Yaşam
  • 21.1.2007 10:56

İŞTE AZİZ NESİN'İN YAKILAN AŞK MEKTUPLARI!..

CAN DÜNDAR

AZİZ NESİN'İN AŞK MEKTUPLARI NASIL YAKILDI?

Allah gecinden versin: Ölürseniz arşiviniz sizden sonra ne olacak; hiç düşündünüz mü?
Belki arşiv tutmuyorsunuzdur.
Benim gibi her yaşadığını günü gününe not edenlerden değilsinizdir.
O yüzden de "Yahu onca yıldır tutulmuş bunca defter ne olacak benden sonra?" diye dertlenmiyorsunuzdur.
Ya da size yazılmış mahrem mektupları, gizlice yollanan notları, bir sonbahar yaprağı üzerine karalanmış itirafları saklama adetiniz yoktur; bencileyin "Saklamam yıllarıma mal oldu, birinin yakması sadece birkaç dakika sürecek" diye düşünmüyorsunuzdur.
Okuma yazma öğrendiği defterden, ilk yurtdışı yolculuğunun biletine kadar her "lüzumsuz belge"yi biriktirmiyorsanız, "Çocukların, torunların başına bela olacak bunlar" türünden dertleriniz yoktur.
Peki yazıp yollamadığınız mektuplarınız, utanıp sakladığınız günlükleriniz, ilkgençlikte yazdığınız acemi şiirleriniz, kenara köşeye not alınmış hatıralarınız, kimse görmesin diye dip köşeye gizlediğiniz fotoğraflarınız yok mu?
Onların istikbalini düşündünüz mü hiç?
Haydi onlar da yok diyelim:
Ya kişisel bilgisayarınızda sakladığınız elektronik postalar?
Fotoğraflar?
Yazılar?
Siz "Sil" komutu vermeden göçerseniz birileri gelip onları "farklı kaydet"meyecek mi?
Ya cep telefonu mesajları?
Onları anında siliyor musunuz; saklıyor musunuz yoksa?
Ne zamana kadar?
Başka birilerinin elinde eğlenceliğe dönüşene kadar mı?
O halde bir an önce ayırt etmeksizin "tümünü seç"ip "sil"menin zamanı mıdır acaba?
Yoksa kıyamayanlardan mısınız, silmeye, yırtmaya, yakmaya?

E-postalar için vasiyet
Geçenlerde Meral Tamer, Foreign Policy dergisinin son sayısında yer alan bir haberden söz etti.
Yazının başlığı şu: "Öldükten sonra e-postalarınız ne olacak?"
Son zamanlarda Amerika'da avukatlar müşterilerine şöyle telkinde bulunuyorlarmış:
"Vasiyetnamenize e-posta şifrelerinizi de yazın ve siz öldükten sonra onları kimin kullanacağını belirtin."
Bu şart vasiyette yer almazsa, internet servis sağlayıcıları, kişinin internet ortamındaki yazışmalarına -aile üyelerine bile- kesinlikle girme izni vermiyorlarmış.
"Vasiyet için daha çok erken" diye düşünüyor olabilirsiniz.
Malum; Tanrı istikbal planları yapanlara çok gülermiş yukarıdan...

Nesin'in dosyaları
Neyse canınızı sıkmayayım.
Ama bu konuda çok etkilendiğim bir örnek var: Aziz Nesin...
Geçen hafta Foreign Policy'deki yazıyla onun vakfına uygulanan haksız saldırılar kesişince ustadan ve onun gizli dosyalarının akıbetinden söz etmek istedim.

AZİZ NESİN'İN VASİYETİ

"Kendimi yakmak gibi..."
Aziz Nesin ölümünden önce yayımlanan son kitabı "Sizin Memlekette Eşek Yok mu?"da geçirdiği ilk kalp krizini ve yaklaşan ölümünü yazmıştı.
Şöyle diyordu:
"Vasiyetimi düşünüyorum. Ne diye bugüne dek vasiyetimi yazmadım? Çok öncelerden yazmalıydım. Zaman zaman da tasarlıyordum. Ölümün hiç gelemeyeceği uzaklarda olduğunu sanıyordum da ondan yazmadım. (...)
O denli çok yapılmamış, yarıda kalmış işlerim var ki... Dünyaya borçlu ölüyorum. (...)
Vasiyetimi yazmadan ölürsem, ki öyle görünüyor, kadınlarım için yazdıklarım, onların mektupları, fotoğraflarımız, benim notlarım... Sevdiğim, çok sevdiğim, beni sevdiklerine inandığım kadınlarım... Beni düş kırıklıklarına uğratanlar... Beni seviyormuş gibi görünenler... Kitaplığımda ayrı dolaplarda dosyalar içinde duruyor bütün o sevi belgeleri... Ne çok, ne çok... Onlar benim en değerli zenginliklerim: İhanete uğramışlıklarım, aldatılmalarım, acılarım, inandıklarım, sevgilerim, yürek çarpıntılarım, bulut oluşum, yağmur oluşum, yel oluşum...
Bu dosyaların hiçbiri ölümümden sonra benden geriye kalmamalı.
Ah, bunları vasiyetimi yazıp belirtmeliydim. Dosyaların kimileri hangi kadınım içinse ona geri verilecekti ya da adresine postalanacaktı. Pek çoğu da yakılacak. Hele üç kadınım var ki onlara değin bütün belgeleri, eski yapı bir küçük sandığa koyup kendilerine gönderilmesini istiyordum, sedef işli ya da kakmalı, oymalı, işlemeli güzel sandıklar... Yazacaktım bütün bunları vasiyetime...
O dosyalarda kurutulmuş çiçekler, yapraklar var; şiirlerimin hammaddeleri var; kağıt peçetelere yazılmış notlar var; tiyatro biletleri, konser çağrılıkları... Birçoğu yakılacak.
Bütün bu dosyalardan romanlar, oyunlar, anılar çıkacaktı. Daha önce kendim yakamazdım bunun için... Kıyamazdım da yakmaya... Kendimi yakmak gibi olurdu bu... Onlar canlıymış, benim canımdan parçalarmış gibi geliyor bana..."

ALİ NESİN ANLATIYOR

"Yakmaya elimiz varmadı"
Peki ne oldu bu vasiyet?
Anlatayım: Aziz Nesin ölümünden önce oğlu Ali'yi çağırdı. Bir dolabı açtı ve kitabında sözünü ettiği dosyaları gösterdi.
20-30 kadardı bunlar... İçlerinde "Nesin'in kadınları" vardı. İki kümeye ayrılmışlardı.
Nesin oğluna önce ilk kümeyi gösterdi:
"Bunlar yakılacak" dedi; "Çoğu özel şeyler. Edebi değerleri yok. Ama ilerde kullanabilirim diye sağlığımda yakamıyorum. Aniden gidersem sen yakacaksın."
Aslında gitmesine pek az zaman kalmıştı. O dosyadaki notlardan bir roman ya da anı kitabı yazamayacağını, buna zamanı kalmadığını kendisi de biliyordu. Yine de onlara kıyamıyordu.
Onları yakmak demek bir nevi ölüme hazırlık demekti. Kendisini maziye bağlayan köprüyü yakmış olacaktı. O yüzden notlarına, daha doğrusu geçmişine, en doğrusu kendisine kıyamıyordu.
Sonra ikinci küme:
"Bunlar da sahiplerine iade edilecek. Adresleri üstünde... Kiminin adresi yok. Onları da sen bulursun artık..."
Tam kitabında yazdığı gibi...
"Tamam" dedi Ali Nesin, "Yapacağım, söz..."
Emin olamadı, güldü Aziz Nesin: "Bak karıştırma; bunlar yakılacak, bunlar sahiplerine iade edilecek."
"Tamam karıştırmam" diye gülümsedi Ali Nesin...
Gün geldi Aziz Nesin öldü.
Oğlu hata yapmadı; iade edilmesi gereken dosyaları adresteki sahiplerine verdi.

Kayıp roman
Düşünsenize; bir sevdiğiniz ölüyor; cenazesine gidiyorsunuz; mezarı başında ağıt yakıyorsunuz. Sonra bir gün kapı çalıyor. Biri size "ölüden mektup" getiriyor.
Sevdiğiniz bir ölüden... Ne yapardınız? Sevinmiş Nesin'in eski sevgilileri...
Ama dosyaları okuduklarında ve eski Türkçe olanları çevirttiklerinde içeriğinden hiç de memnun olmamışlar; hatta bir kısmı ağır bunalıma girmiş.
Bu arada dosyalardan birinde, bitme aşamasında bir roman taslağı varmış. Adı: "Modası Geçmiş Adam".
O da ilgili sevgiliye teslim edilmiş. Lakin "sevgili" evliymiş. Ve dosyayı aldıktan bir süre sonra vefat etmiş.
Acaba ölmeden önce dosyayı yakmış mıydı?
Bilinmiyor.
Sonradan kocasına yazıp romanı istemişler.
Cevap gelmemiş.

Bir edebi cinayet
Sıra zor bölüme gelmiş.
Bu kısmı Ali Nesin'den dinledim. Aktarıyorum:
"Vasiyeti üzerine ölümünden birkaç gün sonra Yönetim Kurulu toplandı. Dosyaları yakacağız... Uzun süre yakamadık. Hiçbirimizin eli varmıyordu. Bir üyemiz karşı çıktı. 'Bu edebi cinayettir, Sizi kamuoyuna şikayet edeceğim' dedi.
Ben de bir ara kuşkuya düştüm. Bu notları paketleyip, 100 yıl sonra açılmak üzere notere teslim etmeyi önerdim hatta... Ama sonra babamın gözünün içine baka baka söz verdiğim aklıma geldi. O sağken söz verdim, ölünce sözümde durmuyorum. Kendime yediremedim babama 'Sen artık öldün. Artık senin iraden geçerli değil' demeyi... Belki yanlış yaptım ama eğer o notları yakmasaydım yaşam bana çok zor gelirdi.
Tutanak tutuldu ve vasiyeti yerine getirildi."
Ne kader: Büyük yangından kurtuldu Aziz Nesin... Ama mektupları kurtulamadı ateşten...
Yandı tiyatro biletleri, konser çağrılıkları, sevda satırları, kağıt peçetede notlar, kurutulmuş çiçekler, yapraklar...
Bugün pazar...
Eski notlara bir göz atmanın zamanı değil mi?

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 22:41

İLGİLİ HABERLER