Ertuğrul Özkök'e yanıtımdır
BİZİM Ankara bürosundan geçilen yazı ve haberler İstanbul Yazıişleri'nde aynı gün okunur. Ancak biz Ankara'da, İstanbul'un yazı ve haberlerini ekranda göremeyiz. Ertesi gün sizlerle birlikte gazetede okuruz.
Ertuğrul Özkök dün yazdığı -bugün çıkan- yazısını, bulunduğu yere kucak bilgisayarını götürmeyi unuttuğu için dün bizim Ankara bürosuna telefonla yazdırmış. Ben de ekrandan -yani bir gün öncesinden- okuma fırsatı buldum.
Yazısında özellikle rahmetli Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu için yazdığı bazı cümlelere katılmıyorum.
Gazeteciliğe 1977 yılı şubat ayında Milliyet'te başladım. Öldürüldüğü 1979 yılına kadar tam 2 yıl Abdi Bey'i yakından tanıma fırsatım oldu. Gazetenin başındaydı. Habercilik konusunda ne derece duyarlı ve titiz olduğuna yüzlerce kez tanık oldum. Karşı tarafın görüşü sorulup haberde yer verilmemişse, o haberi asla kullanmazdı. Bu titizliği muhabirler açısından çoğu zaman ‘‘bunaltıcı ve sıkıcı’’ olurdu. Dört dörtlük sağlam ve belgeli haberler bile bu yüzden gazeteye girmezdi.
İktidarlardan, siyasetçi takımından beklentisi, korkusu yoktu. Yalakalık yapmaz ve yaptırmazdı.
Hataları yok muydu? Bence, hepimizin olduğu gibi elbette vardı. Olmaması mümkün mü?
Ancak Abdi Bey'in gazeteciliğini ve yaptığı gazeteyi bazen özlemek Ertuğrul Özkök'ün yazdığı gibi ‘‘nostaljik patinaj’’ değildir. ‘‘Eskiden ekmekler ne güzeldi... Nerde o eski şarkılar’’ özlemi de değildir.
Eğer ‘‘geçmişte kalan’’ bazı şeyler kötü idiyse onlar zaten olumsuz anılır, özlenmez ve hayata geçirilmez.
Ama iyi ve olumlu idiyse elbette özlenir, özlenecektir ve saygıyla, hasretle, ‘‘nostaljik patinajla’’ bile olsa anılır.
Ekmekler, şarkılar, yakın geçmişteki gazeteler ve gazetecilik anlayışı, bu açıdan hiç fark etmez!
***
Şimdi gelelim Ertuğrul'un Uğur Mumcu için yazdıklarına... Bence Uğur Mumcu Türkiye'de gelmiş geçmiş en büyük gazeteci idi.
Araştırmacı, inançlı, yürekli, dürüst, kalemi güçlü, etkili, eleştiren... Ve Atatürkçü, laik, devrimci...
Daha da önemlisi, çizgisini asla değiştirmemiş, dönek olmamış, dün kara dediğine daha sonra ak dememiş, egemenlerin önünde eğilip bükülmemişti. Öldürüldüğü güne kadar da öyle kaldı.
Ertuğrul diyor ki: ‘‘Uğur Mumcu bugün yaşasaydı ve aynı üslupla yazmaya devam etseydi, maaşı, alacağı tazminat cezalarını karşılamazdı...’’
Yolsuzluğa, hortuma, devletin ve milletin soyulmasına, ülkeyi yöneten hırsızlara, ahlaksızlara, din tüccarlarına, din baronlarına karşı çıkan her gazeteci aleyhine ceza ve tazminat davaları açılması doğaldır...
Çünkü biz bu köşelerde evcilik, çelik çomak oynamıyoruz. Egemenlerin arı kovanlarına çomak sokuyoruz.
Karşımızdakiler inanılmaz davalar açarak bizi sindirmeye, korkutmaya çalışırlar. Patronlara, gazete yönetimlerine şikáyet ederler. Bu yollarla baskı yaratıp konuların üzerine gitmemizi engellemeye çalışırlar.
Uğur Mumcu'nun üslubu asla ve kesinlikle yalan, hakaret üzerine kurulu değildi. O gerçekleri yazar, belgeleri açıklar, hukukçu kimliği ile olayların üzerine giderdi.
Açılan davalar gazetecinin kaderidir. Tazminat vardır, onurla ve gururla ödersiniz. Ceza vardır, onurla ve gururla katlanırsınız. Yeter ki yazdığınız doğru olsun.
***
İpekçi ve Mumcu döneminde televizyon yaygın değildi. Gazeteler vardı...
Ve gazetelerde bazıları binbir atraksiyonla köşe kapmış, genel yayın yönetmeni, Ankara temsilcisi olmuş iş takipçileri, patronları ve kendi adlarına iş bitirip köşeyi dönenler, yalakalar, dönekler, mütareke basını özentisi, her devrin adamı gazeteciler -bugün olduğu gibi- yine vardı.
Uğur Mumcu en başta onların korkulu rüyasıydı. Bütün yazdıklarında haklı çıktı. Bu tipler aradan geçen yıllar boyunca medyamızın bir bölümünü ahtapotun kolları gibi sarıp ele geçirmeyi ne yazık ki başardılar! Küçümsenecek hadise değildir.
Böylelerini sergilemek gazetecilik görevidir. Yürekli adam bunları yazar. Hakkında davalar da açılsa yazmak zorundadır.
Ertuğrul Özkök herhalde hem Abdi İpekçi'yi, hem Uğur Mumcu'yu, hem de gazetelerimizin yakın geçmişini biraz yanlış anımsıyor. Ya da doğru anımsıyorsa, verdiği bu iki örnek yerine oturmuyor.
İçimdeki özlemdir: Bugün medyamızda çok değil, birkaç Uğur Mumcu olsaydı, Türkiye bu durumda olmazdı.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:22