RAMAZAN ÖZTÜRK RAMALLAH’TA YASER ARAFAT’LA GÖRÜŞTÜ
Fİlİstİn topraklarında barışın sağlanması pek kolay görünmüyor. Çünkü İsrail, bir yandan uluslararası anlaşmalara imza atarken, diğer yandan kendi bildiğini okuyor ve uyguluyor. Yapılan bütün anlaşmalar, verilen bütün sözler havada kalıyor. Kutsal topraklarda insanların barış içinde bir arada yaşaması gerekirken, iki taraf karşılıklı olarak ipi gerdikçe geriyor.
Hiç bilinmeyen bir silah
Bir kez daha Ortadoğu’nun bu en sıcak bölgesindeyim. Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat’ın bir bölümü intifada sırasında İsrail tankları tarafından yıkılan Ramallah’taki karargahındayım. Röportajın başında Arafat’ın daha önce hiç bir yerde yayınlanmayan şu sözleri kanımı donduruyor: ‘İsrail son günlerde Filistin halkına karşı bugüne kadar kimsenin bilmediği bir kimyasal silah kullanıyor.’ Kimyasal silahların ne gibi korkunç sonuçları olduğunu Halepçe’de bizzat yaşamış birisi olarak ‘Demek ki iş buraya kadar geldi’ demekten kendimi alamıyorum.
Uranyum bombası
Arafat devam ediyor: ‘Her yerde insanlarımıza karşı katliam yapıyorlar. Son katliamı bugün Han Yunis’te, dün Nablus’ta yaptılar. İnsanlarımızı öldürdüler. Ancak hangi silahı kullandıklarını henüz öğrenemedik. Ancak, kullanımı uluslararası alanda yasaklanmış olan gaz ya da Uranyum bombası olabilir. Çünkü bu saldırılarda hiçbir silah sesi duyulmamış. Bu da, insanlarımızın bilmediğimiz yeni bir silahla öldürüldüğü anlamına geliyor. Barıştan bahsediyorlar ama yaptıklarına bakın.
Kendi topraklarımızda dolaşmamız hiç kolay değil. Bunu kim kabul edebilir? Bize kalan ne? Sadece hapishaneler.’
Yeni Berlin Duvarı
Uluslararası Adalet Divanı’nın uluslararası hukuka göre yasadışı olduğuna karar verdiği Batı Şeria’daki ‘Güvenlik Duvarı’ konusunda da öfkeli Arafat: ‘Yaptıkları duvar, bizim en iyi tarım topraklarımızı tahrip etti. Topraklarımızı çevirip köylerimizin, mülteci kamplarımızın çoğunu yıktılar. Buralarda yaşayan insanlarımıza zarar verdiler. Öğrencilerimiz okullarına, halkımız tarlalarına, hatta bir evden diğer bir eve bile gidemiyor. Bu yaptıkları duvar, Berlin Duvarı’dır. Berlin Duvarı nerede? İşte şimdi burada. Onu, bütün şehirlerimizin çevresine yeniden yapıyorlar.’
Şaron anlaşma tanımıyor
‘Sizce Oslo Anlaşması’nın ve Yol Haritası’nın bir anlamı kaldı mı?’ diye soruyorum. Arafat bir solukta cevaplıyor: ‘Şaron, barış anlaşmasının sona erdiğini söyledi ve şimdiye kadar Yol Haritası’nı kabul etmedi. Biliyorsunuz ki, Yol Haritası konusunda 14 itirazı olduğunu daha önce açıkça ifade etmişti. Bu 14 itiraz, zaten Yol Haritası’nın kendisinden daha fazla. Biz, Yol Haritası’nı hatta Wye River Anlaşmaları’nı kabul ettik, ama uygulanmadı. Sharm El Şeyh’te yapılan önerilenleri kabul ettik, onu da uygulamadılar. Şimdi Gazze’den çekilmekten bahsediyor ama çekilmeden önce tanklarını, aphaçilerini, F15’lerini, F16’larını gece gündüz insanlarımızın, şehirlerimizin, köylerimizin, mülteci kamplarımızın üzerine gönderiyor.’
Kutsal yerlere saldırıyor
‘Sadece Gazze’ye değil, aynı zamanda Batı Şeria’ya, hatta Müslümanların ve Hıristiyanların kutsal yerlerine de gönderiyorlar. Gazze’den çekilmekten bahsediyor.
Benim Beyaz Saray’da imzaladığım Oslo Anlaşması’na göre, İsrail’in Gazze’den çekilmesi ve bütün Yahudi yerleşimlerinin çıkarılması 1998’de olacaktı. Hemen arkasından yani 1999’da ise, bağımsız Filistin devletimizin ilan edilebilmesi için Batı Şeria’dan çekilmenin tamamlanması gerekiyordu. Şimdiki duruma bakıldığında çekilmeyi gerçekten istediğine kim inanabilir ki?’
Durum bu kadar umutsuz mu? merak ediyorum. Arafat’a ‘Barışa başka yollarla ulaşılabileceğini düşünüyor musunuz?’ diyorum. O herşeye rağmen umutlu ‘Evet’ diyor ve ekliyor: ‘Birleşmiş Milletler, Avrupalılar, Amerikalılar, Ruslar ve bütün uluslararası toplum tarafından ve tabii Türkiye’deki kardeşlerimiz tarafından güçlü bir baskı yapılmalı. Biliyorsunuz ki, Kudüs’ül Şerif, Türkçe bir isimdir, eski ismi Beyt-ül Makdis’ti. Türkler oraya yeni bir isim verdiler. Türk halkına ve hükümetlerine, sadece şimdi değil, başından beri Filistin halkını desteklediği için teşekkür ediyoruz. Tarihsel, dinsel ve kardeşlik ilişkileri açısından, Türkler bizim sadece arkadaşımız değil, aynı zamanda kardeşlerimiz. Onlara yürekten teşekkür etmeliyiz. Lütfen onlara en iyi dileklerimi iletin. Onlara her alanda ihtiyacımız var.’
Açık hapishane: Filistin
Kısacası iki taraf da birbirini suçluyor. İki taraf da kendi açısından yaptıklarını haklı görüyor. Ancak bir gerçek var ki hiç değişmiyor. Kan, gözyaşı ve baskı. Araya sıkışan insanların çektikleri acılar... Bir de açık bir hapishaneye çevrilen Filistin...
Milyonlarca Filistinli kendi topraklarında etrafı beton duvarlar ve tel örgülerle çevrilmiş, üzerlerine doğrultulan silahların gölgesinde yaşıyorlar. Öyle ki, bir Filistinli Gazze’den kalkıp yarım saat uzaklıktaki Refah’a gitmeye kalksa defalarca İsrail askerlerinin kontrol noktalarından geçmek zorunda. Mesela Refah’ın girişinde etrafı büyük beton bloklarla çevrili İsrail kontrol noktasında bir süre bekletildikten sonra geçme izni almak da var, geri çevrilmek de...
Sıkı güvenlik
Ayrıca Gazze Şeridi’nde yaşayan bir Filistinlinin Ramallah’a gitmesi, bir Taliban militanının sınırları geçip Amerika’ya sızması kadar zor. Gazze Şeridi’nin Batı Şeria’ya açılan tek kapısı olan Erez’den geçmek, SS subaylarının kontrolündeki kapıdan geçmekten farksız. Bu kapıdan geçebilen çok az sayıdaki kişi ise, ya İsrail’de oturan ya da Kudüs’te yaşayan Arap kökenliler.. Onlar da ancak günü birlik birkaç saatliğine içeriye girip çıkabiliyorlar.. Tabi ki saatlerce süren sıkı arama ve sorgulamalardan sonra.
star
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:33