Dostu merhum Gülçin Telci'nin Basın Konseyi'ne karşı başlattığı mücadeleyi Hürriyet yazarı Murat Bardakçı devraldı. Bardakçı, üyesi olmadığının altını çizdiği Basın Konseyi'nin kendisini uyarması üzerine karşı-ihtarda bulundu. İşte, Bardakçı'nın çektiği ihtarname.
İHTARNAME
İHTARNAMEYİ
GÖNDEREN : Murat BARDAKÇI
Hürriyet Medya Towers
İkitelli - ISTANBUL
ALICI : Gökalp YAZIR
Halaskârgazi Cad. 212
Belediye Pasajı K: 7
34260 Osmanbey - ISTANBUL
vasıtasıyla
“Osmanbey, Halaskârgazi Caddesi 212,
Belediye Pasajı Kat: 7’de bulunan ve
‘Basın Konseyi’ unvanını takınan gruba:
Üzerinde “Basın Konseyi - Press Council” diye tantanalı bir ismin, bu ismin altında “Yüksek Kurul Üyeleri” başlıklı uzun bir listenin bulunduğu ve “Genel Sekreter” unvanıyla Gökalp Yazır adında bir şahıs tarafından imzalanmış olan 19 Haziran 2003 tarihli bir yazı almış bulunmaktayım.
Bu yazıda, “Basın Konseyi” adını takınan bir gruba hakkımda şikâyet yapıldığı iddia edilmekte, önce “şikâyetin yersiz olduğuna” karar verildiği ama daha sonra “uyarıldığım” söylenmekte fakat bu kararları almaya yeltenen kişilerin isimleri verilmemektedir. İsim verilmemesi işinin korkudan mı, megalomaniden mi, yoksa medeni cehalet yokluğundan mı kaynaklandığı ise meçhulümdür.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarında “Basın Konseyi” adını taşıyan, mahkeme yetkisine sahip olan, kişileri, özellikle de gazetecileri yargılama hakkını ve gücünü hukuken elinde bulunduran, mahkûm veya beraat ettirebilen yasal bir kuruluşun varlığından haberdar değildim.
Sözkonusu yazıyı almamdan hemen sonra, “Basın Konseyi”nin ne olduğunu öğrenebilmek maksadıyla bazı meslekdaşlarımdan beni aydınlatmalarını rica ettim. Aldığım cevap, “Basın Konseyi” adı altında bir meslek birliği veya teşekkülü bulunmadığı ama bu ismi kullanarak saraylarda, şalelerde ve otellerde hoş ve şık akşam yemekleri veren, bazen de kendi aralarında kanun taslakları hazırlayıp “hâkimcilik oynamaya meraklı” bir dost ve ahbap grubunun varolduğu şeklindeydi.
Hafızamı biraz yoklayınca, “Basın Konseyi” gibisinden bir isim takınan bir grubun mevcudiyetini daha önce de işittiğimi hatırladım. Hukuken varolmayan bu grup, bir şikâyet üzerine rahmetli Gülçin Telci’yi “kınamış”, Gülçin Telci işin arka perdesini soruşturunca, hakkında şikâyette bulunan kişinin “Basın Konseyi” adını takınan gayrıresmi gruba bir sarayda balo verebilmeleri için gerekli parayı başında bulunduğu devlet kuruluşundan sağladığını ve bu adı takınan grubun elinin, o kişinin şikâyetini kabul etmeye “mahkûm” bulunduğunu yazmıştı. Hatta yine yanlış hatırlamıyorsam, Gülçin Telci, “Basın Konseyi” adını takınan grup hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, kendi kendilerine hâkimlik ve savcılık oynamaya kalkışan zevât mecburen “gerçek” savcının karşısında ifade vermek zorunda kalmış ama Telci’nin zamansız vefatı başladığı bu hayırlı işi sonuna kadar götürmesine, yani Tanıtma Fonu’ndan alınan meblâğlar karşılığında kendisini “yasadışı” bir şekilde kınamaya kalkışanlardan hesap sormaya maalesef imkân vermemişti.
“Basın Konseyi” ibaresi bana seneler önce yaşadığımız bu “balo–tanıtma fonu- kınama” üçgenini hatırlattı. Eğer rahmetli Gülçin ile uğraşmaya kalkan grup sizler değilseniz hiç mesele yok, bu hadiseyi yazmadığımı farzedin; ama aynı kişiler iseniz yine farketmez, ne düşüneceğiniz hiç umurumda değil, sizi “tanımıyorum”, zira hukuken “yoksunuz”!
“Türkiye Gazeteciler Cemiyeti” dışında bir basın kuruluşuna, özellikle de “Basın Konseyi” adını takınan hayali bir teşekküle üye değilim. “Yüksek Kurul” unvanlı heyette yeralan “seçilmiş üyeler” ile “okur temsilcisi” oldukları iddia edilen şahısların nerede, nasıl, kimler tarafından ve ne maksatla seçilmiş olduklarını bilmediğim ve isimleri mezkûr listede yeralan bazı tiyatrocu hanımlarla emekli bürokratların basınla ne alâkalarının bulunduğunu anlayamadığım gibi, bu şahısların beni “yargılamak” gibisinden hukuku zorlamaktan da öte, suç oluşturan bir eyleme niçin kalkıştıklarından da haberdar bulunmamaktayım.
Dolayısıyla hukuken varolmuş olsanız bile -ki değilsiniz-, üyeniz olmayan bir kişi hakkında karar almanızın nasıl bir kafa yapısının eseri olduğu hakkında hüküm yürütmekten âciz kalıyorum. Zaten benimle ilgili karar vermeye kalkışıp bu kararı iki taksitte ve bir öncekini tekzib eder mahiyette verecek şekilde garabet gösterenlerden bu konuda herhangi bir açıklama beklemek bence abestir.
İşin hukuki boyutunun dışında daha da vahim tarafı vardır ve o da, “Basın Konseyi” adını takınan grubun, mensubu olduğum Hürriyet gibi güçlü ve etkin iç denetim makenizmalarına sahip bir gazetede yayınlanmış yazı ve haberlerde maddi hata aramak, yani Hürriyet Gazetesi’nin üzerinde bir “kontrol”, aleyhinde de “yalanlama” ve “tekzib müessesesi” şeklinde faaliyet gösterme yetkisini kendisinde bulmaya cür’et etmiş olmasıdır.
Ülkemizde yargı yetkisi mahkemelere, mesleki soruşturma yapma hakkı da yasalara uygun şekilde kurulmuş olan meslek birliklerine aittir; bunların dışındaki grupların “mahkemecilik” ve “hâkimcilik” oynamaya kalkışması ise sadece “suç”tur. “Basın Konseyi” adını takınan kişiler bu suçu pervasızca taammüden işlemekte, daha ileri gidip kendilerini sadece “ceza mahkemesi” değil, “temyiz mahkemesi” yerine koymakta, bana gönderilen 19 Haziran tarihli yazıda “...şikâyeti kabul ettik ama şikâyetçinin cevap ve tekzip hakkı kullanmaya ehil olmaması nedeniyle şikâyetin bu açıdan yersiz bulunduğuna oybirliğiyle karar verdik...” gibisinden cafcaflı ama zihni yapılarını her yönden ortaya koyan cümleler sarfetmektedirler.
Sizin “hâkimcilik” hevesinize kurban olsunlar! Biraz da “doktorculuk” yahut “evcilik” buyurmaz mı idiniz?
“Yüksek Kurul”un “seçilmiş” ve “okur temsilcisi” olduğu iddia edilen tiyatrocu hanımları, adını bile işitmediğim “gazetecilik” profesörleri, emekli bürokratları ve diğer üyeleri, kişileri yargılamaya kalkışarak yasadışı eylemde bulunduklarını görememeleri bir yana, bu işi grup halinde yaparak toplu şekilde suç işlediklerinin farkına varamayacakları bir vaziyete gelmişlerdir.
Dolayısıyla, “Karar” diye niteleyip 19 Haziran 2003 tarihinde tarafıma faksla ve iki defa gönderdiğiniz yazınızı “cürmünüze iştirak etmemek” maksadıyla kabul etmiyor, ekte aynen iade ediyorum. Kişileri karalamak için bu gibi varakpâreleri kaleme almada kullanılan ama “Basın Konseyi” adında hükmi bir şahsiyet mevcut olmadığı için aylık kirası bile bir vakıf vasıtasıyla ödenen mekânda, ekteki “uyarı!” mektubuna uygun bir yer bulunacağından eminim.
Bu teşebbüsünüzle ilgili olarak hukuki işlemlerin yapılması ve bundan sonraki teşebbüslerinizin fiile çıkmasının önlenmesi amacıyla mağdur bir vatandaş olarak Cumhuriyet Savcılıkları’na gerektiğinde ihbar ve şikâyet dilekçesi vereceğimi, haklarımı korumak ve uğramış olduğum ve uğrayacağım maddi ve manevi zararlarımın tazminini sağlamak için bütün hukuki yolları sonuna kadar kullanacağımı, meslekdaşlarımı uyarmak ve cürmünüzden kamuoyunu haberdar etmek için her türlü girişimde bulunacağımı, cürmünüz konusunda uluslararası basın kuruluşlarının dikkatini çekeceğimi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilgili makamlarını, öncelikle de matbuatla ilgili birimlerini eylemleriniz hususunda bilgilendirerek önlem almalarını ve basın mensuplarını tacizlerinizden korumalarını isteyeceğimi bütün hukukum mahfuz kalmak üzere ihtaren bildiriyor, “hâkim amca oyunu” hasretinizi tatmin işinde beni lehimde veya aleyhimde âlet etmemeniz ve “basın” sözünün ardına gizlenerek yasaları çiğnemeyi bir tatmin vasıtası yapmamanız hususunda sizleri “uyarıyorum”. 20. 6. 2003”.
Murat BARDAKÇI
Hürriyet Gazetesi Yazarı
BİLGİ İÇİN : Sn. Ertuğrul Özkök (Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni)
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
Tüm gazetelerin haber merkezleri
Tüm TV’lerin haber merkezleri
İnternetteki tüm haber siteleri
EK : ‘Basın Konseyi’ antetli kâğıtlara Gökalp YAZIR
adındaki kişi tarafından çiziştirilen ve “uyarıldığım”
iddiasında bulunulan varakpâre (4 sayfa).
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:12