BAŞBAKAN GENÇLİK YILLARINI ANLATTI...
<ı>BAŞBAKAN GENÇLİK YILLARINI ANLATTI - 2ı>
Başbakan Tayyip Erdoğan, "İETT belgeseli" için yaptığımız, bir saat süren söyleşimizde çocukluğunun ve gençliğinin İstanbul'unu biraz da özlemle anlattı. Bu arada İstanbul'un çehresini değiştirenlerden dert yanarken, üstlerine gittiğinde annesini bile devreye soktuklarından yakındı.
İşte Başbakan'ın ağzından "eski İstanbul":
Zavallı annem
<ı>Gençliğinizin İstanbul'uyla bugünkünü kıyaslarsanız...ı>
- Bir defa çocukluğumda çarpık yapılaşma yoktu. Mesela bizim oturduğumuz Kasımpaşa, aslında paşaların, subayların oturduğu bir yerdi. Evlerimizin hemen üst kısmında dut bahçeleri vardı. Biz oralarda oynar, koşturur, bahçelerden dut yerdik. Tabii zaman zaman o bahçelerin sahipleri bizi kovalardı, yakaladıkları zaman da döverlerdi.
Şimdiki Memorial Hastanesi'nin hemen altında Baruthane'miz vardı. Piyale Paşa Bulvarı'nın oradan Dolmazdere akardı. Orada Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'ndan denizciler, subayıyla, astsubayıyla, eratıyla gelir atış talimi yapardı. Biz onları uzaktan izlerdik. Düşünün, o bölgeler ne kadar boştu ki, atış talimi yapılıyordu. Şimdi oralarda böyle bir devrin geçtiğini anlayamazsınız.
Bugün Çırağan'ın olduğu yer o zaman Şeref Stadı'ydı. Toplar bazen denize kaçardı. Zımpara gibi toprağı vardı oranın; düştün mü, tüm derin sıyrılır giderdi. Ondan sonra 10-15 gün sargı bezleriyle uğraş dur; zavallı annem neler çekti.
Ayrıca orada dikili taşlar vardı. Hepsi tarihi değeri olan nakış gibi işlenmiş nişan taşlarıydı. Bunlar maalesef şu an kayıptır. Niçin? Çünkü bunların olduğu yer Fatih Sultan Vakfiyesi'ydi. Bu vakfiyeye ait olduğu halde, buraları daha sonra maalesef işgal edildi. Evler yapıldı. Vakıf kültürü de ne yazık ki kayboldu. Ve orada bir transformasyon yaşandı. Şimdi biz bunu aslına döndürmek istiyoruz.
<ı>İnsan ilişkileri açısından neler fark etti?ı>
- İstanbul'un kendine has bir özelliği vardı. Herkes, "İstanbul efendisi"ni arıyordu. Şimdi mesela eski Kadıköylüleri, Üsküdarlıları dinlerseniz hep onu anlatırlar size... Bize de büyüklerimiz hep bunu anlatırdı. Şimdi o "İstanbul efendileri"ni arıyoruz. Yeni yeni İstanbul efendileri üretmemiz lazım. Onun için eğitim sistemimize, medyamıza çok önemli görevler düşüyor.
Bugün aynı apartmanda olanlar birbirini tanımıyor. O zaman semtte birbirimizi tanırdık. Yani o derece bir sıcaklık, yardımlaşma, paylaşım söz konusuydu.
Sevgi sonsuzdu
Mesela biz çocukken şimdiki gibi asfalt sokaklar filan yoktu, her taraf çamur... Çocuksunuz, çamura batıyorsunuz, sokakta kirlensek karşı komşumuz bizi alır, yıkar, temizler, sonra tekrar sokağa bırakırdı. Benim annem karşı komşumuzun çocuğunu alır, yıkar, temizlerdi. Böyle bir dayanışma vardı. Sevgi, sonsuz denilecek noktadaydı. İETT'de, takımda, gençlik kollarında bu dayanışmayı yaşadık. Maalesef şimdi onları görememenin hüznünü yaşıyoruz. Bunu yeniden kazanmamız, özellikle Türk toplumunun muhafazakârlığı açısından çok önemli. Batı, bu noktada bana göre çok ciddi kayıpta... Ama bizim bu kaybın içerisinde olmamamız gerekir. Yoksa zaman, bize de bunun bedelini ödetebilir.
Maalesef o hassasiyet yok."
<ı>İETT'de çalışırken bir yandan da gençlik kollarında siyaset yapıyordunuz. İETT deneyiminin siyasetteki tırmanışınıza katkısı oldu mu?ı>
- Dikkat ederseniz Türkiye'de böyle gençlik kollarından itibaren, ilçe gençlik kollarından tırmanıp il gençlik kolları, ondan sonra ilçe yönetim, il yönetim kurulu başkanlığı merdivenlerini böyle teker teker çıkıp da gelen siyasi lider hiç yok gibi. Üstelik siyaset şimdiki gibi lüks değildi. Farklı bir çilesi vardı o dönem siyasetin... Hatırlıyorsunuz işte o duvarların yazıldığı, afişlerin asıldığı günler. Şimdi gidiyorsun, bir ajansla anlaşıyorsun, bütün işi ajans yürütüyor. Biz bu noktaya dokuna dokuna geldik. Gelenlerin hepsi yukarıdan geliyor. Hemen partisini kuruyor veya bir yerlerden transfer olup genel başkan oluyor. Bilemiyorum Deniz (Baykal) Bey'in geçmişinde gençlik kolu falan var mı?
<ı>Sokaklarda çatışma vardı. Siz ise hem bir kamu kuruluşunda çalışıyordunuz hem siyasetin içindeydiniz. Nasıl oluyordu bu?ı>
- 12 Eylül'e yaklaşacağımız o son 4 yılda Türkiye'de anarşik ortam çok olumsuz gelişmişti. Gün geçmiyordu ki, üniversitelerden çok acımasızca ölüm hadiseleri duymayalım. Bunlar tabii ki, rahatsız ediciydi. İnanıyorum ki o dönemi yaşayanlar bile şimdi, "Yahu biz o zamanlar ne yapıyorduk?" sorusunu kendilerine soruyordur.
- Tabii, çok anlamlı bir ziyaretti ilk İETT'ye gidişim. İETT'nin Tünel'deki binası muhteşem bir binadır. O binadan Boğaz'ın, Marmara'nın muhteşem bir konumu vardır. Tabii oradan aşağı bakmayacaksınız, dik baktığınızda çirkinlikleri görürsünüz, ama şöyle biraz ufki bakarsanız güzellikleri görürsü
<ı>BAŞBAKAN GENÇLİK YILLARINI ANLATTI - 2ı>
Başbakan Tayyip Erdoğan, "İETT belgeseli" için yaptığımız, bir saat süren söyleşimizde çocukluğunun ve gençliğinin İstanbul'unu biraz da özlemle anlattı. Bu arada İstanbul'un çehresini değiştirenlerden dert yanarken, üstlerine gittiğinde annesini bile devreye soktuklarından yakındı.
İşte Başbakan'ın ağzından "eski İstanbul":
Zavallı annem
<ı>Gençliğinizin İstanbul'uyla bugünkünü kıyaslarsanız...ı>
- Bir defa çocukluğumda çarpık yapılaşma yoktu. Mesela bizim oturduğumuz Kasımpaşa, aslında paşaların, subayların oturduğu bir yerdi. Evlerimizin hemen üst kısmında dut bahçeleri vardı. Biz oralarda oynar, koşturur, bahçelerden dut yerdik. Tabii zaman zaman o bahçelerin sahipleri bizi kovalardı, yakaladıkları zaman da döverlerdi.
Şimdiki Memorial Hastanesi'nin hemen altında Baruthane'miz vardı. Piyale Paşa Bulvarı'nın oradan Dolmazdere akardı. Orada Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'ndan denizciler, subayıyla, astsubayıyla, eratıyla gelir atış talimi yapardı. Biz onları uzaktan izlerdik. Düşünün, o bölgeler ne kadar boştu ki, atış talimi yapılıyordu. Şimdi oralarda böyle bir devrin geçtiğini anlayamazsınız.
Bugün Çırağan'ın olduğu yer o zaman Şeref Stadı'ydı. Toplar bazen denize kaçardı. Zımpara gibi toprağı vardı oranın; düştün mü, tüm derin sıyrılır giderdi. Ondan sonra 10-15 gün sargı bezleriyle uğraş dur; zavallı annem neler çekti.
Ayrıca orada dikili taşlar vardı. Hepsi tarihi değeri olan nakış gibi işlenmiş nişan taşlarıydı. Bunlar maalesef şu an kayıptır. Niçin? Çünkü bunların olduğu yer Fatih Sultan Vakfiyesi'ydi. Bu vakfiyeye ait olduğu halde, buraları daha sonra maalesef işgal edildi. Evler yapıldı. Vakıf kültürü de ne yazık ki kayboldu. Ve orada bir transformasyon yaşandı. Şimdi biz bunu aslına döndürmek istiyoruz.
<ı>İnsan ilişkileri açısından neler fark etti?ı>
- İstanbul'un kendine has bir özelliği vardı. Herkes, "İstanbul efendisi"ni arıyordu. Şimdi mesela eski Kadıköylüleri, Üsküdarlıları dinlerseniz hep onu anlatırlar size... Bize de büyüklerimiz hep bunu anlatırdı. Şimdi o "İstanbul efendileri"ni arıyoruz. Yeni yeni İstanbul efendileri üretmemiz lazım. Onun için eğitim sistemimize, medyamıza çok önemli görevler düşüyor.
Bugün aynı apartmanda olanlar birbirini tanımıyor. O zaman semtte birbirimizi tanırdık. Yani o derece bir sıcaklık, yardımlaşma, paylaşım söz konusuydu.
Sevgi sonsuzdu
Mesela biz çocukken şimdiki gibi asfalt sokaklar filan yoktu, her taraf çamur... Çocuksunuz, çamura batıyorsunuz, sokakta kirlensek karşı komşumuz bizi alır, yıkar, temizler, sonra tekrar sokağa bırakırdı. Benim annem karşı komşumuzun çocuğunu alır, yıkar, temizlerdi. Böyle bir dayanışma vardı. Sevgi, sonsuz denilecek noktadaydı. İETT'de, takımda, gençlik kollarında bu dayanışmayı yaşadık. Maalesef şimdi onları görememenin hüznünü yaşıyoruz. Bunu yeniden kazanmamız, özellikle Türk toplumunun muhafazakârlığı açısından çok önemli. Batı, bu noktada bana göre çok ciddi kayıpta... Ama bizim bu kaybın içerisinde olmamamız gerekir. Yoksa zaman, bize de bunun bedelini ödetebilir.
Maalesef o hassasiyet yok."
<ı>İETT'de çalışırken bir yandan da gençlik kollarında siyaset yapıyordunuz. İETT deneyiminin siyasetteki tırmanışınıza katkısı oldu mu?ı>
- Dikkat ederseniz Türkiye'de böyle gençlik kollarından itibaren, ilçe gençlik kollarından tırmanıp il gençlik kolları, ondan sonra ilçe yönetim, il yönetim kurulu başkanlığı merdivenlerini böyle teker teker çıkıp da gelen siyasi lider hiç yok gibi. Üstelik siyaset şimdiki gibi lüks değildi. Farklı bir çilesi vardı o dönem siyasetin... Hatırlıyorsunuz işte o duvarların yazıldığı, afişlerin asıldığı günler. Şimdi gidiyorsun, bir ajansla anlaşıyorsun, bütün işi ajans yürütüyor. Biz bu noktaya dokuna dokuna geldik. Gelenlerin hepsi yukarıdan geliyor. Hemen partisini kuruyor veya bir yerlerden transfer olup genel başkan oluyor. Bilemiyorum Deniz (Baykal) Bey'in geçmişinde gençlik kolu falan var mı?
<ı>Sokaklarda çatışma vardı. Siz ise hem bir kamu kuruluşunda çalışıyordunuz hem siyasetin içindeydiniz. Nasıl oluyordu bu?ı>
- 12 Eylül'e yaklaşacağımız o son 4 yılda Türkiye'de anarşik ortam çok olumsuz gelişmişti. Gün geçmiyordu ki, üniversitelerden çok acımasızca ölüm hadiseleri duymayalım. Bunlar tabii ki, rahatsız ediciydi. İnanıyorum ki o dönemi yaşayanlar bile şimdi, "Yahu biz o zamanlar ne yapıyorduk?" sorusunu kendilerine soruyordur.
- Tabii, çok anlamlı bir ziyaretti ilk İETT'ye gidişim. İETT'nin Tünel'deki binası muhteşem bir binadır. O binadan Boğaz'ın, Marmara'nın muhteşem bir konumu vardır. Tabii oradan aşağı bakmayacaksınız, dik baktığınızda çirkinlikleri görürsünüz, ama şöyle biraz ufki bakarsanız güzellikleri görürsünüz. Tabii oraya gittiğimde çok duygulandım. Çünkü ben İETT'ye girerken ilk muamelemi yapmaya da oraya gitmiştim. Maaşlarımızı da oradan alırdık ve farklı duygul
<ı>BAŞBAKAN GENÇLİK YILLARINI ANLATTI - 2ı>
Başbakan Tayyip Erdoğan, "İETT belgeseli" için yaptığımız, bir saat süren söyleşimizde çocukluğunun ve gençliğinin İstanbul'unu biraz da özlemle anlattı. Bu arada İstanbul'un çehresini değiştirenlerden dert yanarken, üstlerine gittiğinde annesini bile devreye soktuklarından yakındı.
İşte Başbakan'ın ağzından "eski İstanbul":
Zavallı annem
<ı>Gençliğinizin İstanbul'uyla bugünkünü kıyaslarsanız...ı>
- Bir defa çocukluğumda çarpık yapılaşma yoktu. Mesela bizim oturduğumuz Kasımpaşa, aslında paşaların, subayların oturduğu bir yerdi. Evlerimizin hemen üst kısmında dut bahçeleri vardı. Biz oralarda oynar, koşturur, bahçelerden dut yerdik. Tabii zaman zaman o bahçelerin sahipleri bizi kovalardı, yakaladıkları zaman da döverlerdi.
Şimdiki Memorial Hastanesi'nin hemen altında Baruthane'miz vardı. Piyale Paşa Bulvarı'nın oradan Dolmazdere akardı. Orada Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'ndan denizciler, subayıyla, astsubayıyla, eratıyla gelir atış talimi yapardı. Biz onları uzaktan izlerdik. Düşünün, o bölgeler ne kadar boştu ki, atış talimi yapılıyordu. Şimdi oralarda böyle bir devrin geçtiğini anlayamazsınız.
Bugün Çırağan'ın olduğu yer o zaman Şeref Stadı'ydı. Toplar bazen denize kaçardı. Zımpara gibi toprağı vardı oranın; düştün mü, tüm derin sıyrılır giderdi. Ondan sonra 10-15 gün sargı bezleriyle uğraş dur; zavallı annem neler çekti.
Ayrıca orada dikili taşlar vardı. Hepsi tarihi değeri olan nakış gibi işlenmiş nişan taşlarıydı. Bunlar maalesef şu an kayıptır. Niçin? Çünkü bunların olduğu yer Fatih Sultan Vakfiyesi'ydi. Bu vakfiyeye ait olduğu halde, buraları daha sonra maalesef işgal edildi. Evler yapıldı. Vakıf kültürü de ne yazık ki kayboldu. Ve orada bir transformasyon yaşandı. Şimdi biz bunu aslına döndürmek istiyoruz.
<ı>İnsan ilişkileri açısından neler fark etti?ı>
- İstanbul'un kendine has bir özelliği vardı. Herkes, "İstanbul efendisi"ni arıyordu. Şimdi mesela eski Kadıköylüleri, Üsküdarlıları dinlerseniz hep onu anlatırlar size... Bize de büyüklerimiz hep bunu anlatırdı. Şimdi o "İstanbul efendileri"ni arıyoruz. Yeni yeni İstanbul efendileri üretmemiz lazım. Onun için eğitim sistemimize, medyamıza çok önemli görevler düşüyor.
Bugün aynı apartmanda olanlar birbirini tanımıyor. O zaman semtte birbirimizi tanırdık. Yani o derece bir sıcaklık, yardımlaşma, paylaşım söz konusuydu.
Sevgi sonsuzdu
Mesela biz çocukken şimdiki gibi asfalt sokaklar filan yoktu, her taraf çamur... Çocuksunuz, çamura batıyorsunuz, sokakta kirlensek karşı komşumuz bizi alır, yıkar, temizler, sonra tekrar sokağa bırakırdı. Benim annem karşı komşumuzun çocuğunu alır, yıkar, temizlerdi. Böyle bir dayanışma vardı. Sevgi, sonsuz denilecek noktadaydı. İETT'de, takımda, gençlik kollarında bu dayanışmayı yaşadık. Maalesef şimdi onları görememenin hüznünü yaşıyoruz. Bunu yeniden kazanmamız, özellikle Türk toplumunun muhafazakârlığı açısından çok önemli. Batı, bu noktada bana göre çok ciddi kayıpta... Ama bizim bu kaybın içerisinde olmamamız gerekir. Yoksa zaman, bize de bunun bedelini ödetebilir.
Maalesef o hassasiyet yok."
<ı>İETT'de çalışırken bir yandan da gençlik kollarında siyaset yapıyordunuz. İETT deneyiminin siyasetteki tırmanışınıza katkısı oldu mu?ı>
- Dikkat ederseniz Türkiye'de böyle gençlik kollarından itibaren, ilçe gençlik kollarından tırmanıp il gençlik kolları, ondan sonra ilçe yönetim, il yönetim kurulu başkanlığı merdivenlerini böyle teker teker çıkıp da gelen siyasi lider hiç yok gibi. Üstelik siyaset şimdiki gibi lüks değildi. Farklı bir çilesi vardı o dönem siyasetin... Hatırlıyorsunuz işte o duvarların yazıldığı, afişlerin asıldığı günler. Şimdi gidiyorsun, bir ajansla anlaşıyorsun, bütün işi ajans yürütüyor. Biz bu noktaya dokuna dokuna geldik. Gelenlerin hepsi yukarıdan geliyor. Hemen partisini kuruyor veya bir yerlerden transfer olup genel başkan oluyor. Bilemiyorum Deniz (Baykal) Bey'in geçmişinde gençlik kolu falan var mı?
<ı>Sokaklarda çatışma vardı. Siz ise hem bir kamu kuruluşunda çalışıyordunuz hem siyasetin içindeydiniz. Nasıl oluyordu bu?ı>
- 12 Eylül'e yaklaşacağımız o son 4 yılda Türkiye'de anarşik ortam çok olumsuz gelişmişti. Gün geçmiyordu ki, üniversitelerden çok acımasızca ölüm hadiseleri duymayalım. Bunlar tabii ki, rahatsız ediciydi. İnanıyorum ki o dönemi yaşayanlar bile şimdi, "Yahu biz o zamanlar ne yapıyorduk?" sorusunu kendilerine soruyordur.
- Tabii, çok anlamlı bir ziyaretti ilk İETT'ye gidişim. İETT'nin Tünel'deki binası muhteşem bir binadır. O binadan Boğaz'ın, Marmara'nın muhteşem bir konumu vardır. Tabii oradan aşağı bakmayacaksınız, dik baktığınızda çirkinlikleri görürsünüz, ama şöyle biraz ufki bakarsanız güzellikleri görürsünüz. Tabii oraya gittiğimde çok duygulandım. Çünkü ben İETT'ye girerken ilk muamelemi yapmaya da oraya gitmiştim. Maaşlarımızı da oradan alırdık ve farklı duygularla oradan ayrılırdık. Başkan seçilince orada kendimize bir çalışma ofisi ayırdık, zaman zaman çalışmalarımızı orada yapalım diye. Ama buna fazla fırsat bulamadık.
(MİLLİYET) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:27