
'BU EYLEM KİMİN İŞİNE YARAMIŞTIR?'
ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN HÜRRİYET'TEKİ YAZISI:Miadı dolmuş komplo teorileri
KİMDEN hangi tepkiyi beklediysem aynısı geliyor.
Malum çevre artık kabak tadı veren o müthiş, o çok "zekice" sandıkları komplo teorisini yine önümüze sunuyor.
"Bu olayı anlamak mı istiyorsunuz, şuna bakacaksınız. Bu eylem kimin işine yaramıştır?"
Tabii sorunun bıraktığı boşluğu yine kendi kurnaz akıllarınca dolduruyorlar.
"Türkiye’yi germek isteyenlerin..."
Yani bu hesapla 23 Nisan günü kazık kadar bir genci çocuk kılığında Meclis kürsüsüne oturtup, "İmam hatiplere üniversite kapısını söke söke açacağız" diye provokasyon yaptıranlarda hiç sorumluluk aramayacaksın.
Soracaksın:
"Bu eylem kimin işine yaradı?"
H H H
Kendi cemaat evinde oturanlarının cinayetlerini bir türlü sabıka siciline geçiremeyenlerin sığındığı nokta, bu iğrenç komplo teorisidir.
Nitekim dünden itibaren yine ısıtılıp servise kondu.
Onlara diyeceğim bir şey yok.
Kafasını cemaat evinden çıkaramayanlar, bu tür bahaneler uydurmaya devam edecek.
Önemli olan, ülkeyi yönetenlerin bu zırvalara bakıp hafifletici neden aramaları.
TBMM Başkanı Bülent Arınç, "Bu cinayeti türbanla karıştırmayın" diyor.
Tamam biz karıştırmayalım.
Ama bizzat cinayeti işleyen adam ne diyor:
"Ben Allah’ın askeriyim, türban kararını protesto etmek için vurdum."
Arınç istediği kadar kızsın, türban değil desin.
Önümüzdeki tablo budur.
Eli silahlı adam, "Ben bu cinayeti türban için işledim" diyor.
Şimdi biz kendisine, "Hayır kardeşim, sen bu cinayeti türban için işlemedin" mi diyeceğiz?
Desek ne yazar?
Bugün o, yarın başkaları elinde silah bir yerlere dalacak, "Türban için", "İmam hatip için" cinayet işlemeye devam edecek.
H H H
Birçoğunuz neden gelmedi diye kızabilir.
Ama ben Başbakan’ın dün cenaze törenine gelmemesinin doğru bir karar olduğunu düşünüyorum.
İtirazım, cenaze töreni yerine gittiği yerdir.
Keşke evinde oturup şu soruları kendine sorsaydı:
"Biz türbanın samimi bir inanç meselesi olduğunu iddia ediyoruz. Ne gibi bir hata yaptık da, türban bugün cinayet işlemenin gerekçesi haline geldi?"
Başbakan kendi kendine şu soruyu da sormalıydı:
"Ben bu ülkedeki vatandaşların tamamının başbakanıyım. Vatandaşlarımın bir bölümü ülkelerinin İran’a döndürülmek istendiği korkusunu taşıyorsa, bu benim de sorunumdur. Onları bu korkudan kurtarmak benim görevimdir."
Başbakan bu soruların cevabını verdikten sonra, dönüp kendinden, "türban sorununun çözülmesini isteyenlere" şunu söylemelidir:
"Önce bu insanların korkusunu giderip ondan sonra mutabakatla bunu çözebiliriz."
H H H
Gelelim dünkü cenaze törenindeki görüntülere.
Hiç kuşkusuz hepimiz büyük infial içindeyiz.
O infialin bir biçimde dışa vurulması lazım.
Eminim benim gibi başka bazı insanlar da o görüntülere üzülmüştür.
Her şeyi göze alarak cenazeye gelen bakanların hepsini yakından tanıyorum.
Emin olunuz, bu ağır tepkiyi hak etmiyorlar.
Yine emin olunuz, Türkiye bu gerginlikle yaşayamaz.
Ne Erdoğan, ne de ona kızanlar.
Bugün orada askerler alkışlanıp siyasetçiler yuhalanıyorsa, yarın Türkiye’nin başka yerlerinde tersi de olabilir.
O nedenle içimizdeki infial geçtikten sonra bu bölünmeyi önleyecek akılcı değerlendirmelere dönmeliyiz.
Bir şeyleri yeniden inşa etmeye başlamalıyız.
Sanıyorum ilk adım da, "Meclis’te çoğunluğun var, hadi git türbanı serbest bırak" demek yerine, Başbakan’ın seçildiği günlerdeki "uzlaşma arayan" tavrına dönmek olacaktır.
Yani toplumun makul çoğunluğunun beklediğine... Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 05:24