Gündem
  • 1.10.2005 16:12

SEZER''DEN AB''YE: TÜRKİYE EK KOŞULLARI KABUL ETMEYECEKTİR

Cumhurbaşkanı Sezer, TBMM’nin 22. Dönem Dördüncü Yasama Yılı’nın açış konuşmada, milletvekilerine üstün başarı dileklerini ileterek, bu törende onlarla birlikte olmaktan duyduğu mutluluğu ifade etti. Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı yürüten ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Cumhuriyet’in özümsenmesinde, Türk insanının onurlu, çağdaş bir yaşam sürmesinde yadsınamaz rol üstlenen TBMM’nin 85. yılını kutlamanın gururunu ve coşkusunu yaşadıklarını belirten Sezer, Atatürk’ün gösterdiği hedeflere ulaşma yolunda kararlılıkla ilerleyen Türkiye’nin, bu süreçteki en önemli güvencesinin, Cumhuriyet’e gönülden bağlı, ulusal değerleri tüm kaygı, beklenti ve çıkarların üzerinde tutan, Cumhuriyet’in aydınlık yarınlarına yürekten inanan yurttaşları ve kurumları olduğunu söyledi. Sezer, tarihi boyunca üstlendiği onurlu görevini başarıyla yerine getiren TBMM’nin, geçmişte olduğu gibi, bugün ve gelecekte de Cumhuriyet’in en önemli güvencelerinden olmayı sürdüreceğini bildirerek, ''''Çağdaşlaşma atılımlarının sürdürülmesi, hukuk devleti ilkesinin önündeki engellerin kaldırılması, yöneteni ve yönetileniyle tüm yurttaşlarımızın demokratik değerleri üstün tutmasıyla güçlü Türkiye hedefine ulaşacağımızdan kuşku duymuyoruz. Yüce Meclisimizin, her zaman olduğu gibi çalışmalarıyla bu çabalarda etkin rol üstleneceğine, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğe taşınmasında en büyük pay sahibi olacağına inanıyoruz'''' diye konuştu. HUKUK DEVLETİ VE YARGI BAĞIMSIZLIĞI Sezer, Anayasa’nın 2. maddesinde, Cumhuriyet’in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesinin, tüm çağdaş demokratik rejimlerin temel özelliklerinden biri olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''''Hukuk devleti, en kısa tanımıyla, yurttaşların hukuksal güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu sistemi anlatır. Hukuk kurallarına bağlılığı sağlayacak düzenek ise devlet organlarının eylem ve işlemlerinin yargı denetimi altında bulunmasıdır. Hukuk devletinin en önemli öğelerinden biri, hiç kuşkusuz yargı bağımsızlığıdır. Yasama ve yürütme işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetleyecek yargı, bu organlar karşısında tam bağımsızlığa sahip değilse, yargı denetiminden beklenen yarar ortadan kalkacaktır. Bu da devlete olan güveni zedeleyecektir. Bu nedenle, yargı organlarının kuruluşu, çalışma ilkeleri, yargıçların seçimi ve özlük hakları konularında yargı bağımsızlığını gölgelemeyecek yöntemlerin yeğlenmesi hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Anayasa’nın 140. maddesinde, ’Hakimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler’ denilmesine karşın, yargıç ve savcılar Adalet Bakanı’nın başkanlık yaptığı, siyasal iktidarca atanan Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın doğal üyesi olduğu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun gözetim ve denetimi altındadırlar. Yargıç ve savcıların atanmaları, yükseltilmeleri, yer değiştirmeleri, disiplin ve özlük işleri, Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin seçimi gibi önemli yetkilerle donatılmış Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumunda Bakan’ın ve Müsteşar’ın yer alması, yargı bağımsızlığını, yargıç güvencesini, dolayısıyla hukuk devleti ilkesini zedelemektedir.'''' Sezer, yargının iş yükünün kaldırılabilecek düzeyde tutulmasının, yasama ve yürütmenin eylem ve işlemlerinde hukuk kurallarına ve yargı kararlarına uygun davranmasıyla olanaklı olduğunu kaydetti. PARLAMENTER DEMOKRASİ VE SEÇİM SİSTEMİ Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa’da, çağdaş demokrasilerde olduğu gibi parlamenter demokratik sistemin kabul edildiğini, bu sistemin, çoğulcu ve katılımcı demokrasi altyapısını gerektirdiğini belirterek, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin ancak, muhalefeti, basın özgürlüğü ve sivil toplum örgütleriyle yaşayabileceğini bildirdi. Cumhurbaşkanı Sezer, şöyle konuştu: ''''Çoğulculuk, demokrasilerde muhalefeti önemli kılmakta, muhalefetin varlığı ve etkinliği seçim sistemiyle sağlanabilmektedir. Bu nedenledir ki anayasa koyucu yönetimde istikrar kadar temsilde adalete önem vermiş ve bu iki ilkenin kabul edilebilir bir dengede olması gerektiğini öngörmüştür. Temsilde adalet aleyhine yönetimde istikrar ilkesine ağırlık veren bir seçim yöntemi, aynı zamanda seçme ve seçilme hak ve özgürlüğüne getirilen ağır bir sınırlama olacaktır. Bu nedenle, yönetimde istikrar ve temsilde adalet ilkelerinin kabul edilebilir bir denge içinde seçim sistemine yansıması demokratik toplum düzeninin gereğidir.'''' BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ Basın özgürlüğünün; düşünce ve kanaat özgürlüğünü tamamlayan ve onun kullanılmasını sağlayan özgürlük olduğunu belirten Sezer, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğünün sınırlarının, Anayasa’nın 26 ve 28. maddelerinde gösterildiğini kaydetti. Bunların dışında basın özgürlüğünü doğrudan ya da dolaylı biçimde sınırlayacak düzenlemelerin çoğulcu ve katılımcı demokrasiye uygun düşmeyeceğini bildiren Sezer, şöyle devam etti: ''''Kamu hizmetleri söz konusu olduğunda kamu çıkarını ön planda tutması gereken medyanın bireysel çıkarlara hizmet edecek biçimde ticari nitelik kazanması önlenmelidir. Devletin, medya gücünün kötüye kullanılmasını engelleyecek önlemleri alması, kamu yararı ve düzenini sağlamanın gereğidir. Görsel ve işitsel medyanın kamuoyunu etkileme gücü, dolayısıyla bu gücün olumsuz kullanılması olasılığının yüksekliği, yabancılaştırma olgusunun da çok iyi düşünülmesini zorunlu kılmaktadır.'''' Sezer, çağdaş toplumlarda sivil toplum örgütlerinin, siyasal partiler gibi demokrasinin olmazsa olmaz öğelerinden olduğunu, bu çoğulcu, katılımcı yapının ulusal istencin oluşumunda yer alması, yasalaşma ya da karar sürecine katılımının sağlanması, toplumun beklentilerinin ve gereksinimlerinin doğrulukla belirlenmesi ve amaca uygun düzenlemelerin gerçekleştirilmesi yönünden zorunlu olduğunu kaydetti. SİYASİ SORUMLULUK TARTIŞMALARI Anayasa’nın 105. maddesinde, Bakanlar Kurulu kararları ile ortak kararlardan Başbakan ve ilgili bakanın sorumlu olacağı belirtildiğini anımsatan Sezer, şöyle konuştu: ''''Burada sözü edilen siyasal sorumluluktur ve yürütme organının Bakanlar Kurulu kanadına yüklenmiştir. Devlet yönetiminde yetkili organların ve kişilerin sorumluluğu, siyasal sorumluluktan ibaret değildir; bunun çok ötesinde, önemi içeriğinden kaynaklanan toplumsal ve anayasal sorumlulukları vardır. Hukukun üstünlüğü, bir yandan hukukun genel ilkeleri, Anayasa ve yargı kararlarının bağlayıcı olduğu, öte yandan da yasama ve yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı bulunduğu düzenin adıdır. Anayasa’nın 11. maddesinde, Anayasa kurallarının, 138. maddesinde, yargı kararlarının, 1. maddesinde de Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, yönetimi, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı vurgulanmıştır. Bu ilke ve kurallar, her yurttaşa, anayasal kurallarla oluşturulan devlet sistemini ve rejimini benimsemek, bu sistem ve rejime bağlı kalmak, onu korumak görevini, ödevini ve sorumluluğunu yüklemektedir. Bu, anayasal, toplumsal ve vicdani sorumluluk, siyasal sorumluluktan çok daha önemli sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Siyasal sorumluluğun sonucu olarak seçimde başarısız olan bir siyasal partinin, sonraki seçimleri kazanıp iktidara gelmesi olanaklıdır. Ne var ki rejimin zedelenmesi geri dönüşü olanaksız sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle, Cumhuriyeti koruma ve yaşatma sorumluluğu, tüm sorumluluklardan çok daha önemlidir.'''' ''''EKONOMİDE SEVİNDİRİCİ GELİŞMELER'''' Sezer, Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlü bir ekonomi ve demokrasi olarak, çağdaş dünyanın saygı duyulan, güvenilir üyelerinden biri durumuna gelmesinin temel amaca olduğunu ifade ederek, bu amaca ulaşılmasında büyümenin sürdürülebilir kılınması başta olmak üzere, ekonomik dengelerin kalıcılığının sağlanmasının belirleyici rol oynayacağını kaydetti. Son yıllarda Türkiye ekonomisinde sevindirici gelişmeler yaşandığını belirten Sezer, geçen yıl büyüme hızının yüzde 9,9’a ulaştığını, kişi başına düşen GSMH’nin 4 bin 172 dolara yükseldiğini, cari fiyatlarla ve satın alma gücü paritesine göre kişi başına GSYİH’nin ise 7 bin 687 dolar olarak hesaplandığını bildirdi. Cumhurbaşkanı Sezer, kronikleşen enflasyon olgusunun denetim altına alınmasında son yıllarda gözlenen olumlu gidişin, 2005 yılında da sürdüğünü belirterek, ancak işsizliğin önemli bir sorun olarak önceliğini koruduğunu söyledi. Sezer, istihdam olanaklarını artıracak ivedi önlemlerin alınmasının gerekli olduğunu vurguladı. KAYIT DIŞI EKONOMİ ''''Kamuya kaynak sağlamak amacıyla özelleştirme uygulamalarına ağırlık verilirken, kaynak sağlamanın en önemli aracı olması gereken kayıt dışı ekonominin önlenmesi çabaları da artırılmalıdır'''' diyen Sezer, cari işlemlerdeki açığın sürekli artması ve bunun hareket yeteneği yüksek fonlarla finansmanı, ekonomiyi denetim dışı riskler karşısında kırılgan duruma getirdiğini söyledi. Ekonomideki olası kırılganlığın nedenlerinden birinin de iç ve dış borçlar olduğunu ifade eden Sezer, borçlanma faizlerindeki düşüşün olumlu olmakla birlikte borç yükündeki genel artışın önüne geçilmesinin, ekonomik istikrarı kalıcı kılmak için zorunlu olduğunu kaydetti. ÖZELLEŞTİRME POLİTİKALARI Sezer, kamu mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesinin, tüm ulusu yakından ilgilendiren bir konu olarak gündemdeki yerini koruduğunu belirterek, şöyle konuştu: ''''Kuşkusuz her siyasal iktidar özelleştirme politikasını, ülke yararına ve hukuka uygun olmak koşuluyla, kendi önceliklerine göre belirleyecektir. Ancak, bu süreçte, özelleştirilen her işletme ve varlıkta tüm yurttaşların katkısı bulunduğu dikkate alınarak, kamuoyunun haklı duyarlılıkları üzerinde titizlikle durulmalı; ülke yararına uygun olmasına ve sosyal hukuk devleti niteliğinin zedelenmemesi için gereken önlemleri içermesine özen gösterilmelidir. Burada yeri gelmişken, ulusal kalkınma sürecinde tarihsel bir görevi yerine getiren kimi kuruluşlarımızın özelleştirilseler de ulusumuz için tarihten silinemeyecek kadar önemli ve değerli olduklarını anımsatmak istiyorum. Ülkenin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle kimi stratejik kurum ve kuruluşların özelleştirilmesinde daha özenli hareket edilmesi, özelleştirmenin yabancılaştırmaya dönüşmemesi ve gerçek değer üzerinden yapılması, yeni teknoloji, yeni yatırım ve yeni istihdam olanakları yaratılması gerektiği açıktır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki az gelişmişlik sorununun giderilmesine ilişkin gereklerin, alınan önlemlere karşın özel kesimce yerine getirilmemesi ya da yetersiz kalması durumunda devlete görev düşeceği unutulmamalıdır. Sonuçta hepimiz, Türkiye’nin tüm bireyleriyle mutlu, huzurlu, güçlü bir ülke olmasını amaçlıyoruz. Ekonomiyi, dengeleri oturmuş, istikrarlı bir yapıya kavuşturmadan, güven ortamını kalıcı kılmadan bu amaca ulaşılamayacağının bilincindeyiz. Türkiye, güçlü ekonomisiyle AB’nin vazgeçemeyeceği bir ülkedir. Böyle bir ekonomik yapıya sahip Türkiye’nin AB’ne güç katacağı açıktır. AB ülkelerinin bu durumu dikkate alacağını umuyoruz.'''' Sezer, üzerinde özenle durulması gereken kimi sorunları bulunmakla birlikte, Türk ekonomisinin son yıllarda gösterdiği olumlu gelişmelerin sürmesini diledi. Sezer, terör örgütü PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığını sürdürmesinin Türkiye yönünden kabul edilemez bir durum olduğunu, bunun Irak ve ABD yönetimlerince iyi bilindiği düşüncesinde olduklarını belirtti. Sezer, ''''Kendi sınırlarımız içinde gerekli önlemleri almakta kararlıyız. Bununla birlikte terör örgütünün tümüyle yokedilmesi için Irak’taki ögelerinin de temizlenmesi gerekmektedir. Bu konudaki kaygılarımızın ilgili taraflarca dikkate alınmasını beklemekteyiz'''' dedi. Yeni yasama yılı açış konuşmasını yapan Sezer, yolsuzluklar konusunun, yıllardır çözüm bekleyen toplumsal bir sorun olarak varlığını sürdürdüğünü kaydederek, Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün yayımladığı 2005 Küresel Yolsuzluk Raporu’nda Türkiye’nin 146 ülke arasında 77. sırada gösterilmekte olduğunu hatırlattı. Yolsuzlukların önlenmesinde yasama, yürütme, yargı organlarına, basına, kamu görevlilerine ve tüm yurttaşlarımıza önemli görevler düştüğünü belirten Sezer, Bilgi Edinme Hakkı Yasası’nın sağladığı olanakların basın için yolsuzluklar konusunda yeni ufuklar açtığını vurguladı. Sezer, ''''Ancak, belirtmek isterim ki, basın bu görevini yerine getirirken, kimsenin yargı kararıyla kesinleşmedikçe suçlu sayılamayacağı ilkesine saygılı davranmalıdır'''' dedi. Cumhurbaşkanı Sezer, yolsuzluklarla savaşımda başarıya ulaşılabilmesi için; yasama, yürütme ve yargı organlarının yolsuzlukları önleme konusunda ortak bir istenç ortaya koyup, kararlı bir tutum sergilemesi, denetimin yansız ve bağımsız, kuralların akılcı ve açık, yönetimin saydam olması, yetkililerin yolsuzluklar üzerine gecikmeden ve ayrım yapmaksızın gitmesi gerektiğini kaydetti. Sezer, değişik alanlarda sıkça kabul edilen af yasalarıyla yaptırımların caydırıcı etkisinin zayıflatılmaması, yasama dokunulmazlığına ve kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin kuralların yeniden düzenlenmesi, erdemli kimseler yerine, kişisel çıkarlarını ön planda tutanların önemli makamlara yükselmesine olanak verilmemesi, toplumsal yararın ve etik değerlerin, kişisel çıkarların üzerinde olduğunu öngören bir anlayışın yaygınlaştırılması, dürüstlük, yurt sevgisi, yurttaşlık bilinciyle donatılmış kuşakların yetiştirilmesi gerektiğini ifade etti. ''''ZORUNLU ÖĞRETİMİN 12 YILA ÇIKARILMASI ZAMANI GELMİŞTİR'''' Bir ülkenin gerçek zenginliğinin insan kaynağı olduğunu, dünyanın, insanı temel alan bilgi ekonomisine geçiş sürecine girdiğini ve bunun ayırdında olan ülkelerin kalkınma ivmesini hızlandırabilmekte olduğunu kaydeden Sezer, eğitimin, insan kaynağının ülkeye ve insanlığa yararlı duruma getirilmesinde baş etmen olduğunu vurguladı. Eğitim düzeninin insanın yeteneklerini geliştirecek biçimde sistemleştirilmesinin temel amaç olması gereğine işaret eden Sezer, bireylerin farklılaşan yaşam koşullarını ve dünyadaki değişimleri dikkate alan çağdaş eğitimin, toplumsal gelişimin itici gücünü oluşturduğunu söyledi. Anayasa’da eğitim ve öğretimin, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı; bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yeri açılamayacağının öngörüldüğünü hatırlatan Sezer, şöyle konuştu: ''''Eğitim ve öğretimin temel işlevi, toplumu çağdaş uygarlık düzeyine yükseltmek olmalıdır. Bu amaca, Cumhuriyet’in temel değerlerini özümsemiş, ülkesine karşı sorumluluklarının bilincinde, çağdaş bilim ve teknolojiyle donanımlı, bilgi toplumuna uyum ve katkı sağlayabilecek yurttaşlar yetiştirmekle ulaşılacaktır. Temel eğitim ve öğretim, kız ve erkek tüm çocuklar için anayasal bir haktır. Devlet bu hakkın kullanılmasına olanak sağlayacak eğitim ortamını hazırlamakla yükümlüdür. Okullaşmanın tamamlanmaması, aile engeli gibi nedenlerle çok sayıda çocuğumuzun zorunlu eğitimden yoksun bırakılması sorununa çözüm bulunmalıdır. Çocuğun okula hazırlanmasına, zihinsel, duygusal ve toplumsal gelişimine önemli katkıları bulunan okul öncesi eğitim yaygınlaştırılmalıdır. Engelli çocuklarımızın yeteneklerinin geliştirilerek, kendi kendilerine yeterli yurttaşlar olarak topluma kazandırılması için gerekli sayı ve nitelikte özel eğitim kurumu açılması konusunda tüm olanaklar kullanılmalıdır. Sayıları hızla artan korunmaya muhtaç çocuklara şefkatle yaklaşılarak, uygun bir eğitim ve sosyal yardım programı ile toplum içinde yerlerini almaları sağlanmalıdır.'''' Sezer, Türkiye’nin, eğitim alanında AB ölçütlerine ulaşmayı hedef olarak benimsediğini belirterek, ''''Bu kapsamda, zorunlu öğretim süresinin 12 yıla çıkarılmasının zamanı gelmiştir'''' dedi. Sanayileşen, hizmet sektörleri çeşitlenerek gelişen ekonomilerde, mesleki teknik öğretimin önem kazandığına dikkati çeken Sezer, mesleki teknik öğretimin, çekici duruma getirilmesi, ortaöğretimde etkili bir yönlendirme sistemi oluşturulması, mesleki teknik öğretim ile sanayi gereksinimi arasındaki denge gözetilmesi ve mesleki teknik eğitim programlarının, iş piyasasının gereksinim duyduğu nitelik ve türde oluşturulması gerektiğini söyledi. Gençlerin yüksek öğretime büyük ilgi göstermelerinin sevinilecek bir durum olduğunu, devletin bu eğilimi ülke yararına değerlendirmek üzere hızlı önlemler alması gerektiğini anlatan Sezer, üniversitelere gitmek isteyenlerin sayısındaki artışın ek kapasite yaratılmasını gündeme getirmekle birlikte, yüksek öğretimde nitelik konusunun mutlaka ön planda tutulması gerektiğini savundu. Cumhurbaşkanı Sezer, ''''Yükseköğretim kurumları, ülke kalkınmasına bilimin yol göstericiliğini sağlayarak katkıda bulunmak durumundadır. Bu bağlamda, üniversiteler özellikle bulundukları bölgenin kalkınma sorunlarının çözümünde temel kurumlar olarak işlev üstlenmelidir'''' diye konuştu. ''''ENERJİ SİSTEMİNİN ÖNÜNDEKİ ENGEL DIŞA BAĞIMLILIK'''' Kalkınmanın yanı sıra dış politikanın da temel ögelerinden biri durumuna gelen enerjinin, ülkelerin dünyadaki konumunun saptanmasında belirleyici rol oynadığını kaydeden Sezer, Türkiye’nin enerji sisteminin önündeki en büyük engelin dışa bağımlılık olduğunu hatırlattı. Yapılan hesaplamaların enerjide dışa bağımlılık oranının gelecek yıllarda daha da artacağını gösterdiğine işaret eden Sezer, son zamanlarda aşırı oranda yükselmekte olan petrol fiyatları nedeniyle petrol ve doğalgaza dayalı enerji gereksinimi için ödenen tutarın hızla büyüdüğünü söyledi. Cumhurbaşkanı Sezer, enerji dış alımının bütçedeki yükünün azaltılması için tüketim ile yerli üretim arasındaki dengesizliği gidermek gerektiğini, bunun yolunun, bir yandan tüketimde kayıp-kaçak oranını azaltıp verimliliği ve etkinliği artırmak, öte yandan, yerli üretim düzeyini yükseltmekten geçtiğini anlattı. Sezer, ''''Enerji sistemimizin başka bir sorunu da kaynak çeşitliliğinin yeterince sağlanamamış olmasıdır. Enerjide, yerli kaynaklara daha fazla ağırlık veren, dış alım kaynakları arasında dengeli bir dağılımı sağlayan, çevreye uyumlu ve sürdürülebilir bir enerji sistemi ana hedefimiz olmalıdır'''' diye konuştu. Sezer, Türkiye’nin coğrafi ve jeostratejik konumundan yararlanılarak, enerji üreticisi ülkelerden tüketici ülkelere güvenilir bir geçiş olanağı sağlanması ve küresel boyutta bir enerji merkezinin oluşturulmasının enerji sorunlarının çözümünde büyük önem taşıdığını vurguladı. Azeri petrolünün yanı sıra Kazak petrollerinin de dünyaya taşınmasını sağlayacak olan Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’nın açıldığını ve Ceyhan’dan ilk dolumun kısa süre içinde yapılmasının tasarlandığını hatırlatan Sezer, ''''Türkiye, 1990’ların başında öncülüğünü yaptığı bu tasarının yaşama geçirilmesinden büyük kıvanç duymaktadır'''' dedi. Doğu-Batı enerji koridoru kapsamındaki diğer önemli tasarı olan Bakü-Tiflis-Erzurum arasındaki Şahdeniz Doğalgaz Boru Hattı’nın da 2006 yılı sonunda yaşama geçirileceğini ifade eden Sezer, bu projenin de AB’nin kaynak çeşitlendirmesine yönelik stratejilerine büyük katkı sağlayacağını vurguladı. ''''ULUSAL GÜVENLİK KENDİ SORUMLULUĞUMUZDUR'''' Bir ülkenin gönenç ve güvenliğinin, çevresindeki ülkelerin gönenç ve güvenliği ile bağlantılı olduğuna işaret eden Sezer, soğuk savaş döneminden kalma konvansiyonel ağırlıklı savunmaya dayalı tehdit anlayışı yerine, güvenliğe dayalı yeni bir tehdit anlayışının egemen olduğunu vurguladı. Ekonomik gücün, ulusal güvenlik politikalarında giderek merkezi bir öge durumuna dönüşürken iç ve dış politikaların da gittikçe artan biçimde birbirinden ayrılmaz duruma geldiğini belirten Sezer, küresel ekonomi ve küresel güvenliğin, birbirini tamamlayan iki önemli kavram olarak ortaya çıktığını, bu nedenle Türkiye’nin ulusal güvenlik, dış, iç, ekonomik ve ulusal savunma politikalarının birbirine bağımlı, uyumlu ve eş güdümlü yürütülmesi gerektiğini söyledi. ''''Dinsel konular ve eğitim gibi duyarlı ulusal güvenlik konularının, günlük siyasetin üstünde kalması zorunludur. Ulusal güvenlik, her şeyden önce kendi sorumluluğumuzdur'''' diyen Sezer, Türkiye’nin, güvenliği için gerekli gördüğü önlemleri alma hakkına sahip olduğunu da kaydetti. ''''ATATÜRK’ÜN ULUSÇULUK ANLAYIŞI...'''' Atatürk’ün ''''Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir'''' sözünü hatırlatan Sezer, Atatürk’ün ulusçuluk anlayışının, akılcı, çağdaş, uygar, ileriye dönük, demokratik, toplayıcı, birleştirici, insancıl ve barışçı olduğunu, bu anlayışın, Anayasa’nın çeşitli kurallarına yansıtıldığını söyledi. Anayasa’nın 2. maddesinde, ''''Atatürk milliyetçiliğine bağlılığın'''' Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri arasında sayıldığını ifade eden Sezer, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''''Anayasa’nın başlangıç bölümünde, Türk Ulusu’nun, (dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi) olduğu vurgulanmış, Atatürk’ün (yurtta barış, dünyada barış) ilkesine yer verilerek, Atatürk ulusçuluğunun yayılmacı ve saldırgan bir görüş olmadığı belirtilmiş, Türk yurttaşlarının ulusal gurur ve övünmede, ulusal sevinç ve kederde ortak olduğu belirtilerek, ulus tanımındaki ögeler yinelenmiştir. Bu kurallara göre, Atatürkçü ulusçuluk, ırk, dil, din gibi kavramlara değil, yazgı, kıvanç, tasa ortaklığına, birlikte yaşama isteğine bağlı ulusçuluk anlayışına dayanmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak Anayasa’nın 66. maddesinde, Türk Devleti’ne yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu vurgulanmıştır. Atatürk ulusçuluğu ırkçı değildir; ulusal sınırlar içinde yaşayan, ulus ve ülkenin bütünlüğü için yazgı birliği yapan herkesi Türk Ulusu’ndan saymaktadır. Atatürkçü düşüncede ’birlik’, ulusal devletle sağlanmış ve ulusçuluk ilkesi bu birliği pekiştiren en önemli öge olarak görülmüştür. Atatürk ulusçuluğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını korumayı ve Türk Ulusu’nu çağdaşlaştırmayı amaçlamıştır.'''' ''''TERÖRÜN DİNİ, MİLLİYETİ YOKTUR'''' Konuşmasında terör konusuna da değinen Sezer, terörizmin ulaştığı küresel boyutla, dünya barış ve istikrarına yönelik birincil tehdit konumuna yükseldiğini belirterek, ''''Terörün, coğrafyası, dini ya da milliyeti yoktur. Hiç kimse bu tehditten uzak değildir. Terörizmin hedeflerinin bireysel düzeyden, artan ölçekte kitle imha düzeyine dönüşmesi, kaygılara yol açmaktadır'''' dedi. Terörizme karşı küresel savaşım verilmekte olduğunu, bu savaşımın başarısının, uluslararası azim, güç ve kararlılığın sürdürülmesi, özgürlük ve demokrasinin yayılması, hukukun üstünlüğü çerçevesinde karşılıklı işbirliği ve destek içinde hareket edilmesi, teröre karşı ayırımcı davranılmaması ile bağlantılı olduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Sezer, terörden uzun yıllar zarar görmüş ve binlerce yurttaşını terör yüzünden yitirmiş olan Türkiye’nin, amacı ne olursa olsun ve kimler tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, terörün her türlüsüne karşı çıktığını ve bu eylemleri nefretle kınadığını kaydetti. Terör örgütü PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığını sürdürmesinin Türkiye yönünden kabul edilemez bir durum olduğunu ve bunun Irak ve ABD yönetimlerince iyi bilindiği düşüncesinde olduklarını kaydeden Sezer, şöyle devam etti: ''''Kendi sınırlarımız içinde gerekli önlemleri kararlılıkla almaktayız. Bununla birlikte, bu terör örgütünün tümüyle yokedilmesi için Irak’taki ögelerinin de temizlenmesi gerekmektedir. Bu konudaki kaygılarımızın ilgili taraflarca dikkate alınmasını beklemekteyiz. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi’nin çeşitli kararları, terörle savaşımda yardım, destek ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır. ''''TERÖRE KARŞI GEREKLİ ÖNLEMLER KARARLILIKLA SÜRDÜRÜLECEK'''' Terör örgütü, sözde legal ve siyasal alanda savaşımı ön plana çıkarmış, ancak, silahlı ögelerden ve eylemlerden vazgeçmeyen yeni bir strateji uygulamaya başlamıştır. Yürütmekte olduğu etkinlikler, örgütün, isim değişikliği ve eylemlerin çeşitli adlarla üstlenilmesine karşın, terörist kimliğinden ve Türkiye’nin tekil devlet yapısını ve anayasal düzenini hedef almaktan vazgeçmediğini göstermektedir. Türkiye teröre karşı gerekli önlemleri almayı kararlılıkla sürdürecektir.'''' Sezer, Türkiye’nin tekil devlet olma yönündeki ulusal uzlaşmasının, Kurtuluş Savaşı sırasında oluştuğunu, Cumhuriyet tarihi içinde gelişmiş ve Anayasa’nın temeli olmuş bu seçimin hiçbir etkenle değiştirilmesi ya da zedelenmesinin kabul edilemez olduğunu söyledi. Devletin dili, bayrağı, nitelikleri, sınırları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarının her türlü tartışmanın dışında ve üstünde olduğunu anlatan Sezer, ''''Bunların korunması da devletin hakkı ve görevidir. Hiçbir devletin kendi anayasal düzeninin yıkılmasına ve ülkesinin bölünmesine hoşgörüyle yaklaşmasına olanak yoktur. Türkiye’nin tekil devlet yapısının, ulusal birlik ve beraberliğimizin korunacağından kimse kuşku duymamalıdır'''' dedi. Sezer, terörle savaşımda hedeflenen sonuçlar alınana kadar aralıksız, kararlı ve eşgüdümlü çabaların sürdürülmesi, terörün yarattığı ekonomik ve toplumsal yıkımlardan etkilenen bölgelerin sosyo-ekonomik farklılıklarının ortadan kaldırılması ve terörü yaratan iç ve dış kaynakların kurutulmasının amaç olması gerektiğini söyledi. Ülkenin güvenliği ve esenliği için yaşamsal önemde görev yapan tüm güvenlik güçlerini kutlayan Sezer, ''''Halkımızın terörle savaşıma her zaman sağladığı destek için şükranlarımızı sunuyoruz. Ayrıca, teröre karşı savaşımda kaybettiğimiz şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi gönül borcuyla anıyoruz'''' diye konuştu. Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 11:00

İLGİLİ HABERLER