
AYŞE ARMAN, İLK CİNSEL DENEYİMİNİ YAZDI…
AYŞE ARMAN – HÜRRİYET
DUYGU ASENA, BENİM (DE) HAYATIMI DEĞİŞTİREN KADIN
Biz iki çocuktuk.
İki küçük çocuk.
Okul arkadaşıydık.
Birbirimizin ilk aşklarıydık.
Aramızdaki sevgiyi 7 yıl yaşattık.
Top da oynadık. Beraber ağaca da çıktık. Ders de çalıştık. Okul çaylarında ve kermeslerde -kalbimiz ağzımızda- dansa da kalktık.
*
Pardon? Ne dediniz? Cinsellik mi?
Ne münasebet. Delirdiniz galiba...
Biz daha bacak kadardık.
Hiçbir fikrimiz yoktu bu konuda.
Tabii başlarda!
Al birini vur ötekine...
Daha kimseyle öpüşmemiştik bile...
*
Erkeklerin ilk tecrübelerini genelevlerde yaşadıkları o acımasız zamanlardı.
Zavallı oğlanlar, okuldan kaçar, yüksek taş duvarlardan atlar, soluğu o mekanlarda alırlardı.
Şanslı olup da bacağını kırmayanlar, kendilerini manevi olarak o soğuk ruhlu evlerde sakatlamış olurlardı. Bu olağanüstü sevgisiz eylemin dönüşünde...
Asla açık vermezler, gururla ‘Ben milli oldum’ derlerdi.
*
Ben o zamanlar belki küçük olduğumdan cinsel yaşamına genelevde başlayan erkeklerin ileride ne menem bir seks hayatları olacağına dair kafa yormuyordum...
Ama daha o zaman da bana saçma gelen bir şey vardı: ‘Benimle olamayacağına göre... Erkek tabii... İhtiyacı var... Gidecek geneleve...’
*
Şimdi bu ne demek? Şu demek:
Yeryüzünde seks denilen bir şey vardı. Erkeklere her imkanı tanıyordu. Çünkü onların doğalarına uygundu. Kadınlar ise havalarını alıyordu. Üstelik sevdiğin birini; hiç tanımadığın, onun da hiç tanımadığı bir kadınla paylaşman icap ediyordu.
Çünkü sen iyi ve anlayışlı bir kızdın!
İyi kızlar kendini öyle küt diye bir erkeğe ‘ikram etmezdi.’ Onlar asla sevişmezdi. Üstelik sen bilmezdin, bu erkekler ne güvenilmez şeylerdi, ah onlar ne tehlikeliydi!
Hep kızları kullanmak isterlerdi.
İyi kızsan dikkat edecektin. Seni kullanıp mendil gibi atmalarına izin vermeyecektin.
Zaten aklından bile geçirme! İyi kızlar sadece el ele tutuşurdu. Hadi bilemedin, belki en fazla öpüşürdü. Ama ötesi yok.
Tabii erkeklerle sevişen kızlar da çıkardı...
Ama onların da ‘adı çıkar’dı.
Adı çıkacağına canı çıksındı!
*
İyi ama...
Ben ne adımın çıkmasını istiyordum ne de canımın. Zaten erkeklerle değil, sevdiğim erkekle birlikte olmayı hayal ediyordum.
Bunun için de neden birilerinden izin almam gerekiyordu asla bilmiyordum.
Onun bana ne zararı dokunabilirdi ki?
O da daha önce kimseyle birlikte olmamıştı ki.
İkimiz de aynı derecede saf ve salaktık.
Birbirimize dokunmayı seviyorduk ama ikimiz de aynı derecede korkuyorduk.
*
O kadar doğal, o kadar kendiliğinden, o kadar usulcacık oldu ki her şey...
Gerçeğin tam farkına varamadan...
Büyüklerin dünyasına adım atmış olduk.
Şaşkındık.
Ne yani, şimdi biz birlikte mi olmuştuk?
Bu iş, bu kadar sevgi dolu olur muydu? Bir yanlışlık yok muydu? Hakkında bu kadar tantana yapılan olay bu muydu?
*
Ne birbirimize ne de bir başkasına zararımız dokunmuştu... Çok da hoşumuza gitmişti.
Ama biz galiba çok feci bir şey yapmıştık. Vicdan azabından ölmeliydik. Özellikle ben.
Öleceksem de, çenemi tutarak ölmeliydim. Kimselere söylememeliydim. Zaten benim hayatım kaymıştı. Ben ‘kötü kız’ olmuştum. Sevdiğim erkeğin beni ‘kullanmasına’ izin vermiştim.
İtiraf ediyorum ki bu noktada kafam karışmıştı: O dünya şekeri oğlan çocuğu mu beni kullanmıştı? O da en az benim kadar şaşkındı.
‘Madem öyle’ dedik, ‘Biz bu işin içinden çıkamıyoruz, madem çok büyük bir günah işlemiş bulunuyoruz, biz de ağzımıza kilit vururuz, sırrımızı kimseye söylemeyiz...’
Öyle de yaptık. O 7 yıl boyunca 1, 2, 3 tıp dedik, hiç kimselere bir şey söylemedik ama birbirimizi sevmeye hep devam ettik.
Ben o zaman öğrendim, bir erkeğe güvenebileceğimi, onunla hem arkadaş hem sevgili hem de sırdaş olabileceğimi...
*
Bir kız çocuğu olarak bu büyüme sancıları içinde bana bir tek kişi yardımcı oldu. Kulağıma kötü bir kız olmadığımı fısıldadı.
Hiç tanımadığım bir kadındı.
Adı Duygu Asena’ydı.
Bir öğle teneffüsünde tesadüfen kitapçıda gördüm o kitabı: ‘Kadının Adı Yok.’
İlgimi çekti, satın aldım ve okumaya başladım.
Elimden bırakamadım. Bana hak veren, destek olan, güç vermeye çalışan satırlardı. Nasıl hoşuma gitti anlatamam.
Özellikle kötü kız olmadığımı keşfetmem...
İstanbul’a geldiğimde, onunla tanışmak ve ekibinde çalışmak için Gelişim Yayınları’na gittim. Kadınca’nın en parlak dönemleriydi. Duygu Asena bir stardı. Kimbilir belki benim gibi hevesli bir gazetecilik öğrencisini işe alırdı. Olmadı, basın toplantısındaydı. Kaderim başka türlü şekillendi, Kadınca yerine Nokta Dergisi’nde çalışmaya başladım. Ama kaderimin değişmesine neden olan insan oydu.
O benim idolümdü.
*
Bu yazıyı yazmamın sebebi ‘İyi kızlar cennete, kötü kızlar her yere’ değil...
Ahmet Altan’ın Aktüel Dergisi’ne yazdığı ‘Duygu’ adlı yazı. Ahmet Altan bu yüzden büyük adam! Bildiğimiz ama nedense dillendiremediğimiz şeyleri yazdığı için.
Yerim olduğu ölçüde yazısını yayınlayacağım.
Duygu Asena’nın benim gibi kadınlar için ne ifade ettiğini öyle güzel anlatmış ki...
Bir an önce iyileşmesi dileğiyle...
<ı>
Sanırım, hep biraz haksızlığa uğradığını düşündü, çok açıkça söylemese de içten içe kırıldı buna. Haksızlığa da uğradı bence. Ben bu yazıyı yazarken o zor bir ameliyattan uyanmaya çalışıyor. Oksijen maskeleri, serum tüpleri arasında dar bir patikadan elinde kendi hayatını tutarak geçmeye savaşıyor. Uğradığı haksızlık da umrunda değil. Ondan daha büyük bir haksızlığa, doğanın hışmına uğradı çünkü. Hastalandı.
(...) Çok uzun yıllar önce, burası dünyanın bir kenarına ilişmiş ıssız bir köy gibi yüzlerce yıllık geleneklerin esiri olarak yaşarken en aykırı konularda onun sesi duyuldu. O ortaya çıkana kadar bu toplumda kadınların ‘sevişmeden haz alma hakkı’ asla dile getirilemeyen bir tabuydu, kadınlar hayatın bir çok alanında erkeklere kaptırdıkları haklarına yatak odalarında da sahip çıkamıyorlardı. Sevişmekten zevk almak neredeyse ‘kötü kadınlara’ mahsus bir günahtı...
(...) Yüzlerce yıldan beri süregelen böyle bir baskıya karşı çıkmak, bütün tabuları, paslanmış alışkanlıkları yıkmak bir kadın için kolay değildi. Ama bunu yapmak ona zor gelmedi. Kırdı, parçaladı tabuları. Hálá insanları irkilten o garip titreşimli ‘orgazm’ sözcüğünü toplumun yerleşik lügatına ‘sevişme’ sözcüğünün bile sık kullanılmadığı bir dönemde o yerleştirdi. Kadınları soyut bir varlık olmaktan çıkartıp, gerçek bir canlı, bedeni de olan bir insan, hayattan hakkı olan zevki isteyen bir birey yaptı. Bence Türkiye’nin yaşadığı en büyük devrimlerden biriydi bu. Şimdilik sadece büyük şehirlerde hayata yansıyan bu patlama henüz bütün ülkeye yayılmadı ama yayılacak. O zaman daha mutlu, daha huzurlu, daha gelişkin insanlar olacağız. O, bu yolu açtı. Tek başına. Yazılarıyla.
(...) Siz, sadece savaşçılığıyla, kahramanlığıyla, talancılığıyla ve yataktaki gücüyle övünmeye alışmış, bu övünme biçimine neredeyse aşık olmuş bir toplumda kadınlara ‘sevişmek ve sevişmekten zevk almak sizin hakkınız’ demek kolay mı sanıyorsunuz?
(...) İnsanların hayatlarını değiştirdi o. Kadınlar, onlara hayatlarını yeniden verdiği, erkekler kendilerine gerçek kadınlar bağışladığı için ona minnettarlar. Büyük bir devrim gerçekleştirdi. O küçük elleriyle bu toplumdaki herkesin hayatına dokundu. Şimdi bir yatakta tek başına yatıyor. Karanlık bir vadiden yürüyor. Aydınlığa doğru yürümesini diliyorum. Onu orada bekleyenler var çünkü...ı>
Ahmet Altan