Kuzey Irak'a giden Star yazarı İrfan Sapmaz ile muhabir Menmet Özer, PKK-KADEK militanları tarafından "Kürdistan'a izinsiz girdiniz yargılanacaksınız" diye rehin alındı ve 48 saat sorgulandı. İrfan Sapmaz ve Mehmet Özer, ulaştıkları ilk noktadan PKK kampından nasıl kurtulduklarını anlatan yazılarını ulaştırdılar. İşte İrfan Sapmaz'ın kaleminden 48 saatlik müthiş maraton:
Dünya gözünü Kuzey Irak'a dikmiş ve gelişmeleri adım adım izliyor. Gazetecilerin bölgeye girişi yasak. Yani Türk Silahlı Kuvvetleri, Kuzey Irak'a tek giriş kapısı olan Habur'da güvenliği tamamıyla eline almış ve kuş uçurtmuyor. Dünyanın bir çok yerinden gazeteciler de Habur'da, Silopi'de, Cizre'de kamp kurmuş girişi bekliyor.
Karlı ve mayınlı yollardayız
Habur sınır kapısından girişin imkansız olduğunu anladığımızda star Adana Muhabiri arkadaşım Mehmet Özer ile birlikte başka güvenli giriş yolları aramaya başladık. Ciddi bir araştırmadan sonra bir gece yarısı Kuzey Irak topraklarına doğru yola çıktık. Kuzey Irak'a girmemizden yaklaşık 14 saat geçmişti. Bu süre boyunca zaman zaman kalınlığı bir metreyi bulan karlar içerisinde müthiş bir mücadele başladı. Bir taraftan biran önce gece karanlığı ve kardan kurtulmanın mücadelesini veriyorduk. Diğer taraftan da her an mayınlara basma ve ölüm korkusu sarmıştı bizi.
Silahlı gurup yolumuzu kesti
14 saat boyunca sadece bir noktada ateş yakma ve üstümüzü kurutma şansı bulmuştuk. Ancak henüz güvenli bölgelerde değildik. Çünkü hangi bölgenin, kimin elinde olduğunu bilemiyorduk.
İşte böylesi bir korkuyu yaşadığımız anda birden karşımıza silahlı bir grup çıktı. İlk önce uzaktan seslendiler. Durmamızı söylediler. Kürtçe anlamadığımız için rehberimiz bize hiç bir yere kıpırdamamamızı söyledi. Bizde söylenilene uyduk.
Bu arada ayaklarımızın içi su dolmuş, bacaklarımızda zaman zaman hiçbir şey hissetmiyorduk. Yani donma tehlikesi geçiriyorduk. Ayrıca susuzluk nedeniyle bol bol kar yemiştik. Kar yememiz sırasında zaman zaman da uyku basıyordu. Bunun adına 'Ölüm uykusu' koymuşlar bu bölgede. Yani siz hiç farkına varmadan uyuyorsunuz ve bir daha uyanamıyorsunuz. Onun için rehberimiz bizi bu konuda da uyarıyordu.
Gelenler PKK'lı çıktı
Ellerimiz boş ve kıpırdamadan gelenleri bekliyoruz. Rehberimiz yanımıza geldiklerinde konuşmaya başladı. Ve bize gelenlerin PKK'lı (KADEK) olduğunu söyledi.
Kısa bir konuşmadan sonra bu kez bizimle Türkçe konuşmaya başladılar. Kimliklerimiz istendi. Gazeteci olduğumuzu belirttik. İlk tepki, genç birisinden geldi. 'Sizi yargılayacağız' dedi. Kanımızın donduğunu hissettik. Ne demek istediklerini sorduk. Bize, 'Şu anda bizim topraklarımızdasınız. Yani Kürdistan'dasınız. Bu nedenle sizleri yargılayacağız'' deyince durumumuzun son derece ciddi olduğunu anladık.
Ve, 'Yürüyün gidiyoruz' denildi. Ancak bu sırada arkadan yanımıza bir başka PKK'lı gelmişti. O bizimle biraz daha kibar konuşmaya başladı.
Nereye yürüdüğümüzü bilmiyorduk. Sadece geldiğimiz istikamete doğru dönmüştük. Önde PKK'lı grubun lideri, bizlerse arkada ilerliyoruz. Bir süre sonra bir mağaranın önüne geldik. Hemen bir ateş yakıldı. Üstümüzdeki ve başımızdakileri, ayakkabılarımızı çıkarmamızı söylediler. 'Ölüm zamanı yaklaşıyor' diye düşünürken, bu kez bir taraftan da çantamızın içindekiler araştırılmaya başlandı.
Bu arada aniden bir helikopter sesinin duyulması ile birlikte büyük bir telaş başladı. Ateşin üzerine hemen su döküldü. Ve bizlerin de görünmeyeceği bir kayalığın içine gitmemiz için yol gösterildi. Ölüm korkusu ile tir tir titremeye başlamıştık.
İlk soru: Kimin ajanısınız?
Helikopter sesi kesildikten sonra bulunduğumuz bölgeden uzaklaştırılarak bu kez bir başka kayalık bölgeye geldik. Yeniden üstümüzdekilerin çıkartılması istendi. Ölümün nefesini ensemizde hissediyorduk.
Ancak bizi şaşırtan bir durum yaşandı. Ayakkabılarımız su içerisindeydi, onları ateşin yanına koymamızı, elbiselerimizi de kurutmamızı istediler. Rahat bir nefes almıştık. En azından şimdilik bizi öldürmeyi düşünmüyorlardı. Korkmakta da haklıydık. Çünkü dünyanın en tehlikeli örgütünün kucağına düşmüştük.
Saatler geçtikçe bir taraftan kurunmaya çalışıyor, diğer taraftan sorgu sual devam ediyordu. 'Nereden geldiniz, Kuzey Irak'a nasıl geçtiğiniz, hangi gazetede çalışıyorsunuz, size kim yardım etti, bizlerin bu bölgeyi kontrol ettiğimizi biliyor muydunuz, bu bölgelerde mayınlar var nasıl geçtiniz, sizlerin ajan olmadığını nereden bilelim?', gibi binlerce soru sorulmaya başlandı.
Çantada bulunan lap top'um, fotoğraf makinam, video tek tek kontrol edildi. Kolumdaki dağ saatimde yer belirleme pusulasının olup olmadığına bile bakıldı.
Sorgulama devam ederken hava kararmaya başlıyordu. Anladık ki bu gece buradayız. Sorgulama devam ederken PKK'lılar verdiğimiz cevaplarla ilgili telsizle sorumlularına bilgi veriyorlardı. En önemlisi, kulakları her an gelebilecek bir Türk Silahlı Kuvvetleri'nin helikopterlerinde idi. Zaman zaman da, 'Dua edin , Kobra helikopterleri gelmesin' diyerek bize de korku vermeye çalışıyorlardı. 16 saatlik yolculuğun ardından olağanüstü acıktığımızı anlayan PKK'lılar bize ekmek ve siyah zeytin verdiler. Ardından da sıcak çay. Dağda yaşamak için her türlü tedbirlerini almışlar.
Dağlarda Mehmetçik nöbeti
Gece mağara önünde yakılan ateşin hemen yanıbaşında buz gibi kayaların üstünde uyumaya çalışıyoruz. Verdikleri uyku tulumları ise hiç soğuğu tutmuyor. Ateşin başında 2 PKK'lı nöbet tutarken, Türk komandolarının her an baskın yapma ihtimaline karşı da çevre dağlarda konuşlanmışlar. Uzaktan da olsa görebiliyoruz onları. Geceyi çok zor şartlar altında geçirmeyi başardık. Dudaklarımız çatlamış, Mehmet Özer'in bacağı donmaktan mosmor kesilmişti. İkinci gün, PKK'lılar ile gün boyu konuşmalarımız devam ediyor. Konuşmalarımız, sorgulanmaktan röportaja dönüşüyor. Bu kez ben onlara kafamdaki bütün soruları sormaya başlıyorum. Onlar da bana tek tek cevap vererek, PKK'nın politikalarını, ne yapmak istediklerini anlatıyorlar.
Sık sık PKK'nın bir Kürdistan kurmak niyeti olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. 'Peki ne istiyorsunuz?' diye sorunca, 'Türk ve Kürt halklarıyla beraber barış içinde yaşamak istiyoruz' diyorlar. Bu kez, 'Peki neden o zaman bu silahlı mücadeleyi bırakmıyorsunuz' dediğimde, 'Başka yolumuz yok, haklarımızı bu şekilde alabileceğimize inanıyoruz. Tabiki bu arada HADEP ile de siyasi mücadelemizi yürütüyoruz' diyorlar.
PKK ile ilgili bomba gibi patlayacak haberleri ve bizlere yaptıkları şok açıklamaları Türkiye'ye dönünce yazacağım. Onun için şimdilik bu yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum.
PKK eylemlere başlayacak!
Ancak 1996 yılında Abdullah Öcalan'a Çiller döneminde gerçekleştirilmek istenen suikast girişimini, Türkiye devletinden kim haber verdi? Şemdin Sakık gerçekten çölde mi, yoksa bir başka bölgede tek başına iken mi yakalandı? PKK, neden Tansu Çiller'den nefret ediyor? Olası bir Irak savaşında PKK Saddam'a karşı savaşacak mı? 15 Şubat'tan sonra PKK ne için yeniden eylemlere başlayacak? PKK Türkiye'yi nasıl kan gölüne döndürmek istiyor?.. gibi birbirinden skandal haberleri ve gelişmeleri inşallah dönüşte yazacağım.
İkinci günün sonuna doğru PKKlılar bize kimliklerimizi de teslim ederek kendi denetimleri içerisindeki topraklardan Barzani'nin denetimindeki bölgeye bir başka silahlı köylü ile gönderdiler.
PKK, sonradan anladığımız kadarı ile Diyarbakır'da Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan çatışmalarla birlikte, hemen hemen Türkiye'nin bir çok yerinde eylemler başlatmış. Bu eylemlerin ne için başladığını ise 'Abdullah Öcalan önderimiz 7 haftadır tecrit edildi. Hiç kimse ile görüştürülmüyor. Bu nedenle eylemlerimiz devam edecek'' diye cevap verdiler.
Silahlı 2 köylü bizi PKK'lılardan alarak yakın bir köye götürdü. Ve köyde gece sıcak bir sobanın başında uyuma şansı bulduk.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:11