İŞTE İKİ MEDYA PATRONUNU BİRBİRLERİNİN GİZLİ SEVGİLİLERİNİ BİLE YAZMAYA KADAR GÖTÜREN OLAYIN PERDE ARKASI...
AHMET KEKEÇ/ YENİ ŞAFAK
DURUP DURURKEN NİYE DALAŞTILAR?
İlk kanı, kendini ''Türk basınının amiral gemisi'' olarak pazarlayan gazete döktü. Sosyetenin ünlü isimlerinden bir hatun kişi, aynı zamanda madencilik de yapan bir medya patronu ile birlikteymiş. Gizli gizli buluşup Anadolu yakasındaki balıkçılarda yemek yiyorlarmış. Medya patronu (gazete ''meçhul sevgili'' diyor), aşklarını gözlerden uzak yaşayabilmek için Anadoluhisarı'nda bir ev bile tutmuş. Bu ilişki uzun zamandır sürmekteymiş, falan filan.
Kim bu meçhul sevgili?
Koordinatlar öyle güzel çizilmiş ki, git elinle koymuş gibi bul.
Diyeceksiniz ki, bu gazetenin deklare ettiği bir ''yayın ilkeleri'' vardı; özel hayata dokunmayacaklardı, belden aşağı çalışmayacaklardı, hakkında mahkeme kararı olmadan kimseyi ''suçlu'', ''zani'', ''gasıp'' ilan etmeyeceklerdi, ne oldu?
Ne olduğunu, en çetrefil durumlarda bile soğukkanlılığını kaybetmeyen, okur şikayetlerini mutlaka patronun da hoşuna gidecek çözümlere bağlayan değerli ''ombudsmana'', yani okur temsilcisine soracaksınız...
Meçhul sevgiliyi deşifre eden bu haberin ardından, bir başka gazetede, bir başka medya patronu hakkında, bir başka ''özel hayat haberi'' çıktı.
Bu habere göre, aşklarıyla gündemden düşmeyen ünlü şarkıcı (ismi lazım değil), şu sıralarda, petrolcülük de yapan ünlü bir medya patronuyla birlikteymiş. İkili, sık sık yurtdışında biraraya geliyormuş. Gizli aşkının ilgisinden çok mutlu olduğu söylenen ünlü şarkıcı, sevgilisiyle sık birlikte olabilmek için yaz başından beri çalışmamayı tercih ediyormuş. Hatta televizyon programlarında bile görünmek istemiyormuş.
İki haber.
İki medya patronu.
Biri madencilik yapıyor.
Diğeri patrolcü.
İsimler güya gizli tutulmuş, ama bir adresleri eksik.
Belli ki, aralarındaki rekabet, birbirlerine yayın aracılığıyla ''kolpa'' yapacak kadar kızıştı.
Nedir paylaşamadıkları?
Petrolcünün, bundan birkaç yıl önce, genel yayın müdürünün eline 500 milyon dolarlık bir çek tutuşturup, BDDK yetkililerine gazete pazarlığı yapmaya gönderdiğini biliyoruz. İnkar etmişti ama, biliyoruz...
Bu pazarlıktan sonuç çıkmadı.
Aynı genel yayın müdürü bu defa TMSF yetkililerini rahatsız etmeye başladı (hani gazeteciler, gazetecilik dışında bir iş yapmazlardı?); hem madenciye kiralanan bir ''batık banka gazetesi''nin imtiyaz haklarını satın almak istiyordu, hem de yakında satışa çıkarılacak bir başka ''batık banka gazetesi''nin akıbetini öğrenmek istiyordu.
Bütün kavganın nedeni bu.
Devlet, ''icar''daki gazeteyi madenciden alıp, petrolcüye verseydi, bu haberler çıkmayacaktı.
Bu daha başlangıç...
Hele kavga iyice bir kızışsın, her gün çarşaf çarşaf çarşaf birbirlerinin ayıbını yazacaklar; belgeler, iddialar, suçlamalar havada uçuşup duracak. Ne kara para akladıkları kalacak, ne devleti dolandırdıkları, ne ihale yolsuzluğu yaptıkları, ne sahte fatura düzenledikleri...
Ne diyordu, mesleğinin zirvesindeyken ''banka soymak'' suçundan cezaevine girmekten kıl payı kurtulan ''şişman'' ama ''mutlu'' genel yayın yönetmeni? ''Ne gazeteciliği kardeşim, biz burada dükkan açtık, para kazanıyoruz...''
Gazetecilik, ne yazık ki, bunlara kaldı...
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:07