Medya
  • 10.5.2003 13:53

PROF. KORKMAZ ALEMDAR: ''BİR VALİ, BİR GARNİZON KOMUTANI, GAZETECİDEN KORKTUĞU KADAR KİMSEDEN KORKMAZ''

BEDİR ALTUNOK KARS - Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Korkmaz Alemdar, özel televizyon yayıncılığının toplumdaki tüm değerleri alt üst ettiğini söyleyerek, ''Bir vali, bir garnizon komutanı, gazeteciden korktuğu kadar hiç kimseden korkmaz'' dedi. Kars Kültür Müdürlüğü Konferans Salonu'nda ''Demokrasinin Dünü, Bugünü ve Yarını'' konulu konferans veren Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Korkmaz Alemdar, iletişim araçlarının demokrasinin temel taşlarını oluşturduğu belirterek, bu konuda birçok çelişkinin olduğunu söyledi. Geçtiğimiz yıllarda basının kaçıncı güç olduğu konusunda kafaların karıştığını bildiren Prof. Dr. Alemdar, batı demokrasilerinde, basının 4'ncü güç olarak adlandırıldığını belirterek, ''Bizde basının sıralamadaki yeri değişmeye başladı. Basın, öyle bir hale geldi ki, bir manşet, televizyondaki bir haber kamu görevlilerini ve herkesi rahatsız eder hale geldi. Bu ilişkileri o kadar alt üst etti ki, seçilmiş, atanmış bir yönetici kim olduğunu ve kime karşı sorumlu olduğunu karıştırdı. Herkes kendini basına karşı sorumlu hissetmeye başladı. Basın, insanların sorumlu olduğu bir organ değildir. Basına 4'ncü güç deniyorsa sadece denetleme görevini yaptığı için 4'ncü güçtür'' dedi. ''TÜRKİYE'DE BASIN GEREKİRSE HERKESİ RAHATSIZ EDEBİLİR'' Türkiye'de basının Genelkurmay Başkanı'nı hatta Başbakanı rahatsız edebileceğine dikkat çeken Alemdar, basın sayesinde 30 yıl emek vermiş kamu kuruluşundaki bir adamın, bütün birikimini, haysiyetini ve şerefini bir anda yok edilebileceğine vurgu yaptı. Alemdar, ''Onun için demokrasinin gelişmesinde bu, düşünce ve düşünce özgürlüğünün açıklanmasının önemi kadar, bu basın dediğimiz iletişim araçlarının yararlandığı özgürlük meselesi de o kadar önemlidir'' şeklinde konuştu. Prof. Dr. Alemdar, konuşması sırasında basın mensuplarının, salonda bulunanların kendisini görmesini engelleyecek şekilde durmalarının bile basın özgürlüğünün kuralsızlığına eş değer olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: ''Normal olarak kurumların yerli yerinde olduğu ve çalıştığı bir ülkede medya mensuplarının nasıl haber toplayacağı açık seçik bellidir. Almanya'da bir siyasi partiyi ziyaret ettiğinizde sizi partinin içine sokmazlar. Görüşmek istediğiniz halkla ilişkiler odasına gelir ve orada görüşürsünüz. Bizde de ilgili insanın illa da gözünün dibine girerler, içeri almazlarsa gönül koyarlar. Medyanın daha mütevazi olduğunu söyleyebileceğimiz Kars'ta bile ben konuşmaya başladığımdan yarım saat sonra vali vekilini görebildim. Niçin? Çünkü, ulaşılmaz, eleştirilemez görkemli medyamız benimle, sizin aranızda ilişki kurmamıza izin vermiyor. 1990 yılından sonra yaşadığımız özel ticari televizyon yayıncılığı var ya. O, inanılmaz şekilde toplumdaki bütün değerleri alt üst etti. Bir vali, bir garnizon komutanı, gazeteciden korktuğu kadar hiç kimseden korkmaz. Niçin; çünkü kameralarıyla ordadırlar. 30-40 yıl devlete hizmet edersiniz, günün birinde bir yanlışlık yaparsınız, medya ordaysa ve bütün kanallarda bin defa gösterme şansını elde ettiği için işin özüne baktığınız da sizin özgürlük dediğiniz şey, özgürlük değildir. Çünkü, Türkiye'de bu siyasi istikrarsızlığın bozulduğu dönemlerde 'ne oluyor kardeşim. Ben bir plan, program yapmadan, yasa çıkarmadan ticari radyo, televizyon yayıncılığına izin vermem' diyememiştir. Bunu bir demokrasinin göstergesi olarak algılamış ve herkese de böyle dayatmıştır. Bir dönem birkaç radyo kapatılmaya kalkışıldı, devletin başbakanlık seviyesine gelmiş insanlar 'radyomuzu istiyoruz' diye bağırdılar. İstedikleri radyo veya televizyon kanalları değildi. Daha çok para, daha çok reklam yayıncılık anlayışını ülkeye getirdiler. Bizde özgürlük fazla görülür. Fakat bu özgürlük gerçekten özgürlük değildir. Bu özgürlük, kimin gazetesi, radyosu, televizyonu varsa onun özgürlüğüdür. Türk medyasının yaptığı yabancı ortaklık veya anlaşmalarla ne tür medya olduğu da karışmıştır. Demokrasinin böylesine sorunlu ortamında iletişim araçlarının, niteliğinin, kimliğinin ve kime ait olduğunun meselesi de yaşamsal önem taşımaktadır.'' ANADOLU AJANSI'NA ELEŞTİRİ Anadolu Ajansı'nın, demokrasinin olmadığı bir dönemde dünyada eşine rastlanmayan bir modelle kurulduğunu da bildiren Alemdar, ajans haberlerinin hükümetin düşüncesini yansıtmaması için anonim şirketine dönüştürüldüğünü, ajans hisselerinin yarısının çalışan personele verilmesiyle demokrasi işleyişine ön ayak olduğuna söyledi. Dünyadaki modellere bakıldığında demokrasi adına buna benzer hiçbir modelin bulunmadığına işaret eden Alemdar, daha sonra ajansın bile nasıl demokrasiden uzaklaştırıldığını şöyle dile getirdi: ''Amerika'nın haber ajansları kooperatif olarak örgütlenmiştir. Bu kar etse bile karı dağıtmıyor ve şirketin büyümesinde kullanıyor. Anadolu Ajansı'nda ise yine başka yerde örneği olmayacak şekilde çalışan elemanı ajansa ortak ediyor. İyi, güzel de aradan geçen zaman içinde bu model gerileye gerileye koskoca Anadolu Ajansı, iktidarda olanın ve ona bakan bakanın daha ağırlıklı haberlerini veren ajans noktasına gelmiştir'' Prof. Dr. Korkmaz Alemdar, demokrasi konusunda ilerlemenin belli başlı yollarını ise şöyle sıraladı: ''HERKESİN ÜRİTTİĞİNDEN VERGİ ALABİLEN DEVLET MODELİ OLUŞTURMAK GEREKİR'' ''Eğer demokratik toplum yaratmak istiyorsak, herkesin kendi görevini doğru dürüst yapmasını sağlamamız gerekir. Yasama organı yasama işini, yürütme, yürütme işini yapacak. Bağımsız bildiğimiz yargı da, bağımsMfcn dibine girerler, içeri almazlarsa gönül koyarlar. Meız çalışmayı öğrenecek. İnsanların daha mutlu olduklarını hissedebilecekleri bir toplumsal üretim biçimini yaratmamız gerekir. Herkes insanca yaşacağı imkan yakalayabilmelidir. Daha insanca yaşamanın geçtiği yolun, herkesin bilgilenebildiği, kaynakların ne olduğu ve nasıl dağıtıldığı konusunda bir fikrinin olduğu ve bunu da iletişim araçlarıyla nasıl geliştiğini izleyebileceği bir toplum yapısını yaratmak zorundayız. Sadece yakaladığını bildiğinden vergi alan değil de, herkesin ürettiğinden vergi alabilen devlet modeli oluşturmak gerekir. Türkiye Cumhuriyeti'nde bazı önemli kararlar dışında, insanlar bazı kademelerde alınan kararlar, yapılan harcamalar ve boyutlarının ne olduğunun anlaşılmasına izin veren şeffaflık mutlaka geliştirilmelidir. Bugün bakın öğrenci notunu göremiyor, görmesi için itiraz etmesi ve mahkeme kararıyla görmesi gerekiyor. Öğrencinin sınav kağıdını görebildiği bir ortama geçmemiz lazım. Benimde şeffaflığı yapabilmem için 50-60 kişilik sınıflar istiyorum. Bana 300 kişilik sınıflar veriliyor. 300 kişinin kağıdını okumakla şeffaf olabilir misiniz?. İşte böyle küçük adımları yavaş yavaş atmamız lazım'' Demokrasinin aynı zamanda ciddi sorunları olan bir yönetim şekli olduğunu da kaydeden Prof. Alemdar, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) örneğiyle şunları söyledi: ''İki partili sistem çok önemlidir. İngiltere'de iki parti olduğundan BBC televizyonunun tarafsız olduğu söylendi. Çünkü her iki partiye de aynı süreyi tanıyordu. Sonra parti dışında eşcinseller, yeşiller ortaya çıktı ve tarafsızlık tartışıldı. Çünkü onlarda seslerini duyurmak istediler. Bizde de çok partili sisteme geçilince RTÜK, herkese aynı yeri vermek istedi ve alay konusu oldu. TRT de artık protokol haberciliği yapmıyor. 9'ncu Cumhurbaşkanı'nın görevinin sona ermesiyle 'birinci haber olacağım' dedi. Kimse de onu kınamadı. Şimdi ona değer verilmiyor.'' ''Demokrasinin en önemli konusu ekonomidir'' diyen Prof. Dr. Alemdar, konuşmasını şöyle tamamladı: ''Eğer ABD kendi insanını 3 bin dolar geliriyle ayakta tutamıyorsa oradaki demokrasiyi kimseye inandıramaz. İnsanlar mutlu bir ülkede özgürce yaşadıklarına inanırlar. Çok partili siyasal hayata geçince her şeyin hesabı yapılmadı. Bu durum demokrasi gelişmelerine engeldir. Türkler, iyi davranıyorsanız herkesi kendileri gibi bilir ve rahatlarlar birde bakarsınız paralar yok. Türklerin paralarının önemli bir bölümü otomobillere, tüketim sektörüne gitmiştir. Dikkatsiz kaynak kullanımı siyasal hesapsızlığı ve sorunları getiriyor.'' Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:57

İLGİLİ HABERLER