Yazar lobicilik de yapmalı mı?
Yazarların 'nesnel' kalamadıklarını bilecek kadar yazı hayatının içindeyim. Yazı işçisinin de beğenileri, nefretleri vardır ve bunlar yazılarına yansır. Bazı politikacıları, bürokratları, gazetecileri severiz, bazılarından da hoşlanmayız. Sevdiklerimizin işbaşına gelmesini isteriz, bazen hafif bazen bayağı şiddetli destek verdiğimiz, ya da hoşnutsuzluğumuzu ifade ettiğimiz olur...
Tabii, yazıyla...
Çizgiyi aşanlar olmaz mı? Ara sıra olur. Bazı meslektaşlar işi amigoluğa kadar vardırırlar. Bazıları antrenörlüğe bile soyunur. Bir, elinden tutup işi bizzat yaptırmadığı kaldığını hissedersiniz. Bunlar bile, yazı ve çiziyle sınırlı kalmak şartıyla, kabul edilebilir zaaflar arasında sayılır. Bundan ötesine heves edenlere, bu mesleğin eskileri, ''Politikaya atıl'' aklını verirler. Yazmaktan çok yapmaktan hoşlanan bazı meslektaşlar da, zaman içerisinde, siyasete veya bürokrasiye kayarlar zaten...
Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi, elli yılı aşan meslek hayatında, iki 'teneffüs arası' vermiştir. Biri, 27 Mayıs sonrasında Londra'ya gidip Türkiye Büyükelçiliği'nde 'mahalli kâtip' olarak görev yaptığı dönemdir. İkincisi de, 12 Eylül sonrasında, siyasete kapı aralanır aralanmaz, sosyal demokrat bir partinin kurucuları arasında yer aldığı zaman dilimidir. Babası milletvekilliği yapmış birinin kendini politikaya yakın görmesi ve parti kurucusu olmasında hiçbir mahzur yok elbette...
Oktay Ekşi'nin beni hayretlere düşüren 'mahzurlu' davranışları var. Her şeyi anlayıp kabullenmeye hazır olduğum halde, o davranışlarını anlamakta zorlanıyorum ve kabul edemiyorum. Kendisinin başkanı olduğu Basın Konseyi'nin ilkelerine de aykırı buluyorum bazı davranışlarını...
Cüneyt Arcayürek'in her cildini sabırsızlıkla beklediğim 'Büyüklere Masallar, Küçüklere Gerçekler' dizisinin son (10.) kitabı olan 'Geri Gidişe İzin Yok' kitabında karşılaştım 'aykırı' davranışlarından biriyle... Hürriyet başyazarı, hiç üşenmemiş, bir tanıdığının rektör olarak atanması için, dönemin cumhurbaşkanı ve danışmanları nezdinde adam adama markaj yapmış, lobi faaliyeti yürütmüş...
İnanmadınız, değil mi? O günlerde Çankaya Köşkü'nde başdanışman sıfatını taşıyan Cüneyt Arcayürek'in şu satırları (s. 67) yeterince inandırıcı bence: ''Oktay Ekşi telefon etti. Samsun'da 19 Mayıs Üniversitesi'ne 1. gelen ismin değil, Naci Gürses'in atanmasını istedi. (..) SD (Süleyman Demirel)- (Önüme bir sayfalık yazı koydu. Şöyle bir göz attım: Üniversite rektör adayları için bazı notlar. 19 Mayıs Üniversitesi'ndeki 1. ve 2'ncileri aynı derecede olumlu ve başarılı diye gösteriyordu yazı.) Bana bunu MİT verdi. Ama Oktay'ın söylediklerini not edeyim.''
Oktay Ekşi'nin tuttuğunu koparan biri olduğunu bilirdim de, üstlendiği görevi böylesine tâkip ettiğine ilk kez göz tanıklığı ediyorum. Yine Arcayürek'ten (s. 72) okuyalım: ''Öğleden sonra Oktay Ekşi aradı. İstanbul'a dönmüş (12 Temmuz 1996). Anlattı: YÖK'te rektör atamaları üzerinde liste yapılırken, YÖK başkanı Kemal Gürüz dışarı çıkıp gelmiş ve 'Cumhurbaşkanı, Naci Gürses'i listeye koymayın' diyor demiş. Rezalet oldu. Galiba Necdet Seçkinöz'ün marifeti. Tam bir saray entrikası.''
Böylesine yakın tâkip altında tuttuğu bir olayda istediği sonucu alamadı diye koskoca Hürriyet başyazarının üslubunu bozacağını düşünmemelisiniz. Hatta, bazen ''Acaba neden?'' diye düşündürecek sertlikte olumsuz değerlendirmeleri Süleyman Demirel, Necdet Seçkinöz ve Kemal Gürüz hakkında kaleme almış olsa da... Ancak, ne kadar yakın arkadaş olsalar da, bir yazarın, bir tanıdığının önemli bir göreve atanması için kulis yapmasını meslekî açıdan 'yadırgatıcı' bulurum ben...
Bunu bir kez ve Prof. Naci Gürses için yapsa neyse... Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi'nin ilk (veya son) vukuatı değil Prof. Gürses'ün rektör olarak atanması için çabalaması... Şimdilerde Star gazetesinde yazan ve İstanbul'u CHP'den Meclis'te temsil eden Prof. Yaşar Nuri Öztürk'ün dekan olarak atanmasını sağlayan kişi de o... Rektör atamasında gücü yetmese bile, dekan atanmasında başarılı olduğunu biliyoruz.
Nereden mi biliyoruz? En yakın tanığı Yaşar Nuri Öztürk'ün kaleminden: ''Bu sıkıntılı günlerin birinde sevgili Oktay Ekşi Ağabey'le dertleşirken konu bu kadro işine geldi ve uğradığım yobaz zulmünü anlattım. Dedi ki Oktay Ağabey: 'Yahu, bizim Cem'i Bey'le bir görüşeyim, onun böyle bir kadroyu açma imkânı olabilir mi diye sorayım...' / Ve görüştü sevgili Oktay Bey. Sonra beni aradı ve dedi ki: Derhal Cem'i Bey'e git! Seni fikirlerinden gıyaben tanıyor. Durumu birlikte konuşun...'' Sonucu bütün Türkiye biliyor: Prof. Öztürk, önce profesör oldu, sonra da Cem'i Demiroğlu'nun rektörlük yaptığı üniversitede İlahiyat Fakültesi dekanı...
Elbette, rektör ve dekan atamalarına karışmak patronunun işini tâkip etmekten çok farklı bir eylem. Prof. Gürses de, Prof. Öztürk de Hürriyet başyazarının takdirini kazanacak çapta bilim adamları olabilirler. Benim derdim onlar değil zaten. Basın Konseyi başkanı unvanını da taşıyan bir gazete yazarının, konumunu ve ilişkilerini kullanarak, rektör ve dekan atamalarında araya girmesi ve lobicilik yapması beni rahatsız ediyor. Sizi etmiyor mu?
Bir okuru olarak Oktay Ekşi'den cevap bekliyorum.
(FEHMİ KORU/ YENİ ŞAFAK)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:12