
CÜNEYT ÖZDEMİR'İN GUANTANAMO İZLENİMLERİ: 'VEJETARYEN FARELERİN KAMPI!..'
CÜNEYT ÖZDEMİR, HÜRRİYET - Beni en çok dehşete düşüren, binbaşının kamptaki sarmaşıklarla kaplanmış tel örgülerden birinin üzerinde gördüğümüz bir kedi büyüklüğündeki fareyi tanımlaması oluyor. "Merak etmeyin et yemez, vejetaryen, muz faresi" diyor. Kafesin üzerinde duran dev fareye korkuyla bakıyorum.
İŞTE yıllardır konuşulan Guantanamo, işte buranın bugüne kadar gördüğüm en en en sert cezaevi. Bir ABD'li asker anlatıyor: "El Kaide’nin en tehlikelileri ve en önemlileri burada. İster bizle işbirliği yapsın isterse yapmasın..."
KAMP X-RAY
Hani şu diz çökmüş turuncular içindeki ilk görüntülerin çekildiği kamp... Kampın etrafı sarmaşıklar ve büyük otlarla kaplı. İçeri giriyoruz ve binbaşının refakatinde gezmeye başlıyoruz. Binbaşının mekanı bize gezdirirken çizdiği iyimser (!) tabloyu şaşkınlıkla izliyoruz. Mesela normal şartlarda 40 dereceyi bulan ve etrafında hiçbir şey bulunmayan tel örgülü kafesleri havadar olarak tanımlıyor. Oysa kamptaki ilk açlık grevi bu kafeslerde tutulan tutuklulardan birinin kafasına güneşten korunmak için sardığı bir örtünün bir tutuklu tarafından zorla çıkartılması ile başlamış, üç hafta sürmüştü. Oysa tek problem o günlerde namaz kılmak değildi. Beni en çok dehşete düşüren ise kamptaki sarmaşıklarla kaplanmış tel örgülerden birinin üzerinde gördüğümüz bir kedi büyüklüğündeki fareyi tanımlaması oluyor. "Merak etmeyin et yemez, vejetaryen, muz faresi" diyor. Kafesin üzerinde duran dev fareye korkuyla bakıyorum. Ürkerek geri çekiliyoruz.
TALİBAN KUVVETLERİ
Biraz ileride otoparka satılık tekneler çekilmiş, arkasında dev bir alışveriş merkezi var. İçeri giriyoruz. Hediyelik eşya dükkanında ne satıldığını merak ediyorum. Ama bu sefer içeride çekim yapmamıza izin yok. Yine de askıda asılı tişörtlerden biri dikkatimi çekiyor. Tişörtün arkasında iki gözetleme kulesi var. Üzerlerinde Guantanamo Taliban kuvvetleri yazıyor. Altında "Karayipler’in 5 yıldızlı yerleşim merkezi" yazıyor.
7 KAPI AŞILIYOR
Delta Kampı’na yedi kapı aşılıp giriliyor. Bir kapı kapanmadan diğer kapı açılmıyor. ABD ile her türlü ilişkiyi reddedenlerin bulunduğu 2. Kamp yan yana dizilmiş uzun konteynırlara benziyor. İki tarafta 2 metreye 3 metre 50’şer oda. Bir hayvan kafesini andırıyor. Ya da bizim cezaevi şartlarımızda tel duvarlarla çevrilmiş bir hücre de diyebiliriz.
Ortadaki koridorun tepesinden birkaç klima çıkışı görülüyor. "Burayı boşalttık çünkü denize yakın olduğu için çok hırpalandı ve yeniden onarmamız gerekiyor" diyor bir yetkili. Bizim gezdiğimiz konteynırdaki hücrelerin hepsi boş. Bu haliyle terk edilmiş 2. Dünya Savaşı’ndan kalma bir esir kampını andırıyor.
Kedi gibi
Kampın sarmaşıklarla kaplanmış tel örgülerinin üzerindeki o dev fareyi görünce, aklıma diz çöktürülmüş, başı kukuletalı, turuncu elbiseli o fotoğraflar geliyor. Belleğimize kazınan o fotoğraflar... Biraz önce yaşadığım korkuyu hatırlayıp, irkiliyorum.
Asker yemeği
Üsteki ilk yemeğimizi yiyoruz. Tatsız tuzsuz pilav yanında tuhaf bir tavuk. "Neden acaba dünyanın her yerinde asker yemekleri bu kadar özensizdir?" sorusu var kafamda.
Bakmayın çekmeyin
4. Kamp’ın içine girdiğimizde, ilk tutuklularla karşılıyoruz. Girişin hemen aşağısında birkaç Afgan, ayaklarını altına toplamış bize bakıyorlar. Yanımızdaki asker uyarıyor: "Sağ taraftakileri çekmeyin onlar görüntülenmek istemiyorlar." Çekmiyoruz. Etraftaki konteynırlar bir tel örgü ile bu avludan ayrılmış. Gardiyan askerler avlunun iç tarafında, tutuklular tel örgünün konteynır tarafında bulunuyor. Sansürcümüz "Cenevre Konvansiyonu"na göre tutukluların yüzlerinin çekilmesinin yasak olduğunu söylüyor. Oysa biliyoruz ki Guantanamo ile ilgili dünyanın dikkatini çeken en önemli noktalardan bir tanesi buradaki tutukluların Cenevre Konvansiyonu’na göre muamele görmemeleri. Kampın etrafındaki konteynırların içinde dolaşanlara baktığınızda, kendinizi Afganistan’da büyükçe bir evin avlusunda hissedebilirsiniz. Kimi zaman bize doğru bakıyorlar ama hiçbiri bizimle konuşmaya yeltenmiyor. Kuleyi çekmek yasak. Adamları boydan çekmek yasak. Yüzlerinin görülmesi yasak. Yetkililerin kimlik kartlarının gözükmesi yasak. Tutuklularla konuşmak yasak.
Küba'daki tek McDonald's
Üssün içinde McDonald’s restoranının bayrağı ile ABD bayrağı yan yana dalgalanıyor. Bu McDonald’s aynı zamanda Küba Adası'ndaki tek McDonald’s unvanını taşıyor.
30 intihar girişimi oldu ama kurtardık
Doktor, ayda 200 kişinin fizik tedaviye geldiğini söylüyor ki 500 kişi ile kıyaslandığında hayli yüksek bir rakam. Her ay en az 100 röntgen çekildiğini belirtiyor. Ardından daha dramatik vakaları soruyorum. "Ya intihar girişimleri?" "Bugüne kadar 30 intihar girişimi oldu ve hepsini kurtardık" diyor.
İşte o koridor
5. Kamp artık bir kamp değil, benim bugüne kadar gördüğüm en en en... Bakın doğru kelimeyi bulmakta zorlanıyorum en sert cezaevi. Dış kapıları güm güm güm diye ses çıkartıyor kapanırken. Hücrelerde ince uzun (20 cm’ye 1 m. gibi) bir buzlu cam var.
Önünde beton yükselmiş yatak olmuş. Bir şilte. Kıblenin yönünü gösteren ok şiltenin altında. Hücreler yine 3 metreye 2 metre. Demirden bir lavabo ve alaturka bir tuvalet. Kapılar gardiyanların komutları ile merkezi bir yerden elektronik olarak emir komuta zincirinde açılıyor, kapanıyor.
YAVAŞ KONUŞ
Bize gösterilen koridorda iki odanın üzerinde tur hücresi yazıyor. Sansürcümüz "Yavaş konuşun" diye uyarıyor. Bir cezaevini değil bir huzurevini ziyaret ediyor gibi geziyoruz koridorları, hücreleri. Fısır fısır konuşuyor gazeteciler, askerler kısık sesle anlatıyor, koridorda flaşların sesi patlıyor. Sessizliğimiz yankılanıyor. "El Kaide’nin en tehlikelileri ve en önemlileri burada" diyor bir asker. "İster bizle işbirliği yapsın isterse yapmasın..."
Bahçede havalandırma olarak kullanılan çelik tel kafeslerin bulunduğu alana çıkıyoruz. İşbirliği yapmayanların haftada üç kez yarım saat, yapanların her gün iki saat çıkartıldığını söylüyor bir görevli. "Günün hangi saatlerinde çıkartılıyorlar?" diyorum. "Her saatinde" diyor. Tutukluların yüzlerini, askerlerin ise yaka kartlarını çekmek yasak. Bavullarımız havaalanının çıkışında iki asker tarafından tek tek aranıyor. Birazdan bir boru sesi duyuluyor üste. Bayrak indirme töreni... "750 kişilik Guantanamo üssünde gün batımı demek böyle oluyor" diye düşünüyorum.
SESİNİ YÜKSELTME
Yetkililerin bir elleri dudaklarında. "Konuşmayın" diye uyarıyorlar bizi. "Sesinizi yükseltmeyin" diyorlar. Çünkü sağlı sollu etraftaki konteynırlarda hücreler dolu. Kimin kimi duymasından endişeleniyorlar anlamak zor. Bizim mi onları duymamızdan, onların mı bizi duymasından belli değil. Hücrelerde ten rengi ve turuncu tulumlar yatakların üzerine serilmiş. İşbirliği yapanların ten rengi kıyafetleri ve kutularda Amerikan menşeili oyuncakları var. Hani şu ailece ya da arkadaşlarca toplanıp oynanacak, zar atıp birkaç basamak ilerlenecek monopol oyunlarından.
Sağlı sollu boş hücrelerin arasında 50 metre kadar yürüyüp tellerle çevrili daha büyük bir kafese varıyoruz. Burası da boş. Üzerinde numarası yazan bir futbol topu içerideki kafeslerden büyük bu kafesin köşesinde duruyor. Kafesin çıkışında, avluda iki oda kafes daha var. Biri duş, diğeri tuvalet.
Yarın CNN TÜRK’te
CNN Türk'te yayınlanan 5N1K programının yapımcısı Cüneyt Özdemir, ABD'nin terör şüphelilerini de tuttuğu Küba'daki üssü "Dünyanın Cehennemi" Guantanamo’ya girdi. Burada görevli ABD askerleri ile konuştu, koğuşlara ve hücrelere girdi. Özdemir, "Guantanamo'da tutulanlar kimi zaman bize doğru bakıyorlar ama hiçbiri bizimle konuşmaya yeltenmiyor" dedi ve ekledi: "Burada çalışmak çok zor." Havalandırma kafesleri, yemekleri, El-Kaide militanı olduğu iddia edilen tutuklularıyla, muz yiyen fareleriyle Guantanamo, 21 Şubat Salı akşamı 5N1K'da.