AHMET ALTAN'DAN MİLLİYET'E CEVAP: ''HABERİNİZİ KANITLAYIN, AĞZIMI AÇMAYACAĞIM''
KAYNAK : Haber Vitrini
Yazar Ahmet Altan son bir-iki hafta içinde iki olayla gündemde. Birincisi bir haftadan daha kısa bir süre içinde 100 binden fazla satan "Aldatmak" adlı romanı; ikincisi ise bir yayın grubunun onun hakkındaki suçlayıcı, sistemli olduğu çağrışımı yapan yayınları. Bu yayınların son örneği, Altan'ın, "Almanya'daki bir toplantıda Türkler hakkında ileri geri konuşup kendisini 'Fransız' saydığına" ilişkindi. Ahmet Altan "Fransız Ahmet" manşetiyle yapılan bu yayın hakkında o yayın grubuna bir yazı gönderdi.
İşte o yazı:
"Sn. Doğan Hızlan'a
Jules Renard'ın bir sözünü biraz değiştirerek söylersek, "Ben sonsuzluğu algılamakta zorluk çekerdim ama bu adamların ahlaksızlığını görünce sonsuzluğun ne olduğunu kavradım."
Bazı gazetelerin bir türlü bitmeyen ahlaksızca bir iftira kampanyasını neden başlattığını ve neden sürdürdüğünü doğrusu bilmiyorum.
Kendi ahlaklarından, dürüstlüklerinden, onurlarından, haysiyetlerinden böylesine büyük bir istekle vazgeçmelerinin nedenini anlamak benim için imkansız.
İftira kampanyası Fatih Altaylı'nın "kitabımı Arthur Hailey'den yürüttüğümü" yazmasıyla başladı.
Altaylı bunu benim kitabımı okumadan yazmıştı.
Sanırım gazetecilik tarihine de edebiyat tarihine de, böyle onursuz bir iddiayı bir kitabı okumadan yazabilen ilk adam olarak geçecek. Eğer birbirine benzediği iddia edilen bu iki kitap arasında, birbirine benzeyen bir sayfa değil yalnızca bir paragraf bulabilirlerse ben Aldatmak kitabının bütün nüshalarını yakacağım.
Bulamazlarsa onlar ne yapacak?
"Ahlaksızca iftira attık" deyip özür dileyecekler mi?
"Gazeteciliğin hiçbir kuralına uymadık" diyerek mesleklerini bırakacaklar mı?
"Haysiyetsizce iftira attıklarını" için aynı sütunlarda açıklayacaklar mı?
Ardından Emin Çölaşan geldi.
O da kitabın satış rakamlarının doğru olmadığını iddia ediyordu. Bu konuda ne yayınevine sormuş, ne bir matbaayı aramış, ne de dağıtımcılara danışmıştı.
Yalan söylüyordu. Üstelik benzer bir konuda gene yalan söylediği için daha önce mahkum olmuştu.
Bundan sonra da Milliyet Gazetesi'nin manşeti çıktı. Almanya'da yaptığım bir konuşmayı baştan aşağı çarpıtarak, yalan bir haber yazmışlardı.
O konuşmanın bütün dinleyicileri Türk'tü.
Yalnızca, Almanya'da çıkan kitabımı yayınlayan yayınevinin üç üst düzey yöneticisi benimle buluşmak için gelip, anlamadıkları bir dildeki konuşmayı dinleyerek beni beklemişlerdi. Konuşma kahkahalar içinde geçti.
Milliyet'in yayınladığı o iğrenç cümlelerin hiçbiri, "Türk erkeklerin ağzı kokuyor," "Türk erkekleri ahmak," "Ben Fransızım," "Türk erkekler herşeye maydanoz" türünden hiçbir laf o konuşmada yer almadı.
Bu tür sözcükler zaten benim "sözcük haznem"de bulunan sözcükler değil.
Bu sözcükler, o konuşmayı benim ağzımdan kim uydurduysa onun sözcükleri.
Eğer Milliyet Gazetesinin yöneticileri "ahlaklı olmayı ve dürüstlüğü" hala ciddiye alıyorlarsa o konuşma bandını yayınlasınlar.
Eğer yukarıdaki cümleleri kullandığımı kanıtlarlarsa bir daha bu ülkede ağzımı açıp tek cümle söylemeyeceğim.
Kanıtlayamazlarsa onlar ne yapacak?
Benden ve okuyucularından özür dileyecekler mi, iftira attıklarını aynı puntolarla gazetelerine yazacaklar mı?
Aynı gruba ait gazetelerde tuhaf bir iftira ve saldırı kampanyası sürdürülüyor.
Ama bu grubun halka açıkladığı "yayın ilkeleri" var.
Halka, "Biz dürüstüz, bize güvenin" diyerek bu ilkeleri yayınladılar.
Bu üç haberin üçünde de yayın ilkelerine uymadılar, yalan söylediler, araştırmadılar, çarpıttılar ve iftira attılar. Ben hayatımda, hakkımda yazılan hiçbir yazı için dava açmadım.
Ama bu üç iftira için de dava açacağım.
Ahlaksızca iftiraların bu toplumda bu kadar da kolayca yazılamayacağını insanların görmesini istiyorum çünkü."
(SABAH)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:15