FEHMİ KORU/YENİ ŞAFAK
Sol üzerinde düşünmek
Söyleyenin ve savunanın kimliğine bakmaksızın doğruyu teslim etmemiz gerekiyor...
İlhan Selçuk dün ilginç bir yazıyla çıktı okurlarının karşısına. DSP'li Orhan Birgit de CHP'li Yakup Kepenek de Cumhuriyet gazetesinin yazarı. ''İkisine de soruyorum'' diyor İlhan Selçuk: ''CHP ile DSP arasında ne fark var? / Program açısından, ideoloji ve siyasal partiler yelpazesinde konuşlanmaları bakımından, bilimsel bir yaklaşımla ele alındıklarında iki parti arasında fark bulunabilir mi?''
Gerçi o cevabı öncelikle Orhan Birgit ve Yakup Kepenek'ten bekliyor, ama en baştan benimsediğim 'doğruya doğru, eğriye eğri' ilkesi sebebiyle ben de görüşümü belirtebilirim: CHP ile DSP arasında iki ayrı parti olmayı gerektirecek çapta bir ayrılık yok. Hatta aynı tespit, farklı farklı partilerde bulunan Mümtaz Soysal, Yekta Güngör Özden, Doğu Perinçek için de yapılabilir...
Selçuk'un yazısının zamanlaması yerinde: DSP'nin başında CHP'nin eski genel başkanı Bülent Ecevit bulunurken ''Fark var mı?'' sorusunu sormak zordu. Çünkü, isteseydi, 1980 sonrasında yeni partisini kolayca CHP ekseninde kurabileceği halde, 'farklı' bir çatı oluşturmak Ecevit için bilinçli bir tercihti. Bülent Ecevit'in yıllarca ''Birleşin'' baskılarına direndiğini biliyoruz. DSP, Ecevit başındayken, CHP olmamaya azimli bir buluşma noktasıydı. Ecevit-sonrası DSP'nin öyle olması gerekmiyor.
Birleşme solun en eski özlemidir. Sadece bizde değil Batılı demokrasilerde de, solcular, aradaki basit fikir ayrılıklarını ayrı örgütler için vesile saymışlardır. Solun bir özelliği de, iç çatışmaları sağa kafa tutmaktan daha fazla sevmesidir. Bu yüzden, sol partiler, muhalefette de başarı olamıyorlar bizde.
Peki, sol, İlhan Selçuk'un arzu ettiği gibi büyük buluşmasını gerçekleştirirse başarılı olabilir mi? Kısa vâdede olmasa da, Türkiye'de solun başarı şansı elbette var. 1980 öncesinde birkaç kez CHP'nin seçimde öne geçebildiğini gördük. 1999 seçimi de DSP'yi sandıktan birinci parti çıkarmadı mı? CHP+DSP formülü herhalde siyasete yeni bir sinerji getirecektir.
Ancak, teklif sahibinin yazısında andığı buluşma sebebi, ''Başarılı olabilir mi?'' sorusuna kesin ''Evet'' cevabı vermeyi zorlaştıracak kadar sorunlu: ''Türkiye'de gerçekten 'irtica-dincilik-İslâmcılık tehlikesi' varsa, bu tehdide karşı birleşmek yerine bölünmek ağır suç sayılmalı.'' Bunu yazan Cumhuriyet yazarı, görüldüğü gibi, sol bir programı hayata geçirmek için değil, 'tehdit' karşısında tavır almak için arzuluyor birleşmeyi... Oysa, sol, tam da bu sebeple, toplumdan ilgi göremiyor. DSP ve CHP bu amaçla birleştiklerinde, Cumhuriyet okurları herhalde mutlu olurlar; ancak cılız bir destek getirecek o mutluluk siyasette dengeleri değiştirmek için yeterli sayılabilir mi?
Solda birlik ve beraberlik arayışı önerilenin tam tersini hedefleyerek daha kolay başarıya ulaşabilir. Toplumun ortak paydaları belli; onları gözardı etmeyen bir arayışa ihtiyaç var. Batı'da sol, süreç içerisinde bunu başararak geniş kitlelerle buluşmasını gerçekleştirebildi. Bizde, ancak özel dönemlerde veya tepeden inmeci yöntemlerle sonuç getirebilecek formülleri günümüzün çok-sesli ortamında denemeye kalkmak daha da büyük bir başarısızlığa kapı aralayacaktır. CHP ve DSP'yi İlhan Selçuk'un arzuladığı zeminde birleştirmek yeni bölünmeleri de kaçınılmaz kılacaktır.
Bana düşmez, ama yine de kanaatimi yazayım: Sol açısından yapılması gereken, CHP ve DSP olarak, sol olmayan gündemleri bütünüyle terk etmek, çağdışı ve tutucu programları teklif edenlere kulak asmamaktır. Bence İlhan Selçuk şu soruyu ciddiye almalı: Cumhuriyet gazetesinin vesayeti olmasa, sol, daha kolay birleşmez ve daha gürbüzleşmez miydi?
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:42