
LALE MANSUR, VAKİT'TEN SONRA YENİ ŞAFAK'A KONUŞTU: KÖKTEN DİNCİLER KADAR KÖKTEN LAİKÇİLER VAR!
“Laikperestlerden çok korkuyorum” dedi. Herkesin CHP'li zannettiği Lale Mansur “ Sadece özgürlüklerden yanayım” diyor. Öyle ki bundan 9 yıl önce düşünceye özgürlük kampanyasına katılan Mansur, Erbakan'ın da içinde bulunduğu sivil itaatsizlik eyleminde imza atar. Özgürlüklerin insanı Lale hanım, dudaklarına taktığı güzel tebessümle bizi karşılıyor. Bizde karşılanmış gibi yapıyoruz. Şu merhalardan bir tane söylüyoruz. Evin içi çok boyutlu. Beyaz keten koltuk, piyano, masa, avize ve şömine . Mekanın içinde biz de üçlü bir dekorduk. Ötekilerden farklı olarak sorularımız ve cevaplarımız vardı.
Kübra
İstanbul'da bir kar sonrası daha..Gökten düşen soğuk, hafif taneler yeryüzünde milyonlarca kar tanesi biriktirdi, ölçüsü semtlere göre değişti.Erirken, hava berrak, asfaltlar nemli, ulaşım zor. Ama bana Lale Mansur'un Arnavut köydeki evi daha erimeyen kar gibi geldi. İçi - dışı beyaz ev Lale hanımın gülümsemesiyle ısıtılmış... Oyunculuk, insandaki her türlü rengi açığa çıkarabiliyormuş Lale Hanıma göre...Son günlerde daha çok söylemleriyle açığa çıktı bu renkler Ama birde paravanın arkasında bilmediklerimiz var...Lale Mansur'dan paravanın arkasındakiler..
Büşra
Çocukluktan başlayalım... General bir babanın kızısınız.Ben doğduğumda babam 56 yaşındaydı. Çocukluğuma denk geldiği için çok hatırlamıyorum. Kurtuluş Savaşı'nda babasının yanında savaşa katılmış biriydi babam. Farklı bir jenerasyon, başka bir yetiştirilme tarzı.
Nasıl bir babaydı sizin ki?Genelde askerler CHP'li olur. Ama babam İnönü'yü hiç sevmezdi. İnanç konularında ılıman birisiydi. Bir gücün varlığına inanıyordu. Dinlerde değişik karşılıkları olduğuna, saygı duyulması gerektiğini düşünürdü. Ve kendi kararlarımı kendim almamda teşvikleri olmuştur. Özgür ve saygılı birisiydi. Fikre, düşünceye, inanca saygı duyardı. Bende ondan saygı duymayı öğrenerek büyüdüm.
Sizin için özgürlük ne demek?Her türlü fikrin dillendirilebilmesi ve tartışılabilmesi demek. Biz varolan problemlerimizi tartışamıyoruz. Ya Türklüğe hakaret olarak algılanıyor ya da bölücülük olarak. Aslında birçok şeyi dillendirmek istiyorum ama birini seçmem gerekiyor.
Nasıl yani?Hayvan haklarıyla da çok ilgiliyim. Doğayı da çok seviyorum. Ama şu anda benim en çok önemsediğim düşünceye özgürlük.
PSİKİYATRİSTE GİTTİM
Nasıl bir gençlik yaşadınız, uyumlu, asi, radikal...Aslında çok yoğun bir gençlikti. Konservatuara devam ederken aynı zamanda düz liseye gidiyordum. En ön sıralarda oturup dersi çok dikkatli bir şekilde dinliyordum. Çünkü çalışacak vaktim yoktu. Çok yorucu bir tempoydu.
Özgür düşünceyi savunun kız ve bale...Çok zor bir dönemdi. Konservatuar da okuyordum. O yıllarda inanılmaz derecede kan gövdeyi götürüyordu ve kendimi çok suçlu hissediyordum.
Neden?"Ortalıkta insanlar birbirini öldürüyor ben burada ne yapıyorum" diye sorguladım kendimi. Daha işe yarayan birşeyler yapmayı düşündüm. Ama abim Şanar Yurdatapan diyordu ki "sen işinin en iyisini yapmaya çalış."
Ama balerin değil de oyuncu oldunuz...Devlet balesine girdiğim zaman başrol oynamaya başladım. Uzun yıllar dans ettim. Sonrasında eşim Cem Mansur, Londra'da bir orkestranın başına geçecekti müzik direktörü olarak. Dansçılık da seyahat ederek yapılacak bir iş değildi. Bu nasılsa birgün bitecek dedim şimdi bitmese bile 45'ime geldiğimde biter. Başka birşey yapmak zorunda kalacağımı düşündüm…
Bale öğretmenliği yapabilirdiniz…Öğretmenlik o kadar heyecanlandırmıyordu beni. Onu hiç düşünmedim. Çünkü bale eğitmenliği yapabilmek için ayrıca eğitimini almak gerekiyordu. Gidip 5 sene onun eğitimini almak durumundaydım.
Ne yaptınız?Çıkmaza girmiştim, bir sene kadar psikiyatıra gittim.
Neden piskolog değilde psikiyatriste gittiniz?İkisi birbirinden çok farklı değil.
İlaç kullanmış mıydınız?Hayır kullanmadım. Ben istesem bile doktorum buna müsade etmiyordu; "En derinlere batsan bile oradan çıkarsın" diyordu.
İşi yaradı mı peki?Bir sene boyunca gittim ve hekesin normal olarak, 60 yaşlarında emekliyken sorduğu sorulara cevap buldum. Ben kimim ve hayattan ne bekliyorum...
Kimdinizden ve hayattan ne bekliyordunuz...Her sabah kafamda bir meslek ile uyanıyordum. Oxfor'da yüksek ingilizce görüp çevirmenlik yapmayı düşünüyordum ve kendimi bu konuda ikna etmeye çalıştım ama dansla bulduğum heyecanı bana verebilecek bir iş değildi. Dansa karşı duyduğum aşkı bulamadım birçokşeyde. Sonra psikoloji okuyup dans terapi yapmayı düşündüm. En sonunda oyuncu olmaya karar verdim.
Ve oyuncu oldunuz...Evet. Hemen bir diksiyon dersine yazıldım. Konservatuar da derslere girip izledim ne yaptıklarını öğrenebilmek için. Amerika'daki hocamın kitaplarıyla devam ettim. "Düş gezginleri"ni çekmeden önce Amerika'ya gidip çalıştım.
Oyuncu olduktan sonra neyim, kimim sorularına cevap buldunuz mu?En çok kendimize yalan söylüyoruz ve kendimize yutturuyoruz bunu. Oyunculuk sayesinde bunu çok iyi didiklemeyi öğrendim. Birinci malzeme sizsiniz. Sizin yaşadıklarınız, hissetikleriniz devreye giriyor. 'Düş Gezginleri'ni oynadığım zaman bazı sahneleri için bana 'ne büyük cesaret' demişlerdi. Bence cesaret bu değil.
Cesaret ne peki?İnsanın kendisiyle yüzleşmesi. Kendinizi didiklerken çok hoşunuza giden şeyler olduğu gibi "allah allah ben böyle bir şeyi içimde nasıl biriktirdim' dediğiniz de oluyor. İçinizde gördüğünüz, bastırdığınız birçok şeyle yüzleşiyorsunuz.
Duygusal mısınız?Çok pozitif bir insanım. Bu yanlarımı çıkarmak çok kolay. Ama bir de bir oyuncu olarak herşeye ihtiyacınız var. Ressamın paleti gibi. Çok tatlı renklerin yanında çok karanlık ve ürküdücü renklerde duruyor.
Bu ürkütücü renklerin hangisiyle yüzleştiniz?İlk tiyatro oyunum David Mamet'in yazdığı 'Oleanna' adlı oyunda profösörle öğrencisi arasında geçen bir ilişkiyi anlatıyordu. Oradaki karakter benim taban tabana zıttımdı. Çok sert. Düşündüğünü söyleyen birisiydi. Ama ben tam tersi insanları kırmak istemem, içime atmayı tercih ederim. O rolü bir sene oynadım ve o rolü oynayarak 'hayır' diyebilmeyi öğrendim. O kadın kadar kırıcı değil ama hayır diyebildim.
RÖPORTAJI VAKİT GAZETESİNE VERDİĞİMİ BİLMİYORDUM
1999 yılında katıldığınız 'Düşünceye Özgürlük' kapmanyasında Erbakan ve Erdoğan'da yer alıyordu. Nasıl bir araya geldiniz?Bu daha once başlamış bir sivil ittatsizlik eylemiydi, Tayyip Erdoğan ve Necmettin Erbakan'ın yazılarının katılması ile islami kesim de ilk kez bize katılmıştı. Ancak aramızdan buna karşı çıkanlar ve ayrılanlar oldu. Erbakan'ın yazısı da konulunca “biz imzalamıyoruz” dediler. Çok şaşırdım. Eğer birşeyin “doğru” olduğunu savunuyorsak, aynı şeyi sizden farklı bir dünya görüşüne sahip bir kişi de savunduğunda “ben yokum” derseniz olmaz ki! Bu bana ikiyüzlülükmüş gibi geldi. Orada bir takım dökülmeler oldu. Bu sefer İslami kesim de sahiplenmeye başladı.
O günden bu güne ne değişti?Çok şey değişti. Araştırmalar yapıldı. Ali Bayramoğlu'nun çok güzel bir kitabı var. Alan çalışması yaptı ama laikperestler sizi böyle (başörtülü) gördüğünde hepinizi şeriatçı zannediyor. Onlara göre çoğunuz şeriat getirmek istiyorsunuz. Ama bu böyle değil. Biliyoruz, görüyoruz, konuşuyoruz.
Laikperest….Bunu ben bulmuş değilim. Çevremde uzun yıllar kullanılan bir kelime. Laiklikten yana olmanın ötesinde, bunu din haline getirmiş, tapınan kişi… Kökten dinciler kadar kökten laikçiler var.
Vakit gazetesine verdiğiniz “laikperestlerden çok korkuyorum”röportajınıza gelelim…O röportajın Vakit Gazetesinde yayınlanacağını bilmiyordum. Röportajı yapan kişi 12 yıl önce de benimle röportaj yapmıştı. Hayretler içinde kalmıştım.
Neden? Sağ basından böyle birşey bekmediğiniz için mi?Hayır. Söylediklerim noktası-vilgülüne kadar yayınlandı. Çok düzgün bir röportaj çıkmıştı. Hiç biryerde böyle bir röportajım yayınlanmamıştı. Tekrar beni aradığında “tamam” dedim. Çünkü tanıyordum. Ben hiç Vakit gazetesi almadım. İdolojilerinide bilmiyordum. Eğer söylediklerim doğru bir şekilde aktarılacaksa hiç bir mahsuru yok.
Tepki aldınız mı?Bir iki Cumhuriyet okurundan aldım. Onlara uzun uzun cevap yazdım. "İnşallah siz haklısınızdır" diye geldi. Onun dışında tebrik edenler oldu tabi. Çevremdeki bir çok insan benden farklı düşünmüyor zaten.
Siz de bir Cumhuriyet okuruydunuz....Eskiden Cumhuriyet okuyordum ama çok devletçi olmaya başlayınca bıraktım. Yeniyüzyıl okuyordum ama oda kapandı. Sonra Radikal. Şimdi ise Taraf okuyorum. Açık radyo dinliyorum. Onun dışında yabancı haber organlarını takip ediyorum. Televizyon çok izlemiyorum. Genç sivillerin içindeyim, genç olmamama rağmen. Çok beğeniyorum yaptıklarını.
Dışardan nasıl algılandığınızı biliyor musunuz?Herkes beni CHP'li sanıyor. O kadar çok telefon geliyor ki. Mesela; KanalTürk aramıştı geçenlerde "biz kaç kişiyiz?" projesine katılmamı istediler. Hayır dedim tabiki. Çünkü ben onlar gibi düşünmüyorum. Ne demek "biz kaç kişiyiz?." Yaratılmış olan gerginliği iyice körüklemek bence çok yanlış.
Peki sizin durduğunuz taraf neresi?Özgürlüklerden yanayım. Daha medeni bir ülkede yaşamak istiyorum. İnsanların daha iyi şeylere layık olduklarını düşünüyorum. Şimdiye kadar hiç bir partinin üyesi olmadım. Kedime orada ya da buradayım diye bir ad koymuyorum.
Cemil İpekçi'nin de bu tarz açıklamaları olmuştu. Siz böyle bir ortamda çıkış yapmayı riskli bulmadınız mı? Yani filminin reklamı için yapıyor demezler mi?Düşünceye özgürlük konusunun senelerdir içindeyim. Bu benim için yeni birşey değil. Başörtüsü ile ilgili birşey sorulduğunda da özgürlükten yana olduğumu söylerim. O kadar patırtı koptuki bu konuda bunu düzene koyup öbür sorunlara geçebilelim. Mesela; Irak sınırında hala kan gövdeyi götürüyor. Ergenekon, 301'inci madde bunlar daha çözümlenemedi.
Sanatçılar artık magazin üzerinden değil de siyaset üzerinden reklam yapıyorlar…İyi ama bu benim ne işime yarayacak? Baskın Oran'ın seçim kampanyasında aktif olarak çalışan ve agnostik olduğunu söyleyen birinin AKP ilene çıkarı olabilir anlıyamadım.
Umursamıyorum diyorsunuz…Ben bu şekilde anlaşılmaması için DGM'deki davlara gitmiyordum. Bunlarla uğraşmak bana zor geliyor. Bir şeyi ya yap ya da yapma. İnsanlar ne derse desin diyorum artık. Bu sebeple hangi takımı tuttuklarını söylemeyenler var. Ben öyle bir durumda değilim çok şükür. Beni tutmaları önemli değil. Ben işimde iyi olmaya çalışıyorum.
Siz yaptığınız şeyi nasıl tanımlıyorsunuz?Bunun anlamı sadece bildiğini söylemeden edememe durumu başka birşey değil. Ben DGM'de yargılanırken 11 yıl hapis sistemiyle yargılandığımız zamanlar oldu.
Korkmuyor muydunuz?Korkuyordum. Çünkü Türkiye'de rüzgarın nereden eseceği belli olmuyor.
Çok rahatsınız, şaşırtıcı....Bana asıl şaşırtıcı gelen başörtüsü konusunda bu kadar patırtı koparırlarken aynı anda iki hafta önce Ergenekon Veli küçük olayında bazıları sus pus oldular. Medyayı pek izlemem ama bu süreçte ne yapıyorlar diye bilinçli takip ettim. Sadece bir iki köşe yazarı yazdı bu olayı. Her kurum kendi içinden kendini mahvediyor. Medya da öyle. Ben kendime gazete yapıyorum. Bazı gazetelerden okuduğum yazarlar var kaçırdıklarımda birikmiş yazılarını okuyorum. Kendime gazete inşa etmiş durumdayım. bir de Taraf okuyorum.
Beni öldürün diye çok yalvardım
Sehpa'nun üzerinde bir klasör var. Nedir bu?Boğaziçi ünv. kısa film senaryo yarışması.Jürideyim.
Peki yeni bir proje var mı?Evet. Baharda çıkacak filmin hazırlığındayım. Film Türk - Fransız ortak yapımı. Türkiye ayağındaki prodüksiyonu Mine Vargı yapıyor. III. Selim döneminde geçen bir film.
Hatırla Sevgili dizisini neden bıraktınız?Dizi de beni öldürün diye çok yalvardım ama öldürmediler. Dizi sektörü çıldırmış durumda,Her hafta bi film çekiliyor neredeyse ve bu ,sektörde çalışanların sağlığından ve zamanından feragat etmeleriyle mümkün olabiliyor.Çok uzun çalışma saatleri,çok uzun beklemeler...Bunun üzerine bi de dönem dizisi olmasınıda ekleyince işimi iyi yapamadığımı hissettiğim için ayrıldım.
(Yeni Şafak)
Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 13:43