Medya
  • 7.4.2024 22:57

SOHBET – 33... MAHŞERİN 3 KORKUSU

SOHBET – 33
MAHŞERİN 3 KORKUSU
Kişi ömrü boyunca; ya hayır işler, ya şer işler. Ya da malayani ile uğraşıp vaktini heba eder.
Hayrı işlediğinde amel defterinin sevap hanesine, şer işlediğinde amel defterinin günah hanesine yazılır. 
Âlimler bir günahın deftere düşmesi için 24 saat süre olduğunu bildirdi. 
Bir daha aynı günahı işlememek şartıyla 24 saat içerisinde samimi olarak tövbe edenin günahı defterine düşmez. Bu Ümmet-i Muhammed’e Allahü teala’nın lütfudur.
Sevaplar günahlardan farklıdır.
İşlenen sevap amel defterine anında düşer.
Hayrı da şerri de kabul veya geri çevirecek olan Allahü Teâlâ’dır.
Bütün ömrünü kâfir olarak geçiren bir kimse, ölüm öncesi tövbe edip Müslüman olduğunda anasından yeni doğmuş gibi tertemiz olur.
Bu kimsenin geçmiş günahları affedildiği gibi ibadet borçları da kalkar. Onun için hesap, Müslüman olduğu andan itibaren başlar.
Son zamanında Allahü teala’nın hoşuna gidecek bir hayır işlemiş günahkârın da günahları da silinebilir.
Onun için geçmişteki amellerinize bakmayın. Onlara da güvenmeyin. Hayra devam edin.
Yapılan ibadetler ve işlenen sevaplar, kullarının Rabbine hediyesidir.  Allahü teala isterse bu hediyeleri kabul eder, isterse geri çevirir.
Kabul edilen sevaplar anında deftere işlenir. 
Müslümanla kâfirin hayrı birbirinden farklıdır.
Resulullah’ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir hadisi şu mealdedir: " Şüphesiz ki Allah, hiçbir mü'mine işlediği hayrı mükâfatsız bırakmaz. O hayır sebebiyle, hem dünyada dilediği verilir, hem de ahirette mükâfatlandırılır.
Kâfire gelince, dünyada için yaptığı hayırlar karşılığında Allah ona rızık verir. Ahirete vardığında onun kendisiyle mükâfatlandıracağı bir hayrı yoktur."
Kâfirlerin dünyada saltanat sürmesinin sebebi de budur. 
Onlar bütün alacaklarını bu dünyada alırlar ama Ahirete alacak bir şeyleri kalmaz.
Müminlerin hastalığı ve sıkıntısı da sevaba sebeptir.
Bir Müslümana isabet eden hastalık ve musibet gibi sıkıntıların onun günahlarına kefaret olacağı buyuruldu. 
Âlimlerin Çoğunluğuna göre, bu sıkıntılar günahsız olması halinde sahibinin amel defterine sevap olarak yazılır ve derecesini de yükseltir. Ancak sözü geçen müminin bu sıkıntılarının günahlarına kefaret olabilmesi için kendisinin bu belalara sabretmesi ve şikâyetçi olmaması gerekir. Aksi takdirde bu sıkıntılar onun günahlarına kefaret olmaları bir yana günahlarına yenilerinin ilavesine sebep olurlar.
Sevap konusunda başka bir ayrıntı daha var. 
Kişi bir Mümine gıybet eder veya iftira ederse işte o zaman defterindeki sevaplar o kişinin hanesine geçer.
Bir gün Enver Abi’ye şöyle dedim, “Efendim filan, filan arkamdan sürekli iftira ediyorlar”
Enver Abi güldü, “Hiç sesini çıkarma. Bırak yapsınlar. Onlar böyle yaptıkça o kimselerin Amel defterlerindeki bütün sevapları senin deftere geçiyor. “ dedi.
Ben de merakımdan, “sevapları yoksa Efendim” dedim. 
Enver Abi, “İftiraya uğrayan mazlumdur. Onun sevabını Allah defterine yazdırır” buyurdu
Yani sevaplarınız sabit değildir. Her an yer değiştirebilir veya yırtılıp atılabilir.
Sevap işlemek kadar, bu sevapları korumak da önemlidir.
Sevapların defterimizde sabit kalması da bir lütuftur. 
Aklınız varsa,” Ya Rabbi benim sevap defterime dokundurtma. Ben onlar için çok çalıştım. Ahirette huzurunuza o sevaplarımla geleyim” diye dua edin.. 
Sevaplarınızı kaptırmamak için kimsenin arkasından gıybet etmeyin…
Siz siz olun sakın geçmişe güvenmeyin. Siz önünüze bakın. 
Hiç sevabınız yokmuş gibi her yeni günde hayırlı iş yaparak yarına hazırlanın. 
Son nefeste iman ederseniz, bu iman Allah tarafından kabul edilirse defter kabul edilmiştir. 
Allah göstermesin aksi halde sizinle beraber defterinizde yanmıştır. 
Süfyan-ı Sevri Hazretleri’nin son nefesinde imanı kabul edilmeyen 3 hocasını sakın unutmayın. Bu olayı hiç aklınızdan çıkarmayın.
Söz bu hocalardan açılmışken; İman konusunda da böyledir. 
Kişinin imanının kabulü de Allahü teala’ya aittir. 
Allahü teala çok nadir olarak yapılan imanı geri çevirir. Onlardan birisi de firavundur. 
Bu olay sadece Firavun açısından değil, sonradan gelen insanlara bu bir uyarıdaydı.
Allahü teala, imanı bile kabul edip etmeme yetkisinin sadece kendisine ait olduğunu bu hadiseyle herkese göstermiş oldu. 
Hadisenin Müminlere ibret olacak yönü budur.
Mahşere varan her müminin karnesi amel defterdir.
Mahşerde Peygamberler hariç Müminlerde 3 büyük korku hâsıl olur.
Resûllullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu; 
"Üç yer var ki orada kimse kimseyi hatırlamaz:
1- Ameller tartılırken terazisinin hafif mi yoksa ağır mı geldiğini öğreninceye kadar.
2- (Kendisine) amel defterinin verileceği sırada. (yani kişi) kitabının sağından soluna
mı yoksa arkasına mı nereye konulacağını bilinceye kadar.
3- Sırat (tan geçme) esnasında (yani Sırat köprüsü) cehennemin üstüne kurulduğu ve kişiye haydi buradan geç denildiği) zamanda."
Bu 3 korku ve telaş, kendisinden başka kimseyi düşünemeyecek kadar büyüktür.
Yeri gelmişken teraziyle ilgili de bir bilgi vereyim..
Cenab-ı Hakk: "O gün vezn, (yani amellerin tartılması) haktır." buyurmuştur. 
"Mizan (amellerin tartılması ve terazi) amellerin miktarının bilinmesini temin eden şeyden ibarettir." Akıl bu terazinin ve amellerin tartılmasının keyfiyetini (ve mahiyetini) idrak etme gücüne sahip değildir. 
Buradaki terazi sözünü ulemanın büyük çoğunluğu, iki kefesi, iki kolu ve bir dili olan terazi, şeklinde anlamış, fakat aslında bu terazinin şekil ve keyfiyeti meçhuldür. 
Amelleri ölçen terazi, biçimi bilinmeyen, fakat insanların işledikleri fiilleri en iyi ve en doğru biçimde tartmaya yarayan bir ölçü aletidir. Bu aleti tasvir etmeye ihtiyaç yoktur
Allahü teala o kadar adildir ki, Bizim hayalimize gelmeyecek ihsanları ve lütufları var.
Büyüklerden işitmiştim. Şöyle dediler; Defterinize yazılmış sevaplarınızın % 90’ına çok şaşıracaksınız. “Bunu ne zaman işledim” diyeceksiniz.  Allahü teala bazen meleklere emir verir, “Bu kulumun hanesine arşa kadar sevap yazın” buyurur.  
Her kişinin derecesine göre bir sevap sınırı vardır. Bu kişiden kişiye değişir. Allahü teala dilerse kişinin sevaplarını bir anda o sınıra kadar çıkartır.”
Tabi bunun için Rabbimizi hoşnut edecek memnun edecek işler yapmalıdır.
Her şeyin sahibi Allahü Teâlâ’dır. O ne dilerse o olur. 
Bu dini ilk kabul edenle son kabul eden arasında mutlak bir fark olur. 
Bu fark cennette makam olarak zuhur eder.
Kişinin son nefesinde; ilk haline değil, son haline bakılır.
Son halde nasıl ise ona göre haşrolunur.
Geçmişte işlediğiniz hayırlara güvenmeyin. Geçmişteki günahlarınız için af ve tövbe edin. 
Tövbe ile büyük günahlar da affedilir. Yeter ki bir daha aynı günahı işlenmesin.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan rivâyete göre Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
Sabah namazı kılıp ayaklan bükük olduğu yani bağdaş kurmadığı halde konuşmayarak on defa: 
"Lailâhe illallahu vahdehû lâ şerike leh, lehülmülkü ve lehülhamdü yuhyî ve yümît ve hüve alâ külli şey'in kadîr" 
diyen kimse için on iyilik yazılır ve on kötülüğü silinir. Cennetteki makamı (bunu söylemeyenlere nispetle) on derece yükselir. O gün o kimse her türlü kötülüklerden korunur ve şeytanın hilesinden emin olur. Allah'a eş koşmaktan başka bir günah kendisine erişmek üzere o gün onu takip etmez.”

METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ

Güncellenme Tarihi : 7.4.2024 23:02

İLGİLİ HABERLER