2002 yılına, Devlet Bakanı Kemal Derviş'in yılbaşı tatilini geçirdiği Bodrum'dan verdiği umut dolu mesajla girmiştik. Kemal Derviş, 17 derece sıcaklıktaki suda 15 dakika yüzdükten sonra, "2002 yılı çok iyi geçecek" diyordu. Derviş'in hayali, piyasaları canlandırmaya yetmişti: "Bir gün dar gelirli vatandaşların pazara çıktığında filesini gönlünce doldurmasını görmek istiyorum."
Krizle andığımız 2001 yılını geride bırakırken, bu umut dolu mesajlara ihtiyacımız vardı doğrusu. Ancak, yeni yıl herkes için aynı heyecanla başlamadı. DSP Genel Başkanı Başbakan Bülent Ecevit, yılbaşı çekilişinde 10 tane çeyrek bilet almıştı, sadece bir amorti vurmuştu. Bu kötü başlangıç, yıl sonuna kadar Başbakan Ecevit'in peşini bir türlü bırakmadı.
ECEVİT'İN ÖNCE TOMBUL YANAKLARI DİKKAT ÇEKTİ
2002 yılına damgasını, Ecevit'in ilerleyen yaşıyla birlikte bozulan sağlık durumu vurdu. Siyasette neredeyse tüm olup bitenler, Ecevit'in sağlık durumuna bağlı olarak gelişti. Çünkü o sendeleyince, tüm Türkiye sallanıyordu.
Bülent Ecevit'in sağlığıyla yakın ilgimiz Ocak ayında başladı ve hava raporu gibi günlük sağlık raporlarının açıklanmasıyla hayatımızın bir parçası haline geldi.
Ecevit'in önce, pek alışık olmadığımız tombul yanakları, haber konusu oldu. Basına göre; Ecevit üç kilo almış, sigarayı teke indirmiş, düzenli öğle uykularına başlamış, balık diyeti uygulamıştı. Başbakan Ecevit ise "Rahşan Hanım bana çok iyi bakıyor" diyordu. Ocak ayı sonunda çıktığı ve Başkan Bush'la görüştüğü ABD gezisinde de sağlık durumu, günün konusuydu. Basına, Bush'un, Ecevit'in "muhakeme ve algılama gücünü ne kadar yüksek bulduğu" yolunda ifadeler yansıdı.
4 MAYIS'TA İSE 'ANİ GAZ SIKIŞMASI' BOMBASI
Ancak, basına yansıtılanların doğru olmadığını anlamak için üç ay geçmesi gerekecekti. 4 Mayıs günü Ecevit aniden Ankara'daki Başkent Hastanesi'ne kaldırılınca, tüm Türkiye ayağa kalktı. Herkes, umutla iyi haber bekliyordu. Beklenen açıklama, doktoru Profesör Turgut Zileli'den geldi: "Bağırsak iltihabı ve buna bağlı olarak gaz sıkışması."
Ancak bu açıklamanın kamuoyunu rahatlatmaya dönük olduğu kısa süre sonra anlaşıldı. Başbakan Ecevit'in kas zaafı olarak bilinen miyasteni ve parkinson tedavisi gördüğü ortaya çıktı. Tedavi sürerken kaburgalarının kırılması ise Ecevit'i iyice çökertti.
SAĞLIK RAPORUNU AÇIKLAMAMAKTA DİRENDİ
DSP lideri ve Başbakan Bülent Ecevit'in her hastane seferi, ülkeyi gerdi. Başlangıçtaki duygusallık gitmişti, artık kamuoyu Ecevit'e "çekil" diyordu. O ise, ısrarla görevinin başında olduğunu belirtiyordu: "Eğer bırakırsam bu koalisyon içinden başka hükümet çıkmaz. Belirsizlik üç-dört ay sürer, bu da ekonomide yaptığımız fedakarlıkların boşa gitmesine neden olur."
Ecevit'in tedavisi uzadıkça, belirsizlik daha da arttı; Ecevit olmayınca ne liderler zirvesi, ne Bakanlar Kurulu toplanır oldu. Hastalığının üzerinden bir ay geçmişti ama Bülent Ecevit, basın toplantısı yapıyor, "Sağlığım yerinde, görevimin başındayım" diyerek, kamuoyunu ikna etmek istiyordu.
Kamuoyu ikna olmadı. Ecevit ise sağlık raporlarının basında çıkmaya başlaması üzerine, doktorunu değiştirme kararı aldı. 10 Temmuz'da doktorunu değiştiren Ecevit, Kasım'da Abdullah Gül'e Başbakanlık koltuğunu devredinceye kadar hasta hasta, görevinin başında kaldı. Başbakanlığı'nın son aylarını ise miting meydanlarında koşuşturmayla geçirdi.
Ecevit'in sağlığının dışında, MHP ile Kemal Derviş arasındaki kavgalar, AB uyum yasaları üzerinde MHP ile ANAP arasındaki gerginlikler yıl boyunca Türkiye'nin önemli gündem maddeleri oldu. Bu sıcak gündem, daha Ocak ayında "erken seçim" tartışmasını başlattı. Gerginliğin kaynağı olarak gösterilen MHP lideri Devlet Bahçeli, Ocak sonunda kamuoyuna açıklama yapmak zorunda kaldı: "Seçimler artık normal tarihinde yapılmalı, 2004'den önce seçim düşünülmemelidir."
KEMAL DERVİŞ ERKEN SEÇİM İSTEDİ
Ama seçim bombasının pimi çeken ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş oldu. Derviş, henüz Ecevit yatağa düşmeden, 25 Nisan'da Washington'da Dünya Bankası ile temaslarını tamamladıktan sonra, Türk gazetecilere yaptığı açıklamada, istikrar için seçimin kaçınılmaz olacağını söyledi. Ne var ki, Derviş'in bu mesajı, bir hafta sonra patlak veren Ecevit'in sağlığı ile ilgili tartışmaların gölgesinde kaldı. Ama Kemal Derviş "seçim" ısrarını yurda döndükten sonra da sürdürdü. Bazı milletvekilleriyle Meclis lojmanlarında yaptığı sohbette bir adım daha ileri giderek, "Sonbaharda erken seçim olmalı" dedi. Ecevit'in hastalığı ile Kemal Derviş'in bu ısrarı bir araya gelince, seçim tartışmaları kahve sohbetlerine kadar taşındı.
MHP'NİN KÜRTÇE VE İDAM CEZASI RESTİ
Kamuoyunun beklentisini, ilk kez hükümetin gündemine getiren isim ise ANAP Lideri Mesut Yılmaz'dı. Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, 22 Mayıs günü liderler zirvesinde, "19 Ekim 2003 tarihinde erken seçime gidelim. Yaz döneminden sonra seçime gidersek avantajlı oluruz" diye öneride bulundu. Hem Ecevit, hem Bahçeli bu öneriye karşı çıktı ama, erken seçim tartışmalarının önünü kesemediler.
Sağlık raporlarıyla yoluna devam eden hükümet, erken seçim tartışmasının yanı sıra, AB uyum yasaları nedeniyle de görüş ayrılığına düştü.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 7 Haziran'da AB uyum yasalarını görüşmek üzere liderleri toplantıya çağırdığında, MHP lideri Devlet Bahçeli partisinin olumsuz tavrını net bir şekilde açıkladı. Devlet Bahçeli, idamın kaldırılması, Kürtçe eğitim, Kürtçe yayın ve Kıbrıs konularında geri adım atmayacaklarını belirterek, "Bunları yapmak istiyorsanız, ben yokum, gerekirse yeni hükümet kurun" diye rest çekti. İşte bu rest, hükümetin sonunu hazırladı. Koalisyon içindeki görünür uyum hızlı bozulmaya ve gerginlikler artmaya başladı.
ANAP lideri Mesut Yılmaz ilk kez kamuoyuna karamsar bir mesaj verdi: "Bundan sonra koalisyonun sağlıklı yürümesi mümkün görünmüyor. Hükümet sorunu doğabilir."
Bu gergin anların ardından Bahçeli'nin "MHP dışında, bu kanunları çıkarma imkanınız varsa yapın, bunu hükümet sorunu yapmam" mesajı ile bir nebze olsun rahatlık yarattı. Ama sıkıntıların ardı kesilmedi.
MHP lideri Bahçeli, Ağustos başında Meclis'ten geçen AB uyum paketine son ana kadar muhalefetini sürdürdü, seçim meydanlarında da bu yaklaşımını diğer partilere karşı sonuna kadar koz olarak kullandı. Bu arada, DSP lideri ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit'in şu sözleri siyaseti adeta kilitledi: "Benim topum tüfeğim yok. Çekil kampanyasını sürdürenler beni görevden uzaklaştırabilirler. Gerçekten bırakmamı istiyorlarsa düşürsünler."
Ecevit'in bu sözleri 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in 12 Eylül öncesi "Bulun 226'yı düşürün" şeklindeki meydan okumasını hatırlatıyordu.
DSP'DE İLK ÇATLAK: İSMAİL CEM VE HÜSAMETTİN ÖZKAN
Kemal Derviş'in siyasete girme kararını açıklamasıyla, DSP'de yaprak dökümü neredeyse eş zamanlı başladı.
Ecevit'in o döneme kadar sağ kolu olan, hastalığı döneminde ise "Rahşan Hanım faktörü" nedeniyle sadece Liderler Zirvesi'nde görüşebilen Hüsamettin Özkan 'olayı', ülke gündemine bomba gibi düştü ve dünya basınında Türkiye haberlerini birinci sayfaya taşıdı. DSP'li Emrehan Halıcı'nın basın toplantısında yaptığı uyarı üzerine, Hüsamettin Özkan, Ecevit'le görüştü ve daha sonra istifa etti. 6 Temmuz'da, DSP'nin iki güçlü ismi Hüsametin Özkan ile İsmail Cem, Göcek'te bir araya gelerek yeni siyasi yolculuğun biletini birlikte kesiyorlardı. Demokratik Sol Parti'ni iki ağır topunun partiden ve Ecevit'ten kopuşu daha sonra partide meydana gelecek yaprak dökümünün de ilk kıvılcımı oldu. Kısa sürede DSP'den istifa eden çok sayıda milletvekili Cem ve Özkan'la birlikte hareket etmeye başladı.
BAHÇELİ YAYLADA 3 KASIM'DA SEÇİM İSTEDİ
İşte bu hengamede, MHP Lideri Bahçeli, tüm hesapları alt üst eden açıklamasını yaptı. 7 Temmuz günü Bursa 11. Kocayayla Türkmen şöleninde yaptığı konuşmada, rakiplerini eleştirerek seçim sandığında hesaplaşmaya davet etti: "Ekonomik sorunlar anlaşılmaz şekilde siyasi belirsizlik kavramına bağlanıyor. Buyurun, madem siyasi belirsizlik var, TBMM'yi 1 Eylül'de toplayalım, 3 Eylül'de erken seçim kararı alalım, 3 Kasım'da seçime gidelim."
Bu açıklamanın ardından biraraya gelen koalisyonun diğer iki ortağı MHP lideri Bahçeli'yi ikna edemeyince, 3 Kasım tarihi kesinleşti. Bahçeli'nin bu yaklaşımı ve açıklamasıyla artık seçim geriye dönülmez şekilde kapıya dayandı.
VE DERVİŞ'Lİ GÜNLER: CHP'YE Mİ, YTP'YE Mİ?
2002'de en çok konuştuğumuz isimlerinden birisi kuşkusuz Kemal Derviş'ti. 2000 yılı Şubat krizinden sonra kurtarıcı olarak Dünya Bankası Başkan Yardımcılığı görevini bırakarak ekonominin dümenine geçen Kemal Derviş, 2002 yılına girerken umut dolu mesajlar verse de, görevi süresince MHP ile hep ters düştü.
Kemal Derviş'le ilgili 'bıktıran' süreç ise, DSP'nin ikiye bölünüp, Yeni Türkiye Partisi'nin (YTP) doğmasıyla ortaya çıktı. Kemal Derviş, hem DSP'nin ağır topları İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan'la yeni partinin 'troyka'sında yer alıyor, hem de bakanlığı sürdürüyordu. MHP'yle ipler "Derviş dördüncü ortak" ifadesiyle iyice gerilirken, o, bakanlığa ayırdığı mesaisi dışında, YTP'lilerle görüşmeleri sürdürüyordu. Ağustos ayında Bülent Ecevit'in isteği üzerine istifa etmek zorunda kaldı. Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer araya girdi, istifa geri alındı, ancak ok yaydan bir kere çıkmıştı ve geri dönüş uzun sürmedi.
İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan Yeni Türkiye Partisi'ni kurduktan sonra bakanlıktan kesin olarak istifa eden Kemal Derviş, ilk olarak "liberal sosyal sentez" ekseninde, ANAP, CHP, DTP ve YTP'nin de içinde yer alacağı "geniş tabanlı ittifak" için çabaladı. Ancak Kemal Derviş'in bu "geniş tabanlı ittifak" yaklaşımı sonuç vermedi. Derviş, bu çabası sonuç vermeyince, solda birlik için çalışmaya başladı, ancak bu çabasın da sonuç vermeyince, gitmesi beklenen yere Yeni Türkiye Partisi'ne değil, süpriz şekilde Deniz Baykal'ın CHP'sine geçti. Kemal Derviş'in CHP'yi tercih etmesi kamuoyunda şaşkınlık yarattığı kadar Derviş'e umut bağlayarak yola çıkan Hüsamettin Özkan ve İsmail Cem'i de hayal kırıklığına uğrattı. CHP, Derviş'le 'umut' oldu. Deniz Baykal'ın CHP'si Derviş'in partiye katılımıyla beklenenden fazla ilgi görmeye başladı. DSP'li Hüsamettin Özkan'ın ve İsmail Cem'in partiden istifasıyla Türk siyasetine giren YTP ise, Kemal Derviş'in bu tavrıyla adeta ölü doğdu. Oluşumun ilk günlerinde görülen medya ve kamuoyu ilgisi hızla azaldı. Gazete manşetlerinde ve televizyon haberlerinde her gün yer alan parti kurmaylarına ilgi azaldı. Rüzgarın tersine dönmesinin sonucu "Çağdaş çoğunluk" sloganıyla yola çıkan Cem ve Özkan'ın YTP'si, 3 Kasım seçimlerinde yüzde 1'de kaldı. Şimdi ölüm kalım savaşı veren, ekonomik kriz içinde kıvranan YTP'nin Hoşdere Caddesi'ndeki genel merkez binasındaki eşyalar satışa çıkmaya başladı.
MERKEZ SAĞIN ÇÖKÜŞÜ AK PARTİ'NİN ZAFERİ
3 Kasım'da gerçekleştirilen milletvekili genel seçimi, Türk siyasetinde yeni pencere açtı. Türk siyasetinde tam anlamıyla bir tasfiye yaşandı. Başarısız olan liderler siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kaldı. Türk siyasetine son 40 yılda damgasını vuran Bülent Ecevit, yüzde 1.2 oranında oyla hezimete uğradı. Seçimden önce, aktif siyaseti bırakacağını açıklayan Ecevit, bu sonuçla kararını kesinleştirdi. ANAP Lideri Mesut Yılmaz ve DYP lideri Tansu Çiller de aynı yolu izlediler. Mesut Yılmaz, kongreyi beklemeden genel başkanlıktan istifa etti ve "Artık dünya gezisine çıkacağım" dedi. Tansu Çiller de genel başkanlıktan istifa etti, ancak aktif siyasete veda kararını açıklamadı. Seçim sonuçlarından sonra liderlikten ayrılacağını açıklayan ilk isim ise, MHP Lideri Bahçeli oldu. Ancak, seçim gecesi saat 22.30'da kameraların karşısına çıkarak kararını açıklayan Bahçeli, hala koltuğunu bırakmadı.
sabah
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:02