asiler ise cehennemde sonsuz azap görecekler.
Her nimetin bir külfeti, her külfetin bir nimeti var.
Dünya nimetine tamah etti isen külfeti cehennemdir.
Dünya sıkıntısına sabır etti ise nimeti cennettir.
Herkes seçimini kendi yapar.
Seçtiğine göre de ahirette sonsuz hayat sürer.
Hem ahirette hem dünyada insanoğlunda bulunan yegâne şey, kulluktur.
Kulluk, insanoğluna ahiretten çıkıp dünyada nasip olmuş en büyük hediyedir.
Kulluğu bu kadar güzel kılan, ahiretten yani ruhlar âleminden gelmiş olmasıdır.
Bir kişi ruhlar âleminde rabbine secde etti ise, dünyada Rabbine itaat eder. Etmedi ise asilik eder.
Tabi biz o âlemde secde edip etmediğimizi bilemeyiz Bilemediğimiz içindir ki; etmiş gibi Rab’ımıza teslim olur kulluk yapmaya çalışırız.
İyi bir kul olabilmek için gayret ederiz.
Peki, kulluk nedir. Yani Allahü Teâlâ’ya kul olmak nedir.
Allahü Teâlâ’ya kul olmak, imandır. Yani onun varlığına ve birliğine iman etmektir.
İşte bunu yapıp kalben bunu tasdik eden ve o tasdiki de Allahü Teâlâ tarafından kabul gören kişi, kul olmakla şereflenir.
Bunun dışında kalanlara rabbimiz kul gözüyle bakmaz.

Onlar bir hiçtir. Kıymeti harbiyesi yoktur. Değeri yoktur. Kâinatın sahibi tarafından yüzüne bakılmayacak kadar değersizdir.
Gerçek kullar böyle değildir.
Kâinatın sahibi Allahü Teâlâ hazretleri tarafından, ‘’Ey benim kulum’ ’diyerek taltif ettiği bir kişi, ne kadar mübarektir. Allahü Teâlâ’nın, “Ey benim kullarım” dediği toplulukta yer almaktan, daha büyük bir itibar olabilir mi?
Bir insana en büyük itibar, Allahü Teâlâ’ya kul olabilmektir. 
Ona kul olmak, ona “benim kulum” dedirtmek onun bu övgüsüne mazhar olmak;  bırakın dünyayı, ahirete bile bedeldir.
Rabbimiz, “kulum” dediği,” kul” diye hitap ettiği bir kişiyi, sevdiği için bu sıfatı verir. Kâinatın sahibi tarafından sevilmek, onun tarafından böyle bir övgüye sahip olabilmekten daha üstün bir derece yoktur.
Allahü Teâlâ cennetini sadece kullarına açmıştır. Bir başka deyişle, “kullarım” dedikleri için cennetini yaratmıştır.
Bu kulları sonsuz rahat eylesinler, sıkıntıları ve dertleri olmasın sürekli mutlu olsunlar diye cenneti yarattı.
Gerçek anlamda Allahü Teâlâ’ya kul olan kişiyi işte böyle bir yer beklemektedir.
Ebû Hüreyre Radıyallahü anh dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! o gün Allah’ı görebilecek miyiz?
Rasûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem.): “Evet” buyurdu. “Siz Güneşin ve dolunay ge­cesi ayın görünmesinde şüphe eder veya görebilmek için itişip kakışır mısınız?” 
Biz de: “Hayır!” diye cevap verdik.
Öyleyse Aynı şekilde kolaylıkla Rabbinizi göreceksiniz ve Allah’ın o Cennet’te kendisiyle karşı­lıklı görüşmediği kimse kalmayacaktır. Hatta konuştuğu kimselerden birine: 
“Ey falan oğlu falan! Falan günde yaptığını hatırlıyor musun?” diyecek Ve dünyadaki vefasızlıklarından bir kıs­mını hatırlatacaktır.
O kimse de: “Ey Rabbim! Beni bağışla­madın mı?” Allah’ta: “Evet!” diyecek ve “Benim bağışlamamın genişliği sayesinde şu makama ulaşmış du­rumdasın” buyuracak.
İşte Allah’a hakiki manada kul olanlar bu şerefe erişecektir.
Rabbini bırakıp kişiye kulluk edenler, Cenneti bırakıp dünyanın kırıntılarına meyil edenler, Paraya pula ve makamlara tapanlar, gelip geçici dünya zevkleri için sonsuz güzellikleri elinin tersiyle itenler ne büyük gaflet içindedir.
Bunların hiç birisi Allahü Teala’ya kul olamayacak, kul olarak kabul edilmeyecektir.
Bu gafiller; kısacık ömür için âlemlerin rabbinin kulu olmak şerefini yitiriyorlar.
İşte bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket budur.

 Emin olun ki; Allahü Teâlâ’dan ne isterseniz isteyin kulluk talebi yanında, denizde bir damla bile tutmaz. İster dünyanın hepsini isteyin ister ahiretin hepsini isteyin bunların tamamı Allahü Teâlâ’nın kulu olmamızın yanında önemsizdir.
Onun için en büyük şeref, Allahü Teâlâ’ya kul olmaktır.
Her şey burada başlar, burada devam eder.
Kulluk yapmanın sonu yoktur. Kulluk; dünyada başlayıp ahirette sonsuza kadar sürecek tek şeydir.
Kulluğun da gereği sağlam imandır.

Kulluk; İtikattır ve ibadettir. Kulluk; ehlisünnet vel cemaat yoludur. 
Allahü Teâla’ya kul olan onun rehberlerine tabi olur.
Kulluk; Mübarek peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Selleme ve onun rehberlerine uymaktır.
Allah ancak Habibi’ne ümmet olanı kul olarak kabul eder.
Yarabbi, beni ve sevdiklerimi ‘benim kullarım’ diye hitap eylediğin kullar içinde eyle
(AMİN)

METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ

Güncellenme Tarihi : 8.6.2020 12:03

İLGİLİ HABERLER