DİNÇ BİLGİN İLK KEZ KONUŞTU...”MEDYA ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK”
KAYNAK : Haber Vitrini
- Etibank olayında çok şey yazıldı, çizildi. Bu olayın içyüzünü bir de sizin ağzınızdan dinlemek isterdik. Siz bir gazetecisiniz. Buna karşın Etibank'ı aldınız. Kimler sizin aklınızı çeldi de bu işe girdiniz?
BİLGİN - Sorumluluğu kesinlikle başkasına yükleyemem. Bir hata ettim. Bu kadar... Zaten bu olay çok dillendi. Mahkemedeki savunmamda da var. Bu, benim hayatımın unutmak istediğim bir safhası. Yazılıp çizilmedik hiçbir şey kalmadı. Sadece şunu söyleyebilirim:
Sonucu itibarıyla hata ettim. Hata da benim hatam. Ben bunu kabullendim. Bu bağlamda başkalarını suçlamak istemem. Sonuçta son kararı veren benim. Yanlış ya da doğru, bana ait...
- Siz, tarihi İzmir gazetesi Yeni Asır'ın sahibi Şevket Bilgin'in oğlusunuz. Yani patron bir babanın oğlu... Tam bir gazetecisiniz. Bugün başınıza gelenler sizden mi yoksa bir zamanlar yakın çevrenizde olanlardan mı kaynaklanıyor?
- Elbette benden kaynaklanıyor. O yakın çevremi seçen de benim. Ben, bizden ayrılan eski arkadaşları kastettiğinizi anlıyorum. Onların bu işte sorumlulukları olup olmadığını öğrenmek istiyorsunuz...
- Evet...
- En azından şöyle söyleyeyim, bu işin baş sorumlusu benim.
- İyi de başkaları da sizi etki altında bırakmadı mı? Sizi birtakım işler yapmaya zorlamadılar mı?
- Türkiye o sırada öyle bir dönemden geçiyordu ki herkes birbirine aynı şeyi yapıyordu. Bir tür yarış vardı.
- Peki, bu yarış bitti mi?
- Bu yarış Türkiye'de henüz bitmiş sayılmaz. O yarışın içinde ben hatalı bir karar verdim. Bir miktar gazetecilik köklerimin dışına çıktım. O güne kadar en büyük gücüm yalnız gazeteci olmaktı. Sonra başka işlere
girdim. Şirketler arası rekabet sonucunda da hata ettim.
- Siz, Güngör Mengi'yle '60'lı yıllardan beri çok yakın arkadaşsınız. Muhabirlikten köşe yazarlığına ve başyazarlığa sayenizde geldiği
söyleniyor. Daha da açık söylemem gerekirse, sizleri İzmir'den tanıyan meslektaşlarınız böyle düşünüyor. Anımsar mısınız? Güngör Mengi 1971'de de sizi terk edip Selçuk Yaşar'ın sahibi, Altemur Kılıç'ın da genel yayın müdürü olduğu ''Devir'' dergisine gitmişti. Şimdi de sizi terk etti. Buna ne diyorsunuz?
- Evet muhabirlikten başladı, bugünlere geldi. Doğrudur.
''Devir'' dergisine gidişine gelince... Doğru, öyle kısa bir ayrılığımız oldu. Şimdi de gidişine gelince... Üzüldüm, kırıldım. Ama bana, yeni bir başlangıç yapmak, hayatta yeni bir fırsat kullanmak istediğini
söyledi. Bizim içinde bulunduğumuz durumda yeni bir başlangıç yapması, yeni bir fırsat yakalaması pek mümkün görünmüyordu.
O fırsatı benim dışımda yaratmak istedi. Üzüldüm, kırıldım, hayal kırıklığına uğradım. Ama bu yüzden onu suçlamam da pek doğru değil.
Sonuçta o da 62 yaşında... Gazetecilik hayatının sonuna gelmiş... Onunla aynı yaştayız. Yeni bir başlangıç yapma hayali o yaştaki insanların hepsinde vardır. Daha doğrusu yeniden başlayabilme hevesi...
Aydın Doğan işin arkasında
- Bakın, aklıma başka bir şey geliyor. Yeni gazete kurmak üzere sizi terk edip giden ekip üyeleri bir zamanlar Aydın Doğan'ın gölgesine kurşun atarlardı. Ama şimdi çıkaracakları bu yeni gazete için Aydın Doğan'dan yardım istediler ve alıyorlar. Siz buna ne diyorsunuz?
- Aydın Doğan' dan yardım filan almıyorlar... Zaten işin arkasındaki kişi Aydın Doğan. Aydın Bey, Sabah gazetesinin yerini alacak yeni bir gazete çıkarma işiyle görevlendirdi buradan giden eski arkadaşlarımızı...
Herhalde kendi kafasında daha steril, mikroptan arındırılmış rekabet istiyor.
- İyi de sizce böyle bir şey olabilir mi?
- Ben de olmaması çabası içinde olacağım. Ama benden ayrılan arkadaşlarımın yeteneklerini de yabana atmamam lazım. Pek başarısız olurlarsa onlar kadar ben de biraz hayal kırıklığına uğrayacağım. Yani açıkçası çalıştırdığım insanların yetenekleriyle ilgili hayal kırıklığım olacak.
Satış değil
- Peki, Zafer Mutlu, Hürriyet'te yayımlanan demecinde, ''Dinç Bilgin benim için 'Sattı' diyorsa sattım'' ifadesini kullandı. Gerçekten sizi
sattı mı, yoksa ''Benim de bir gazetem olsun'' arzusuyla mı gitti?
- Bir kere gazete onun gazetesi değil. Beni sattığı filan da yok. Profesyonel olarak daha iyi bir imkân bulduğu için gitti. Ayrılan arkadaşlarımın, benim hayatıma, Sabah gazetesinin hayatına kastedeceklerine
ihtimal vermek istemem. Onlar profesyonel olarak görevlerini yapıyorlar.
- Siz, Aydın Doğan'ın daha steril bir ortam istediği için Sabah'ın yerini alacak bir gazete çıkarmak amacıyla bu ekibi transfer ettiğini söylüyorsunuz. Bu da bir tür satış değil mi?
- Yok, bu çok ağır bir ifade olur. Bu satış değil. Bana göre sonuçta onlar da hayatlarını yeni baştan kurma haklarına sahipler. Onlara bazı duyguları verememişsem o da benim kusurum. Bu kusurumu da kabul ediyorum.
Ben öyle davranır mıydım, diye kendi kendime soruyorum. Herhalde davranmazdım. Ama her şeyi kendi kriterlerimle ölçmem de mümkün değil. Onlar demek ki bu şekilde davranmayı uygun gördüler. Yeni çıkacak gazetenin bütün üretim araçları Aydın Bey'e (Doğan) ait. Baskısı, dağıtımı, baskı öncesi çalışmaları... Bu muazzam bir operasyon. Bu muazzam operasyonu benim 10 arkadaşımın ekonomik kriz sonrası birikimleriyle başarmış olduklarını düşünmek çok büyük saflık olur; insan zekâsına hakaret olur.
Bana göre işin ilginç yanı şu:
Hatırlarsınız, RTÜK Yasası TBMM'den geçmeden önce Aydın Doğan, hep sahibi belli olmayan televizyonlarla ilgili şikâyetlerini dile getiriyordu. İşte, şimdi de sahibi belli olmayan beyaz cirolu bir gazete yaratmış
oluyor.
- Yoksa Zafer Mutlu sizin gaybubetinizde (yokluğunuzda) patronluğa çok mu alışmıştı?
- Yine söylüyorum, o gazetenin patronu benim arkadaşlarım değil. Benim arkadaşlarım olsa bu şekilde davranmazlardı. Onlara imkânları sağlayan irade böyle istedi; böyle yapıyorlar.
- Yani bu irade Aydın Doğan mı?
- Evet. Aydın Bey öyle istedi. Aydın Bey basın piyasasında rahat etmek istiyor. Eski kırıcı rekabet ortamını istemiyor. Bunu isterken de daha kontrol edebileceği bir basın dünyası yaratmayı düşlüyor.
Bu mutlaka herkesin hayalinde vardır. Sizin de vardır, benim de vardır. Ama işin ilginci, bunu yapabilecek gücün de kendisinde olduğuna inanmaya başlaması.
Ülkemiz de garip bir ülke. Var mı yok mu belli değil. Belki var, belki de haklı. Hep birlikte göreceğiz.
- Siz Yeni Asır'ın sahibiyken sendikal örgütlenmeye önem verirdiniz. Sabah'ta sendikal örgütlenme olsaydı bütün bunlar başınıza gelir miydi? Daha açık söylemek gerekirse, bir zamanlar ayağında pabucu olmayanlar bugün dolar milyoneri olabilirler miydi?
- Şöyle söyleyeyim:
Gazetelerin iki türlü gelirleri var. Bunlardan birisi reklam geliri, öbürü de satış geliri. İşveren, çok antika olmayan, insan ilişkileri iyi bir kişiyse ve gazete başarılıysa, gazeteciler de gazete patronu da iyi
hayat yaşarlar. Ama süper zengin hayatı yaşamaları zordur.
Ama Türkiye çok garip bir dönemden geçti. Medyada inanılmaz teknolojik değişimler oldu. Derken büyük şirketleşmeye gidildi. Başka işlere atlandı. Medya kuruluşları devleşti. Gazeteci patronlar da ister istemez
başka işlere de girdiler.
Üstelik gazetecilik işini kendilerinin yerine yönetecek süper idareciler koyma yoluna gittiler.
Bu eğilim Hürriyet'te rahmetli Nezih Demirkent 'in genel müdürlüğüyle başladı. Yönetici-gazeteci tipiydi. O zaman da gazetecilerin ücret skalalarında farklılaşmalar oluşmaya başladı. Star gazeteciler çevrelerine
de star gazetecileri topladılar.
O açıdan soruyorsanız, evet, işin ayarı kaçtı. Ben işveren olarak yine farklılaşma yanlısıyım. Sendikalarla bu ücret farklılaşmasını sağlayamazsınız. Ama işin ayarının kaçtığını da kabul ediyorum.
- Turgut Özal işin ayarının böylesine kaçmasını çok cesaretlendirmedi mi?
- Yok, Özal zamanında Türkiye kapalı bir toplumken birden açık topluma geçti.
- Yani Özal'la birlikte toplumsal çılgınlığa mı uğradık?
- Biz kuralsız bir toplumuz. Batı toplumları gibi kural zenginliği, kültürel zenginliği olan bir toplum da değiliz. O çılgınlaşmaya gazeteler de ister istemez ayak uydurdular. Özeleştiri yapmak gerekirse olay
böyle cereyan etmiştir.
İhanet tek başına yapılamaz
- Dinç Bey, sizce ihanet nedir?
- Enteresan bir soru. Bana göre ihanette garip bir şehvet duygusu da var. İhanet tek başına yapılamaz. Bir adamı tek başına asarsanız çok korkunç, ama linç ayrı bir şey. Düşünün ki yirmi kişi birden çullanmış...
Hep birlikte yaptığınız zaman herhalde insanın içi daha da rahatlıyor. Ama ben bunları söylerken benim eski arkadaşlarımı kastetmiyorum. Onlara ''hain'' filan demek hiç istemem.
- Tabii ki... Ben sadece ihaneti nasıl tanımladığınızı öğrenmek istemiştim... Soruma dönersem... Siz gazeteci bir ailenin oğlusunuz. Sabah'ın eski genel yayın müdürü Zafer Mutlu, 1992'de Nokta dergisine verdiği bir demeçte, ''Benim okuyucuya doğru haber verme gibi bir meselem yok'' demiş ve bu sözleri dergide yayımlanmıştı. Siz bir gazeteci olarak bu sözleri içinize sindirebilmiş miydiniz?
- Onu hatırlıyorum. Ama ne yazık ki bir miktar takla attırılmış bir röportajdı. Zafer'in orada söylediğini, ''Benim kamuoyunu yönlendirme gibi
bir meselem yok'' diye hatırlıyorum. Ama ne yazık ki 1992 yılındaki Nokta dergisi bu sözleri çarpıtmıştı. Zafer o kadar söylemez.
Kendimi aklamak istiyorum
- Bugün şirketlerinizdeki ortaklık payınızın ne kadar olduğunu öğrenebilir miyiz?
- Ben ne kastettiğinizi anladım. Turgay Ciner Sabah gazetesinin iki yıldan beri ortağı. Benim bütün malvarlığımın üzerinde tedbir olduğu için
ortaklık oranında iki yıldır ne bir artış, ne de bir eksiliş olması mümkündü. Yani şimdiki halde hiçbir değişiklik yok.
- Yani bu ATV'de, Sabah'ta, öbür yayın organlarında da geçerli, öyle mi?
- Bir operasyon yapmam zaten yasal olarak mümkün değil. Turgay Ciner'in benimle ortaklığı iki yıldan beri sürüyor. Ama isminin şimdi daha fazla
öne çıkmasının nedeni şu:
Benim bir ayrılık dönemim oldu. Pek bir araya gelme fırsatımız olamadı. Şimdiyse bir araya geldik. Tek farkı o. Ama bunun şirket ortaklığıyla ilgisi yok. Daha önce yönetimle ilgilenmiyordu. Şimdi yönetimle de
ilgilenmeye başladı.
- İzmir'de bir zamanlar yayımlanan Demokrat İzmir ve Ekspres gazetelerini yuttuğunuz söylenir. Daha sonra bu yüzden hiç pişmanlık duydunuz mu?
- Yuttuğum doğru. Zamanında İzmir'de çok hareketli, cıvıl cıvıl bir yerel basın vardı. Demokrat İzmir, Sabah Postası, Yeni Asır, Ekspres vardı. Sabah Postası CHP'nin organıydı. O kendiliğinden kapandı. O arada
Yeni Asır bir ulusal gazete ölçeğinde büyüdü, çok güçlendi. Öbür gazeteler ise çok kan kaybettiler, çok ufaldılar. Sonunda ben önce Demokrat İzmir
gazetesini satın aldım. Sonra ismini değiştirerek ''Rapor'' adıyla Türkiye çapında ilk ekonomi gazetesini çıkardım. Sonra ''Rapor'' a Hürriyet
ortak oldu. O zaman Hürriyet'in sahibi Erol Simavi 'ydi. Hürriyet Ekspres gazetesini canlandırmaya çalışıyordu. Rapor'daki ortaklık hissesi karşılığında bana Ekspres'i devrettiler. Hiç pişmanlık duyup duymadığıma
gelince... Ben kendime de biraz insaflı davranayım.
Rakiplerimi batırmak, ezmek, yok etmek gibi duygularım yok. Üstelik İzmir'de rekabetle uğraşacak halim de yoktu. Çünkü benim o tarihteki rakibim Hürriyet gazetesiydi. O dönem Yeni Asır fevkalade güçlüydü. Yerel gazeteler üç dört bin satarken Yeni Asır'ın yalnız Ege'deki beş ilde net satışı 110 bini bulmuştu. Hayıflandığım bir şey var. İzmir'de cıvıl cıvıl, çok hareketli bir basın hayatı vardı. Çok iyi gazeteciler yetişiyordu. Baktığınız zaman bugün Türk basınını yönetenlerin çoğunun İzmir kökenli olduğunu
görürsünüz. Ama yerel gazeteler teker teker kapanınca bu hareketli İzmir basını da yok oldu.
- Peki, o hareketli İzmir basını devam edebilir miydi?
- Edemezdi. Yeni Asır'ın devam etmesi bile bir mucizedir.
- Yeni Asır hâlâ sizin gazeteniz değil mi?
- Öyle sayılır. Gruba ait. Artık ortağım var.
- Eskiden de ortaklarınız vardı.
- Evet.
- Turgay Ciner şimdi en büyük ortağınız, değil mi?
- Şöyle söyleyeyim:
Kendisiyle eşit durumda ortağız.
- Bütün bu olanlardan sonra yeniden gazetenin başına döndünüz. Hedefiniz nedir?
- Evet, o maceradan sonra yeniden gazeteciliğe döndüm. Artık sadece gazetecilik yapacağım. Sabah'tan çekilmem de söz konusu değil.
- Peki, sizce bizim medyanın hali ne olacak?
- Medyanın hali daha iyi olacak. En azından eskisi gibi olmayacak. Artık gazeteciler yalnız gazetecilik yapacaklar.
- Yani artık iş takipçiliği yapmayacaklar mı?
- Yapmayacaklar. Çünkü takip edecek işleri olmayacak. Zaten, ''Gazete sahipleri gazetecilikten başka iş yapmasın'' diye Aydın Doğan'ın teklifi
var. Belki ilk önce bunu kendisi başlatır.
Bir de kısa vadedeki hedefimi söyleyeyim:
Kamuoyu karşısında kendimi ibra etmek (aklamak) istiyorum.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:01