
REKTÖRDEN OLAY SÖZLER!.. ATATÜRKÇÜ OLMAK ANITKABİR'DEN GEÇMEZ
"MATEMATİĞİ ZORLA ÖĞRETMEK İNSAN HAKLARINA AYKIRI"
Niye matematik sizin hayatınızda?
Lise sonda "Matematik okuyacağım" dedim. Üniversite 1'den sonra doğru karar verdiğimi anladım.
Birinin sevdirmesi lazım değil mi?
Çoğu insana kadar bir dereceye kadar matematik sevidirilebilir.
Siz farklı gençler yetiştirmeye çalışıyorsunuz..
Her gencin merak ettiği bir konu var. Hiçbir genci matematiğe merakı yok diye kınamak doğru değil. Herkese eşit derece matematik verelim. Ne olacak herkes eşit olacak. Bu çok doğru değil. Bir gencin atletizme hevesi varsa ona, matematiğe hevesi varsa ona teşvik edilmeli. Bizim temel geliştirme programımızda her öğrenciyi aynı seviyeye getirmek için uğraşıyoruz. Ondan sonra kendi seçimini yapıyorlar. Ortaöğretim çok iyi olsa dah farklı bir program olurdu.
Eğitim lafını sevmiyorsunuz..
Öğretim ya da öğrenim belki de dah doğru. Hiç kimseye matematiği zorla öğretemezsiniz. İnsan haklarına aykırı.
O Kadar acı verici olabilir mi? "İnsan haklarına aykırı" dediniz..
Olabilir. Zorla öğretilen her şey acı verici olabilir.
Siz çok farklı bir rektörsünüz. Bisiklete biniyorsunuz, mesela bir yılbaşı balosuna takma sakal, bere takıp gitmişsiniz, Açık Radyo'da matematik sohbetleri yapıyordunuz..
Bir kere öğrencilerle beraber olmaktan çok hoşlanıyorum. Sınıf ortamında olması şart değil. Kulüpler çok aktif, yetişemiyorum. Vakit buldukça izliyorum. Öğretim üyeliği benim için çok zevkli. İlk önce çekingen, sonra mezun oluyorlar. Bunu görmek çok keyifli.
Türkiye'de öğretim üyeleri hiç sizin söylediğiniz gibi değil.
Bir kısmı değil. Öğretim üyeliğinin zevkli tarafı bu ama.
"İDEAL ÜNİVERSİTE REKTÖRSÜZ DE YÜRÜYEBİLENDİR"
Niye bu hiyerarşiyi halledemiyoruz? Özellikle devlet üniversitelerinde?
Bilmiyorum. Yıllarca ODTÜ'de zevkle çalıştım. Orada da tutumum aynıydı. Benim ilk öğrencilerim çeşitli üniversitelerde öğretim üyesi. Üniversite bir öğrenme ortamı. Bir dersi 80 defa da verseniz, öğrencinizle beraber öğreniyorsunuz.
Bir ODTÜ'lü olarak böyle düşünenlerle okumayı isterdim. Ama öyle değil çoğunluk. Üniversite deyince daha korkutucu bir yapı akla geliyor, özgürlükler değil.
Tabii. Belki dünyada örneği yok ama ideal üniversite rektörsüz de yürüyebilen üniversitedir. Üniversite kendi kendine rahatlıkla organize olabilir. Çünkü bir öğrenme yeri, yenilikleri ortaya koyma yeri...
Yeni fikirler ne kadar kabul görüyor Türkiye'de? Bir cümlenizi hatırlıyorum, "Yeni fikir geliyor, bir linç kampanyası başlıyor"
O oluyor. Çünkü bazı durumlarda yeniliğe pek tahammülümüz yok. Oysa dünyada yeni fikirler tartışa tartışa ortaya çıkıyor. Tartışmalar olmazsa hiçbir fikir olmaz.
O tartışmaları sağlamak öğretim üyelerinin görevi değil mi?
Esas üniversitenin kendi atmosferinin görevi. Benim rektör olarak görevim. Üniversitede özgürlük ortamını sağlamak bu benim çok önemli görevim. Bu aynı zamanda Sabancı Üniversitesi'nin Mütevelli Heyetinin görevi.
Bunu ben şans olarak görüyorum.
Bunun olması lazım. Bir öğretim üyesi fikir beyan ediyor ya da bir makale yazıyor. Bana soruluyor, "Bu arkadaş Sabancı Üniversitesi'nde, ben bunun fikrini beğenmedim..." Peki, beğenmek zorunda değil. "O zaman siz bunu cezalandırın" niye cezalandırayım? "O zaman siz de öyle düşünüyorsunuz." Tam aksini düşünüyorum, ama benim alanım olmadığı için konuşmak istemiyor olabilirm.
Dışardan müdahalelerle de karşılaşıyorsunuz..
Denemeleriyle karşılaşıyorum. Dışardan müdahalelerin içeriye girmelerine engel oluyorum.
Peki hiç öğretim üyesine müdahalede bulunduğunuz oldu mu?
Hayır.
"HİÇBİR ZAMAN 'BİLDİRİCİ' OLMADIM"
En son Ermeni Konferansı'nı hatırlıyorum, kişisel fikrim olması gerektiğiydi. Ama mahkeme kararıyla yasaklandı. Ondan sonra siz çok da tehdit aldınız.
Valla internetten gelen tehditler...Kim kimi neden tehdit ediyor, pek anşaşılmıyor. O tehditler üzücü. Çünkü biz bir yerde tarihimizin zenginliğiyle övünüyoruz. Ama o tarihin her sayfasının da pırıl pırıl olması mümkün değil. Tarihimizin hiçbir dönemini tartışılmaz kılmamız, Türkiye'yi zayıflatan odur. Bu tartışılır. O tartışmanın sonucu şöyle de çıkar, böyle de çıkar.
Kötü oldu engellenmesi...
Kötü oldu ama o engellemeyi aşmak çok iyi oldu.
Avrupa'da mahkeme kararıyla engellendiği yansıdı..
Sonuçta o karara Boğaziçi Üniversitesi ve biz itiraz ettik. Davayı kazandık. Konferans yapılmıştı, bitmişti ama itiraz haklı görüldü. Konferansı yapılmadan yasaklamak, üniversite özerkliğine aykırı.
O dönemde akademisyenlerden bile eleştiri aldınız...
Tabii. Doğaldır. Vatan hainliğinini bu kadar ucuzlamasına üzülürüm açıkçası. Önemli, ağırlığı olması gereken bir kavram. Sevmediğimiz her kişiye vatan haini demek bence doğru değil. Bir kere öğretim üyesine hiç yakışmayan bir şey. Üniversitede her şey tartışılır ama belli bir zerafet içerisinde. Mahalle çocukları kavgasına dönüştürmemeliyiz.
Çok da konuşmadınız. O mahalle kavgasına girmediniz...
Cevap verecek bir şey göremedim. Ben vatan haini olmadığımı biliyorum. O konferansın yapılması bir eşiğin aşılmasıydı. O konferanslar yapılabilir. Dünyanın her tarafında yapılıyor. Neden Türkiye'de konuşulmuyor?
Peki biz neden korkuyoruz?
Özgürlükten korkuyoruz. Kontrolü kaybetmekten korkuyoruz. Değişmekten korkuyoruz. Son zamanlarda konuşulanlara bakıyoruz, Atatürk'ün hedefinden vazgeçtik.
Son zamanlarda sizi en çok rahatsız eden nedir?
Ortamın aşırı politize olması. Kamplaşma olması ve "vatan haini" gibi kavramların havada uçuşması. Türkiye'de değişim birkaç kanunla bitmiyor.
"Cunhuriyet bir avuç seçkinin halkı yönetmesi değildir" demişsiniz...
Son 15 yıldır siyasal bilimci arkadaşlar çok ciddi araştırmalar yapıyor. Oradaki resme baktığımız zaman Türkiye'de insanların yüzde 80'i Atatürk devirimlerinin ileri götürdüğünü kabul ediyor. Bu konuda netiz. Halk benimsemiş. Bundan endişe etmeye gerek yok. Tabii dikkat etmekte yarar var. Ama her an "Cumhuriyet yıkılabilir" korkusuna gerek görmüyorum.
Sizin meslektaşlarınız da bu işin içinde. Geçenlerde ODTÜ Rektörü'nün ağırladım. Biliyorsunuz, bazı üniversiteleri irtaci faaliyetlerde bulunduğu için Cumhurbaşkanı'na ve YÖK'e şikayet etti. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Bir üniversite irticai faaliyette bulunmaz. Birtakım farklı fikirler, zararlı fikirler olabilir tabii. Eğer kanunen suçsa onu kimin kovuşturacağı bellidir.
Size gelir mi böyle bilgiler?
Böyle bir şikayeti hiç hatırlamıyorum. Dedikodu olarak duyarım.
"Rektörler arasında da kutuplaşma var, Atatürkçü olanlar ve olmayanlar." Ben de "Nasıl bunu ayırt ediyorsunuz?" diye sordum. "Anıtkabir'e gelmeyenler var" dedi. Rektörler komitesinin toplantısına katılmayanların olduğunu söyledi. Siz de katılmayanlardan birisiniz...
Rektörler Komitesi Atatürk zamanında kurulmadı. Kendi kendimize standartlar ilan edip ondan sonra "Şu kişi Atatürkçü'dür" diye şeyler icat etmeyelim. Atatürkçülük birtakım yerlere, birtakım törenlere gitmekle biten bir şey değil. Kaldı ki Rektörler Komitesi'nin bununla hiçbir ilgisi yok. ÜAK'a da çok devam etmem.Çünkü çalışamayacak büyüklüğe geldi. 200 kişilik bir kuruldan da çok fazla bir şey beklemek...
Sadece o yüzden mi yoksa üniversiteleri taraf olmaya zorluyor, ondan mı?
Bazen oluyor. Ben ondan rahatsızlık duydum. Ben üniversiteleri direkt ilgilendirmeyen konularda konuşmayı sevmem. Üniversitelerin gündelik politakada piyon gibi kullanılması kimseye yarar getirmez. Mesela ÜAK veya bazı üniversiteler bir olay konusunda hemen hemen aynı bildiriyi yayınlıyor. Bunu bizim üniversite yapmıyor. Başka yapmayan üniversiteler de var. Bunu yapmayanlara karşı "Bunlar Atatürkçü değil" denen bir şey var. Hayır biz "bildirici" değiliz. Ben bu bildiriyi çıkaran arkadaşlardan bir şey rica edeceğim. Lütfen çıkardıkları bildirileri hangi yabancı dili biliyorlarsa o dile çevirip örneğin Almanya'daki meslektaşlarına okutmalarını öneriyorum. Çok şaşırırlar herhalde. Çünkü demokrasiyle yönetilen bir ülkede üniversitelerin doğrudan üniversiteleri ilgilendirmeyen konularda bildiriler yayınlaması, diktatöryel dönemler dışında görülmemiştir.