Medya
  • 25.4.2020 23:29

Nur-u Muhammedi -25.. Kureyş'in doğuşu

NUR-U MUHAMMEDİ (25)
KUREYŞ’İN DOĞUŞU

Müdrike, KUZ’A namında bir hanımı nikâhına aldı.
Bu hatundan HUZEYME adında bir oğlu oldu.
Huzeyme’ye rüyasında şöyle bir emir geldi;
- Berre bnt. Âd bin Tabiha namındaki kadını nikâhına al.
Uyanır uyanmaz bu kadını aradı ve sonunda buldu.
Emir gereği hemen nikâhına alıp evlendi.
Bu hanımdan KİNANE isimli bir oğlu dünyaya geldi.
Kureyş tabiri nereden geliyor?
Kinane, REYHANE isimli bir hanımı aldı.
Bu hanımdan NADR isimli bir oğlu doğdu.
Nadr’ın namına ‘KUREYŞ’ dediler.
KUREYŞ “rahmetullahi teâlâ aleyh”: Resûlullah’ın on birinci babasının ismidir.
Nûh Aleyhisselam’dan sonra Arabistân yarım adasında yerleşenlere (Arab-ı bâide) denir.
Âd, Semûd ve Amâlika bunlardandır. Hûd aleyhisselam Âd kavmine, Sâlih Aleyhisselam Semûd kavmine gelmişlerdir. Hepsi (Sâm) soyundandır.
Bunlardan sonra, gelip Yemene yerleşen (Kahtân) evlâdlarına (Arab-ı âribe) denir.
Bunlar Yemende (Himyer) devletini kurdu. Bu devlet çökünce, önce Habeşliler, sonra Îrânlılar Yemene vali tayin ettiler.
Etrafa dağılan Himyerîlerden Medine’de (Evs) ve (Hazrec) kabîleleri meydana geldi.
Şâm tarafına gelenler, (Gassân) devletini kurup Hristiyan oldular.
Irak’a gelenler (Hîre) devletini kurdu.
İsmâîl aleyhisselamın on iki evlâdının (Arab-ı âribe) ile karışmasından (Arab-ı müsta’ribe) meydana geldi.
Arablar, islâmiyyetden sonra yabancılarla karıştı. Lisanları değişerek (arab-ı müsta’cime) meydâna geldi.
Kureyşden Abbâs, Teymden Ebû Bekr, Adîyden Ömer-ül-Fârûk, Mahzûmdan Hâlid bin Velîd, Umeyyeden Ebû Süfyân bu vazîfeleri yapıyorlardı.
Teym, Mürrenin oğlu olup, hazret-i Ebû Bekrin ceddidir. Adî, Kâ’b bin Lüvey oğlu olup, hazret-i Ömerin ceddidir. (Mahzûm) kabîlesi, Mürrenin oğlu (Yakaza)dan meydâna gelmişdir. 

Arab-ı müsta’ribeden (Benî Adnân) ve bunlar arasında da (Mudar) ve (Rebîa) kabîleleri meşhûr oldu. (Benî Mudar)dan (Kenâne), (Kureyş), (Hevâzîn), (Sakîf), (Temîm) ve (Müzeyne) kabîleleri meydâna geldi. Bunlardan (Kureyş) Mekkede yerleşmekle ayrıca şeref kazandı. Kabîle reîsleri, mühim işlerde anlaşmak için, Mekkede (Dâr-ün-nedve) denilen yerde toplanıp meşveret ederlerdi.
Kureyş kabîlesi de, (Hâşimî), (Emevî), (Nevfel), (Abdüddâr), (Esed), (Teym), (Mahzûm), (Adîy), (Cumah) ve (Sehm) adında on kola ayrılmışdı.
Zemzem dağıtmak ve Kâ’beyi tamir ve tezyin, Hâşimîlere,
Kâ’be kapısını açmak, Abdüddâr oğullarına,
Ukâh denilen Kureyş sancağını taşımak Emevîlere,
Hac zemânı ziyâfet vermek Nevfel oğullarına,
Dârünnedve reîsliği Benî Esede,
Mahkeme hâkimliği Teym oğullarına,
Asker toplamak Benî-Mahzûma,
Başka kabîlelerle görüşmek, anlaşmak Adîy kabîlesine, 
(Ezlâm) denilen kur’a ve fal işleri Cumah kabîlesine,
Putlara adak yapmak da Benî-Sehme mahsûs vazîfeler idi.
Kureyş’in babası Kinane bir gece rüyasında şöyle gördü;
- Arkasında bir ağaç bitmiş, dalları çok,  yaprakları gayet yeşil ve güzeldi.
Başı dünya semasına ulaşmış ve semanın her yanını kaplamıştı. Aniden bir takım adamlar peydah oldu. O ağacın dallarına sarıldılar.

O zamanlar rüyaları yorumlayan kâhinler vardı.
Kinane uyanınca rüyasında bulunduğu yerdeki kâhine anlattı.
Kâhin ona şöyle dedi;
- Eğer bana anlattığın bu rüya doğru ise, Senin soyundan âhir zaman peygamberi gelecek. Yer ehli ona saygı gösterecek, ikram edip dinine girecekler.
Kinane kâhine kavminden arkadaşları ile gitmişti.
Kinane’nin kavmindekiler kâhinin sözlerini dinleyince Kinane’nin oğlu Nadr’ı göstererek; “Bu Nadr ne kadar iyi, ne kadar iyi. Bu ancak Kureyş’tir” dediler.
KUREYŞ’ demeleri; güzel kazanç, iyi çocuk manasınadır.
Herkes Nadr’a öyle deyince, çocuğun namı da KUREYŞ kaldı.
Kureyş için başka bir mana daha vardır. O da şöyledir;
- KUREYŞ kelimesi Arapçada KIRŞ kökünden gelir. Arap dili kaidesine göre ; ism-i tasgirdir.
Kırş ise.. Denizde yaşayan bir cins balıktır. Kırş, sair balıklara ve hayvanlara üstün gelir ve onları öldürür.
Kinane’nin oğlu Nadr’da, kuvvet ve galebe çalmakta bu balığa benzetildi.
Tazim için de kendisi ism-i tasgir ile anlatılarak , “KUREYŞ” denildi.
Nadr, Hind bnt. Advan isimli bir hanımla nikâhlandı.
Bundan MÂLİK isminde bir oğlu oldu.
Mâlik, Cedle bnt. Haris namında bir hanımla evlendi.
Bundan Fehir isminde bir oğlu oldu.
Fehir; Selma bnt. Saad adındaki bir hanımı nikâhına aldı.
Bundan GALİB adlı bir oğlu vücuda geldi.
Galib; Vahşiye bnt. Müdeyh adında bir hanım aldı.
Bundan da LÜEY adlı oğlu dünyaya teşrif etti.
Lüey; Selma bnt Haris namında bir hanım ile nikâhlandı.
Bu hanımdan Kâab adındaki oğlu doğdu.
Kâab; Bint-i Şeyban namında bir kadın aldı.
Bu hanımdan MÜRRE adlı bir oğlu oldu.
Mürre; Nü’ma bint-i Saad adındaki bir hanımla nikahlandı.
Ondan Kilâb adında bir oğlu doğdu.
Kilâb, Fatıma bint-i Saad adındaki bir hanımla evlendi:
Bu hanımdan Kusay adında bir oğlu oldu.
Kusay; Atike bint-i Falih namlı bir kadını nikâhına aldı.
Bu hanımdan Abdimenaf  adında bir oğlu oldu.
Abdimenaf; Atike bint-i Mürre namında bir hanımla nikahlandı.
Bu evlilikten HAŞİM adlı oğlu vücuda geldi
( NOT : Mübarek Nur-u Muhammedi’yi taşıyanların evlilikleri, kendi başlarına olmadı. Herkese kiminle evleneceği rüya veya başka yolla tebliğ edildi. Bu şu manadadır ki Resûl-ü Ekrem Sallallahü Aleyhi ve Sellem efendimizin nuru taşıyan pak nesebi, onun geleceğinden haberdardı. Hepsi imanlıydı. Hepsi zamanının en temiz kimseleriydi.)
HAŞİM; izzeti ve saltanatı, şerefi ve efendiliği mükemmeldi.
Arap boyları arasında, muazzez ve muhteremdi.
Resûlullah Efendimizin saadetli ceddi idi.
Her haliyle iyi bir şöhret bulmuştu.
İyi  haliyle namı arttığından diğer bütün kabilelerin reisleri kızlarını ona arz edip, o temiz soya bağlanmak istediler.
Hemen herkes kızlarının onun zevcesi olmasını arzuladı.
Namı o kadar arttık ki; Rumların Kralı Kaysar bin Kostantin, Haşim’e elçi yollayıp şu haberi verdi;
- Bir kızım vardır ki zamanede hüsn-ü cemalde misli yoktur. Gelesin ki kızımla sana nikah kıyayım.
Rumların kralı kendi kızı için onu bizzat davet etti..
Bunun esas nedeni İncil’de gördüğü şu haber idi;
- Ahir zaman peygamberi Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve sellem) Mekke’de Haşim bin Abdimenaf neslinden gelecektir.
Bunu bile Kostantin, o pâk soya girmek için tam manasıyla rağbet edip çokça heves gösterdi.
Haşim bin Abdimenaf’ın kızıyla evlenmesi için çeşit çeşit vaatlerde bulundu. Bir an evvel gelmesi için fazlaca himmet ederdi.
Rum kralı, Haşim’in nesebinden gelen Mübarek Ahdnameyi bilmiyordu.
Bu ahdnamede; Arap kabilesinden gayet pak, temiz ve iffetli bir kadın alması yazıyordu.
Bu sebeple Kaysar b. Kostantin’in zevce teklifine bir itibar göstermedi ama aklına da şu sual geldi;
- Acaba kimi nikâhıma alıp zevce eylesem?
Bu sual kafasını meşgul ederken; rüyasında şu emri aldı;
- Cürhüm kabilesinden, Selma bnt Zeydi bin Amir’i al, nikâh eyle.
Bu emir üzerine Selma’yı zevceliğine alıp, nikâh etti.
Bu Selma; bollukta ve zenginlikte, Hatice’yle- Kübra validemize benzerdi.
Akılda ve fesahatta da öyle idi. Rabbım ondan razı olsun;

 METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ

Güncellenme Tarihi : 26.4.2020 00:46

İLGİLİ HABERLER