KAYNAK : Haber Vitrini
ANKARA/Emekli Korgeneral, Adana Sıkıyönetim Komutanı, Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanı Nevzat Bölügiray, Emin Çölaşan'a bir mektup göndererek Tayyip Erdoğan'ı anlattı.Bölügiray Tayyip Erdoğan için "Türk siyasetinde laik, demokratik rejim için Tayyip Erdoğan büyük tehlikedir" diyerek, Erdoğan'ın önünün kesilmesi için şimdiden önlemler alınmasını istedi.
İŞTE PAŞANIN MEKTUBU
Bölügiray Paşa'dan Tayyip mektubu
EMEKLİ Korgeneral, Adana Sıkıyönetim Komutanı, Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanı Nevzat Bölügiray, mektubunda Tayyip'le ilgili görüşlerini aktarıyor, uyarıyor. Özetleyerek aktarıyorum:
‘‘Seçime daha zaman olsa da, bazı kaygı verici gelişmeler gündeme gelmeye başladı. Bizim adetimizdir. Yumurta kapıya gelmeden harekete geçmeyiz. Ancak gelişmeler, bu kez olsun, bir an önce harekete geçmeyi zorunlu kılmaktadır.
Seçimde gündeme gelecek en önemli gelişme gözden kaçıyor: İrtica.
Bunun bir yasal, bir de yasadışı cephesi var. İslamcı yasadışı cephede Hizbullah, İBDA-C, İslami Hareket gibi terör örgütleri bulunuyor. Bunların bugün beklemede oldukları söylenebilir.
Yasal İslamcı cephede ise en güçlü olan AKP'dir. Cumhuriyet'in temel ilkeleriyle ters düşünceleri olan bir partidir.
Gözle görülür aktif bağlantıları olmasa da, bu parti ile yasadışı İslamcı örgütler arasında bir gönül bağı olduğu ve bunların, seçimde, kendilerine yakın olan bu partiyi destekleyeceği düşünülebilir.
Türk siyasetinde laik, demokratik rejim için Tayyip Erdoğan büyük tehlikedir. Bir insanın gelecekte neler yapabileceği, geçmişte yaptıklarından anlaşılır.
Deniliyor ki, var olan parti liderleri güven vermiyor ve halkımız yeni, denenmemiş, güvenilir ve geleceğe umut veren liderler istiyor. Bu istek haklıdır da, T. Erdoğan'ın nesi yeni ve güven vericidir, nesi denenmemiştir? İstanbul'da belediye başkanı iken hırçın, yasakçı, uzlaşmaz, İslamcı uygulama ve konuşmalarıyla ve sayısız yolsuzluk savlarıyla dolu yöntemleriyle, daha düne kadar denenmedi mi?
Şimdi iktidara gelse, İstanbul'da yaptığı İslamcı uygulamaların daha çoğunu yapmayacağının güvencesi var mı? Her gün ortaya çıkan ve kendisinin pişkin deyişiyle, daha birçoğunun da çıkacağı beklenen kasetlerindeki konuşmalarıyla, kime nasıl güven veriyor? Daha şimdiden içki referandumundan söz ederken, iktidarda şeriatçı uygulamaları için bu yola başvurmayacağının garantisi var mı?
Hangi birikimi, hangi devlet ve ekonomi deneyimi, hangi özel niteliği ve yeteneği ve hangi kadrolarla, binbir sorunu olan Türkiye'yi nasıl yönetecek? Belki de ABD'ye yaptığı geziler sırasında, son yıllarda ABD'nin Türkiye için düşündüğü ‘‘ılımlı İslami rejime’’ geçme konusunda bir rol yüklenmiş, güvence almış ve bu nedenle ‘‘Değiştim’’ diyerek ılımlı bir görüntü verme gereğini duymaktadır. Miting alanlarında sadece diğer partilerin yapamadıklarını anlatıyor, suçluyor, ama bu sorunlar için nasıl bir çözüm düşünüyor, bu yok! Çünkü hiçbir çözüm önerisi yok ki, ne desin! Sorunların sömürüsünü yaparak ve laf kalabalığı ile halkı kandırmaya çalışıyor. Doğrusu, imamlığından olsa gerek, iyi bir konuşmacı olduğu için bunda başarılı da oluyor.
Sağduyudan ve öngörüden çok, önünü ardını düşünmeyen, hırsları mantığını aşan, gözü kara, kabadayı, tutarsız ve çelişkili kişiliği ile ülkeyi sonu belirsiz kargaşalara ve maceralara sürükleyebilecek kadar tehlikeli bir kimliğe sahiptir.
Sanırım, T. Erdoğan'ın kişilik yapısıyla ilgili olarak bilim adamlarına da önemli bir görev düşüyor. 40-45 yaşına kadar belli bir radikal dinci ideoloji içinde yoğurulmuş bir kişi, birdenbire ve 180 derece ters bir kimliğe geçip değişebilir mi? Herhalde bunun bilimsel bir yanıtı olmalı!
Peki, bunların tehlikeli yönlerine karşın, oy oranları neden yüksek görünüyor?
1- Halk çoğunluğu, onlarca yıldır gözleri önünde pervasızca yaşanan ve halen de sürmekte olan yolsuzluk, talan, yağma, soygun, rüşvet, hortumlama, adam kayırma ve partizanlık düzeninden tiksinti duyuyor. Ayrıca düzen partilerinde yaşanmakta olan yozlaşma, beceriksizlik, aymazlık, güvensizlik ve eskimişlik gibi nedenlerle, halk bu partilerden umudunu kesmiştir. Halkın büyük bir bölümü öylesine kızgın, kırgın, öfkeli ve tepkilidir ki, çareyi radikal partilerde aramaya başlamıştır. Bu bağlamda T. Erdoğan, adeta seçeneksiz bırakılmıştır.
2- Çoğunluğu eğitim, kültür, sosyal ve bilinç düzeyi düşük ve ekonomik-sosyal sorunların ağırlığı altında ezilmiş, yoksul, bunalmış, mutsuz ve tepkili halk kesimi, diğer partilere göre kendi sorunları için T. Erdoğan'ı bir umut gibi görüyor olabilir. Bu kesim öylesine mutsuz ve umutsuz bir durumdadır ki, kendisi şeriatçı olmadığı halde ‘‘Şeriat gelirse gelsin, benim yitirecek neyim var’’ diye düşünebilir. Çaresiz insanlar bazen, tehlikeler karşısında duyarsız davranabilmektedir.
3- T. Erdoğan'ı destekleyenlerin önemli bir bölümü ise, bilinçli ve kemikleşmiş dinci kesimdir. Nitekim, anketlere göre, destekleyenlerin yüzde 40'ını RP kökenliler oluşturmaktadır. Bunlar anlaşılan, Erbakan'ın beceremediği İslamcı uygulamaları T. Erdoğan'ın yapabileceğini umut etmektedir.
4- Tüm partiler, askerden yana tavır alıyor konumuna düşmemek için ve oy kaygısıyla, 28 Şubat sürecinin iki temel hedefi olan irtica ve bölücülük tehlikesi hakkında halkı aydınlatma-uyarma yönünde hiçbir çaba göstermiyor. Tam tersine, çoğu din sömürüsü yapmakta ve böylece irtica tehlikesinin artmasına neden olmaktadır. Durum böyle olunca, meydan İslamcı ve bölücü kuruluşlara kalmaktadır. Bu da, başta AKP'nin ekmeğine yağ sürmektedir.
Son söz: Onbaşı Hitler'in iktidarı nasıl ele geçirdiği unutulmamalıdır. O da çok iyi bir hatipti ve halkı sürüklemesini çok iyi biliyordu. Yarın, Türkiye'de bir imam liderin iktidara gelmesi durumunda, buna benzer tehlikelerin yaşanma olasılığı gözlerden ırak tutulmamalıdır.’’
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:40