Medya
  • 23.2.2019 21:59

Keseci kadının imanı

KESECİ KADININ İMANI

Kalpleri yumuşatıp gözleri yaşartan Mübarek Miraç ile ilgili nakillere devam edelim...
Ümmetinin mahşer meydanına yaya yürümesine bile gönlü razı olmayan başımızın tacı, gözümüzün nuru ve Kainatın sahibinin Habibi Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz, mahzunlaşmıştı.

Habibi’nin o haline karşı Cenab-ı Hak Celle ve Celalühü, merhamet buyurup, Ümmet-i Muhammed’e birer Burak yollayacağını ve Sırat köprüsünden geçişlerini çabuklaştıracağını müjdelemişti.
Âlemin efendisi, en üstünü Muhammed aleyhisselâm., Cenabı Hak Celle ve Ala’dan gelen bu güzel vaad ve ihsana çok sevindi.
Rabbına çeşitli hamd ve senalar (övme) yaptı.

Peygamber Efendimiz sonrası için şöyle buyurdu:

- Ben o Burak a binip üzerine oturdum. Cebrail yetmiş bin melek ile sağ üzengimde ve Mikail yetmiş bin melekle sol üzengimde idi.
Ve o meleklerin her birinin ellerinde Arş nurundan birer kandil vardı.
İsrafil yetmiş bin melekle ardımda duruyordu. Burak’ın üzerini örten o örtüyü omuzunda taşıyordu.

Ben de onun ululuğundan utandığımda İsrafil bana şöyle dedi; 

Ya Resulallah; Ben bu gece sizin eyer yoldaşınız olabilmek ve bu örtüyü taşıyabilmek için nice bin yıldır ibadet edip dilekte bulundum. Hak Sübhanehu ve Teala Hazretleri ricamı kabul buyurup beni bu muradıma nail eyledi.
Ne sebeple böyle bir niyazda bulundun?” diye sordum.
İsrafil şöyle anlattı; “Yüce arş altında bin sene ibadet ettim. O ibadetim sırasında, “Ne istiyorsun? İstediğin her ne ise dileğini kabul ettim” diye bir ses geldi.
Bütün kainatın sahibi Yüce Hakka şöyle dedim;

Yâ Rabbi, günahkar olan ümmetlerin şefaatçisi, Kıyamet gününün Sultanı ki O’nun adını kendi adın ile birlikte Yüce arşının gözüne yazmışsın. Ben, O Mübarek Resûl teşrif ettiğinde bir süreliğine de olsa ona hizmet etmeyi dilerim.
Bu niyazım üzerine Hak teala şöyle buyurdu;
Niyazını kabul ettim. Onun için bir gece olacaktır, o gece ona yakınlığımı müyesser edeceğim. Yer noktasından ulvi alemime getireceğim. Hazinelerimin kapısını şühud anahtarımla ona açacağım. O’nu Mekke’den Beyt-i Makdis’e varıncaya kadar yürüteceğim. O zaman Beyt-i Makdis’e kadar onun bineğinin eğer altı örtüsünü taşıma şerefine nâil olursun.
Resûlullah o yolu şöyle anlattı;

-  O gece o Burak’ın ayağı yere dokunmadı. Mekke-i Mükerreme’den ta Mescidi Aksa ya varıncaya kadar Cennet dibaları serilmişti.
Burak bunların üzerinden yürüdü gitti. Giderken önümde bir ifrit belirdi. Ağzı ateşler saçıyordu. Bu halle üzerime doğru yürüdü.
İfrit, Resullah’ın Arş-ı ala’ya gidişini haber almış ve önünü kesmişti.
Onun o hali üzerine Peygamber Efendimiz de bir ürperti oldu.
Bunu gören Cebrail Aleyhisselam Hak teala’dan gelen bir duayı söyledi;

- Ya Resulallah, sana birkaç cümle okuyayım. Bunu oku. İfritin ateşi söner. Kendisi yok olur. Sen şu duayı oku dedi :

- E’ûzü bivechillâh’il-kerîmi ve bikelimâtillâhit-tâmmât’illetî lâ yücavizhünne berrun velâ fâcirun min şerri mâ yenzilü mines-semâi vemâ ya’rucü fîhâ ve min şerri mâ yahrucü minhâ ve min fiten’il-leyli ven-nehâri ve min tavârik’il-leyli ven-nehâri illâ târikan yatruku bihayrin yâ Rahmân!..(Kerim Allah’ın zâtına sığınırım. Bu sığınmamı onun bütün kelimeleri ile yaparım. O kelimelerden öteye ne iyi geçebilir, ne de kötü… Semadan inenlerin, semaya yükselenlerin ve semadan çıkanların şerrinden sığınırım. Gecenin ve gündüzün fitnelerinden sığınırım. Hayır için gelen hariç, gece ve gündüz beliyyelerinden sığınırım. Yâ Rahmân.)
Bende bu duayı okudum. İfritin ateşi söndü ve kendisi ortadan kayboldu. Az sonra sağımdan da bir ses geldi:

- Ya Muhammed, dur azıcık acele etme, Sana bir sorum var! diye üç kere seslendi. Ben iltifat etmedim yine geçtim, gittim.
Solumdan da yine üç kere nida geldi, ben dinlemedim devam ettim.
Bir kadın gördüm. Kendisini gayetle bezemişti. Güzel elbiseler giyip süslenmişti. Yakınına gittiğim vakit gördüm ki çok kocamış bir kadındır. Bu da bana 3 kere seslendi; itibar etmeden geçip gittim.
Sonra bir ihtiyar gördüm. Bir asayla dayanmıştı ve tir tir titriyordu. Onu da dinlemeyip geçip gittim.
Sonra taze bir yiğit gördüm. Gayet güzeldi. Yüzünde nur parlıyordu. Bana şöyle dedi;
- Sana müjde... Hayrın cümlesi sende ve ancak senin ümmetindedir.
Onun bu sözüne karşılık senâ ettim: Allah’a hamd olsun. Cebrail de iştirak etti.
Burada gördüklerimin kim olduklarını Cebrail’e sordum..
Şöyle anlattı ;
-Sağ tarafından gelen seda Yahudi sedasıydı. Eğer dursaydınız sizden sonra ümmetiniz Yahudi kahrı altında hor ve hakir olurlardı.
Sol tarafınızdan gelen seda Nasara’nın sedasıydı. Eğer dursaydınız; sizden sonra ümmetinize Nasara kavmi üstün gelir ve hor ve kahir olurlardı.
O kadın dünya idi...
Kendisine sahip olacaklara öyle süslü görünür. Güzel elbiseleri ve türlü ziynetlerle insanları aldattığına işaretti. O’nu kocamış hali ise Kıyametin yakın olduğuna işarettir.
O’nun yanında dursaydınız Ümmetinizin tümü ve hepsi dünyaya karşı haris olup, tapmaya başlardı.
Size seslenen o kocamış kimse ise Hain şeytandı. 
Sizin çok merhametli olduğunu biliyordu. Yaşlı gibi görünüp sizi aldatmak istedi. Kanıp dursaydınız ümmetiniz son demlerine kadar onun hilesinden kurtulamazdı. Şeytan hep üstün gelirdi.
O taze yiğit ise... İslam dini idi... 
Siz orada durdunuz... Böylece sizden sonra ümmetiniz; bütün düşmanların mekrinden emin olarak, İslam dininde sabit kalacaktır.
Giderken hatırınıza şu geldi;
Gece sahraya çıkan ümmetime cin taifesi musallat olursa benim ümmetim ne yapar? Ümmetim çok korkar. Benden sonra yola çıkan ümmetime bunlar musallat olurlarsa ümmetimin halleri nice olur?
 Gaybı ve şehadeti, gizliyi ve saklıyı bilen Yüce Zat, hatırınıza gelenleri bildiği için karşınıza ifrit çıkardı. Ondan kurtuluş çaresini de öğretti.
Ve sizden sonra sizin dininize hiç bir din üstün gelmeyecektir. Dininiz cümle dinlere galip gelecektir.
Yahudi ve Nasara ümmetinizin kahrı altında kalacaktır.
Ümmetin şeriâtine göre amel edecektir.
Şeytanın mekrinden ahir ömürlerine emin olup, selamet bulacaklardır.
Ümmetin İslam dini üzerine kıyâmete kadar sabit kalacaktır.
İşte yolda gördüklerinizle bütün bu mânâlara Allahü Teâla işaret etti. Sizi ayıktırıp endişe ve efkardan halas etti.
Bundan  sonra, hurma ağaçları çok olan bir yere vardık. Cebrail bana, “Ya Resûllullah, inip burada namaz kılınız.” dedi. İndim, namaz kıldım. Cebrail  bana sordu:
–  Bu namaz kıldığın yeri bilir misin?
–  Bilmem
–  Şöyle dedi: Burası Tayyibe’dir (Tayyibe, Medineyi Münevvere isimlerindendir) Yakında siz buraya hicret edeceksiniz.
Sonra Medyen’de (Hazret-i Musa’nın ağacının altıdır) o ağacın altında, Tur-u Sina’da, Hazreti İsa’nın köyünde inip namaz kıldım. Orada bir ceamaat gördüm. Ekin ekiyorlardı. Ektikleri anda bir tanesinden 700 tane hasıl oluyordu.
Bunlar kimlerdir” diye sordum. Cebrail, “Bunlar, Allah yolunda malını harcayan ümmetindir.”dedi.

KESECİ KADIN
Bundan sonra bir vadiye vardım. Burnuma güzel kokular geldi.
Bu güzel kokular nedir?  Diye sordum  Cebrail bana şöyle anlattı;
-Burada Firavunun karısını keseleyen kadının ve kızlarının  kabri vardır. Buraya cennet 
yemişleri gelmiştir. Bu güzel koku o cennet yemişlerinin kokusudur.

-Bu keseci kadının hikayesi şöyledir. (Enver Abi bir sohbetinde bu kadının hikayesini uzun uzun anlatmıştı)
-
O keseci kadın, Hazreti Musa’ya gizlice iman getirmişti. İmanını daima gizler, hiç duyurmazdı.Bir gün firavunun kızının saçlarını altın tarakla tarıyordu. Tarak elinden düştü. Eğilip alırken yavaşça ‘Bismillah’ diyerek tarağı aldı. Ama ağzından besmele çıktı ve ne dediği belli oldu.
Firavunun kızı onun ne dediğini işitince;
– ‘Bismillah’ diye andığın Babam mıdır? dedi.
Keseci kadın imanını aşikar edip şöyle dedi;
 -O andığım Şanı Yüce Rabbım; Benim senin ve  babanın  Rabbı ve Halıkıdır. Öyle yüce Hakdır ki, nimeti her yana yaygındır; Ondan başka ilah yoktur. O nun böyle demesine karşılık, Firavunun kızı şöyle dedi :
– Senin babamdan başka Rabbın var mıdır ?
Keseci kadın  şöyle anlattı:
-Senin baban mahluktur. Benim Rabbım senin babanı ve cümle mahlukatı yaratan tek yaratıcıdır. Daima varlıktır, Evveli ve Ahiri yoktur .
Kız şöyle dedi:
–  Şimdi babama haber vereyim mi? sana ceza versin? Korkmuyor musun?
Keseci kadın kızın bu sözüne karşı şöyle dedi:
– Benim Allah’dan başkasından korkum yoktur.
Bundan sonra kız gelip  babasına haber verdi. Firavun o keseci kadını getirtip şöyle sordu:
–  Senin benden  başka rabbın var mıdır?
Keseci kadın şu cevabı verdi :
-Evet vardır. Seni yaratan ve sana bunca nimetleri veren Alemlerin Rabbidir!
Firavun keseci kadına sinirlendi ve şöyle dedi:
-Tez bana secde et ve bana, “Rabbımsın’ de… Yoksa şimdi şiddetli azap ile helak ederim.
Keseci kadın firavun’un o sözüne karşılık şöyle dedi:
-Ne türlü azab etmek istersen et. Senin azabın dünya azabıdır. Ölür, kurtulurum. Rabbımın nimetine ve lutfu keremine mahzar olurum. Ben hak dininden dönmem. Bin canım olsa dahi, hepsini Rabbımın yolunda feda ederim.
Firavun o kadının kocasını ve çocuklarını getirtti ve şöyle dedi:
- Bana iman edin yoksa hepinizi öldürürüm.
Başka tehditlerde savurdu ama keseci kadın ve kocası hiç korkmadılar ve şöyle dediler:
- Biz dinimizde sabit kalacağız. Sen ne çeşit azap etmek istersen et.
Bundan sonra firavun bir büyük kazanın içine su doldurttu. Altında ateş yaktırdı. Su şiddetli kaynamaya başladı. Emir verdi. Keseci kadının ve kocasının çocuklarını ellerini ve ayaklarını  bağlattı, Sonra onlara hitaben şöyle dedi:
- Şimdi bana tapın. Yoksa cümlenizi kazanın içine atar, öldürürüm.
Şu cevabı verdiler; “Bildiğinden geri kalma hemen kazanın içine at.” 
Firavun emir verdi önce kocasını o kaynar kazanın içine attılar; haşlanıp öldü. Bundan sonra çocuklarını peş peşe kazana attırıp öldürdü. Kadının yeni doğan bir çocuğu vardı. En sona onu bıraktı. Çocuğunu getirtti  ve kadına şöyle dedi:
-Bana tapacak mısın? Yoksa  bunu da atayım mı?
-Keseci kadın bunun üzerine  bir ah çekti, içinden şöyle geçirdi:
-Kalbimde imanımı gizleyeyim. Firavunu dil ucu ile aldatayım. Yeter ki bu masum yavrum kurtulsun, İşte bu andaVahid Ferd (Bir ve var olan), Samed Yüce Hak o çocuğa konuşma ihsan eyledi.
Bu şekilde sabi iken konuşan on bir çocuk vardır; onların biri de bu çocuktur.Şöyle konuştu-Anacığım, bırak beni de ateşe atsınlar. Bizim için cennet hazırlandı. Çünkü, sen hak
üzeresin; Firavunda batıl üzeredir. Bir nefes sabret. Bu fani alemden halas (kurtulur) olur, ebedi nimete ve sonsuz zevke vasıl (kavuşuruz) oluruz. 
Firavun o çocuğun söylediğini işitince öfkeden deliye döndü;
–  Tez kazana atın, dedi; o masumu da kazana attırdı.
Bunun üzerine o keseci kadın Firavun’a hitaben şöyle dedi;
– Bunca zamandır kızının saçlarını tararım. Sende hakkım vardır. Senden son bir şey isterim. Bunu kabul eyle.
Firavun sordu:
-Ne istersin? Keseci kadın şöyle anlattı:
-Acele olarak beni de kazana attır, daha sonra bir çukur açtır. Beni ve çocuklarım hepimizi o çukura doldurun. Üzerimizi toprakla örtün. Bizi,birbirimizden ayırma.
Keseci kadının bu dileğini Firavun kabul edip onu da kazana attırdı. Sonra, hepsini çukura doldurdu.
Daha toprakları üzerine tamamen örtülmeden, Gani kerim Rahman, Keseci kadına ve ailesine Cennetten tabaklar içerisinde türlü yemişler ve  hediyeler  gönderdi.
Rahmet çeşidi ile onları lütfuna mahzar eyledi.
İşte Resulü Ekrem ve Nebiyyi Muhterem Peygamber Efendimiz Sallallahü aleyhi ve Sellem’in Miraç gecesi semada duyduğu o güzel kokular bu keseci kadının ailesinin mübarek kabrinden gelen kokulardı. O güzel kokular Allahü teala’nın ihsanı olarak cennetten getirttiği yemişlerin kokusuydu.

******       ******    ******    ******    *****

Rabbım; hepimize, bu keseci kadın ve ailesinin imanı gibi sağlam iman nasib etsin.

O firavun da geberip gitti ama ondan sonra da firavunlar farklı isimlerle dünyaya gelmeye devam etti.
Hak teala;  bizleri, ailelerimizi ve sevdiklerimizi, Ehl-i sünneti ve Müminleri, vatanımızı ve milletimizi, devletimizi ve sair İslam devletlerini günümüzün firavunlarının şerrinden muhafaza buyursun. Bu firavunları KAHHAR ismiyle kahretsin.

Rahman ve Rahim olan Yüce Allah; Yaşarken EHL-İ SÜNNET olmayı, son nefesde ÜMMET-İ MUHAMMED olarak ölmeyi ihsan etsin.
(AMİN)

Derleyen : METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ

 

Güncellenme Tarihi : 27.6.2019 12:02

İLGİLİ HABERLER