Medya
  • 22.6.2004 11:44

HİÇBİR MİLLETVEKİLİNİN SORMAYA CESARET EDEMEDİĞİNİ NAZLI ILICAK SORDU…

NAZLI ILICAK/D.B. TERCÜMAN VECDİ GÖNÜL BU SORULARI CEVAPLANDIRMALI Geçenlerde, TÜBİTAK ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı'nın ortaklaşa geliştirdiği, "Milli Gemi Projesi'nin" tanıtımı için bir toplantı düzenlendi. Görevliler, Tercüman gazetesini bu toplantıya almadılar. Bu olay üzerine milletvekilleri, Vecdi Gönül'e soru önergesi vermeye çekindi. Ben kamuoyu önünde Sayın Gönül'e bazı sorular yöneltiyorum, bakalım cevaplandıracak mı? Bir süre önce, TÜBİTAK ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı'nın ortaklaşa geliştirdiği, "Milli Gemi Projesi'nin" tanıtımı için bir toplantı düzenlendi. Toplantı, TÜBİTAK binasındaydı. Gazetemizin muhabirleri, sarı basın kartlarını gösterip, içeriye girmeye yeltenince, görevlilerin yasağı ile karşılaştılar. Bu yasağa pek bir anlam vermek mümkün değildi. TÜBİTAK görevlileri, "Milli Savunma Bakanlığı'nın gönderdiği listede Tercüman'ın adı bulunmuyor" diyerek, askerî akreditasyonun burada da geçerli olduğunu söylediler. Savunma Sanayi Müsteşarlığı, sivil bir yapılanma. Milli Savunma Bakanlığı da öyle. Ama, siviller, öylesine askerî vesayete alışmış ki, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin akreditasyon sistemini onlar da aynı şekilde uyguluyor. Soru önergesi ve Vecdi Gönül Malûm, askerlerin, bazı gazetelere karşı yasağı sürüyor. Bu gazeteler ve televizyon kuruluşları, Kanal 7, Samanyolu, Yeni Şafak, Vakit, Zaman gibi “dinciî denilen basın yayın organları ile Dünden Bugüne Tercüman. Bize, “dinciî diyemedikleri için, "asker düşmanı" sıfatını yakıştırdılar. Üzüldüğümüz nokta, askerlerin yanı sıra sivillerin de bu haksız, adaletsiz, antidemokratik kuralı tatbik etmesi. Mesele bu noktada da son bulmadı. Ankara Temsilcimiz Emin Pazarcı'ya "CHP'den veya AK Parti'den bir milletvekili bulun, söz konusu uygulama hakkında Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'e soru önergesi versin" diye rica ettim. 3-5 gün sonra, Emin Pazarcı telefon etti ve "Hiçbir milletvekili, askeriye ile karşı karşıya gelecek bir soruyu sormak istemiyor" dedi. İşte o zaman daha da yıkıldım. Milletvekilleri, Vecdi Gönül'e soru önergesi vermeye çekindi. Ama ben kamuoyu önünde şu soruları yöneltiyorum: 1) TÜBİTAK ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı'nın ortaklaşa geliştirdiği “Milli Gemi Projesi'ninî tanıtımında, protokolün, askerî yasaklar çerçevesinde uygulandığı doğru mu? 2) Böyle bir uygulamayı basın özgürlüğüne aykırı bulmuyor musunuz? 3) Eğer buluyorsanız, değiştirmek için bir girişiminiz olacak mı? Askere düşmanlık İki hafta kadar önce, Amerikan Konsoloshanesi'nde Birinci Ordu Komutanı Yaşar Büyükanıt Paşayla karşılaştım. Yanına gittim ve bir gün ziyaretine gelmek istediğimi söyledim. Herkese kapısının açık olduğunu belirtti. Ordu komutanın kapısı bize açık ama, askerî protokole göre, gazetemize ve muhabirlerine yasak uygulanıyor. Yaşar Büyükanıt'ın bir cümlesi, ordunun bize bakış açısını özetliyordu: "Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni yıpratmayın, bir gün ihtiyaç duyabilirsiniz." Amacımız, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlerlik kazanmasıyken, demek, karşı taraftan, davranışımızı böyle değerlendiriyordu. Onat'ın şaşkınlığı Birden Demokrat Parti milletvekillerinden Burhanettin Onat'ın 1961 yılında hatıra defterime yazdığı satırlar aklıma geldi: "...Kapının açılmasıyla beraber, tabancasını göğsüme dayayan o genç teğmenle, arkasındaki o süngülü iki Harbiyeli, sahiden benim her rastgeldiğim yerde gözlerimle okşadığım sevgili Harbiyeliler miydi? Evden ilk önce götürüldüğümüz Harbiye'de bin türlü hakaretle bizi tartaklayan, küfreden subaylar, en küçük bir kıtası önümden geçerken, kendimi tutamayıp ağladığım o gözbebeğimiz ordumuzun, bizim ordumuzun subayları mıydı? Bizi İstanbul'a götürürlerken, tomsonlarını göğsümüzden ayırmayan, hakaret ve kin dolu gözleriyle bize yiyecek gibi bakan bu insanlar, her uçak kazasında gözyaşlarımızla matemini tuttuğumuz bizim sevgili Havacılarımız mıydı?..." Darbeler, milleti düşman kamplarına bölüyor. Esasında aynı safta olan insanlar birbirine kuşku ile bakmaya başlıyor. Doğu Aktulga ve Sincan Bizim boynumuza "asker düşmanı" yaftası yapıştırılması da 28 Şubat sürecinde oldu. Oysa, o tarihte, meşruiyete sahip çıkmıştık. Dünkü Hürriyet'te, eski Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanı Emekli Korgeneral İzzettin İyigün, Sincan'daki tankların kendi talimatıyla yürüdüğünü anlatırken, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Doğu Aktulga'nın sözlerini de naklediyor. Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal, Doğu Aktulga'ya, "80 tankla Sincan'dan geçilsin" emrini veriyor. Doğu Paşa, Kara Kuvvetleri Komutanı'na "Bu hareket suçtur ve sorumluluğu büyüktür" diyor. Doğu Paşa, Çevik Bir'i de tanklar yürümeden önce, saat 8'de arayarak durumun Genelkurmay Başkanı Hakkı Karadayı'ya iletilmesini istiyor. Çevik Bir ise, engeller endişesiyle, Karadayı'yı haberdar etmiyor. Siyasî irade Sincan'da tankların yürümesini ve sonraki gelişmeleri hukuk dışı gördüğümüz için asker düşmanı mı sayılacağız? Bunun gayrimeşru bir davranış olduğunu Doğu Aktulga da itiraf ettiğine göre, konunun Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni yıpratmakla bir ilgisi olmadığı açık. Rejim üzerindeki vesayetin kırılması ancak güçlü bir siyasî iradenin varlığıyla mümkün. O günkü iktidar, tankların yürümesi karşısında önlem alacak güce sahip değildi. Kaldı ki, medya ve sivil toplum örgütleriyle, muhalefetteki partiler de askere alkış tutuyordu. Nitekim, gene İzzettin İyigün'ün anlattığına göre, Genelkurmay Başkanı Hakkı Karadayı, önce Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal'ı arayıp, "Bana sormadan bu işi nasıl yaparsınız?" diye ona kızıyor. İki saat sonra tekrar arıyor, İstanbul'dan aldığı müspet havayla "Köksal Paşa aklınla bin yaşa. Çok büyük iş başardık, sizinle gurur duyuyorum" diyor. ........................... Siviller böylesine ürkek ve böylesine işbirlikçi davrandıkça, birbiri ardına ne kadar uyum yasası çıkarsa çıksın, vesayet son bulmayacaktır. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:26

İLGİLİ HABERLER