Aman diyeyim Konsey beni kınama..
Kendine iş icat eden gazetecilerin son yılardaki en büyük numarası da Basın Konseyi.. Kınama kararları da bu değerli konseyin basılı eserleri.. Ne yazık ki okuyanı da yok bakanı da.. Bu konseyde görülen işler g-string giyen sahipsiz muhabirlerin poposunu dişler..
Gazeteye geldim. Masamda iki parça kâğıt.. Biri Basın Konseyi'nden Genel Yayın Müdürümüz Tayfun Devecioğlu'na gelmiş.. Diğeri de Konsey'e yapılan başvurunun fotokopisi..
Tayfun bey iki kâğıdı da bana havale etmiş..
Basın Konseyi umurumda değil.. Hiç de olmadı..
Kendi patronları, genel müdürleri için tek satır yazmaya cesaret edemeyen; ''kurbanlarını hep kavgalı oldukları gazetelerden seçen..'' insanların kurduğu bir gariban teşkilat..
Medya leşkerlerini ne kadar temsil ettiği belli değil..
Kurulduğu yıllarda bir rüzgâr estirildi.. Her gazetenin genel müdüründen başyazarına kadar bir sürü ağır ismi kurucu oldu.. Altta çalışan yüzlerce muhabirin, editörün fikri bile alınmadı..
***
Üsttekilerin mesleki azıtma vakti geldiğinde alttakiler susup, yukarı bakar.. İşlerine karışmaz, fikir beyan etmezler.. Zaten soran da olmaz.. Başka ne yapabilirler ki?
Ağzını açan işten atılır.. Bizim işkolunda ''demokrasi'' lafı başkaları için kullanılır.. İçerde isyan sayıldığından telaffuz edilmez..
Gazeteci milletinin işten atıldıktan sonra oturup patronları hakkında kitap yazmaya durmasının sebebi budur..
Çalışırken söylemek isteyip de söyleyemedikleri ne varsa yazarlar..
''Sen filanca politikacıyı maaşa bağlamadın mı? Senin müdürün filanca artistle yatakta kovalamaca oynamadı mı? Filanca için bize zorla iftira kampanyası yaptırmadın mı?''
İHTİYAÇ DEĞİL..
Basın Konseyi kurulurken de böyle oldu.. Alttakiler kurucu isimlere baktı.. Hepsi de çalıştıkları gazetenin ekâbir takımında kelle isimlerdi.. ''Aman biz bulaşmayalım..'' dediler..
İmza istendiğinde imza verdiler..
Basında böyle teşkilatlar iktidar partisini veya iktidar olma potansiyeline sahip partiyi kazıklamak için kurulur.. Amaç ''Bakın biz ne kadar güçlüyüz, istesek sizi bir fiske ile sarsarız..'' mesajı vermektir..
İktidar partilerini yönetenler, genellikle gazeteci milletinden daha cin olduğundan bu ''donunun kenarını dişleyeyim abi..'' ayaklarını yemezler.. Yemiş gibi yaparlar.. Ama Meclis'e gidip gelmekten, işaret edildiğinde parmak kaldırmaktan başka işi olmayan miletvekillerinden çoğu bu sanal güce inanır..
Çünkü Basın Konseyi birine kızdı mı onu fena kınar..
İhtimal ki bu yazıdan sonra beni iki kez kınayacaklar.. Biri Kenan Seven'in gönderdiği mektup yüzünden biri de bu mektubu okuyup da azıtıp bu yazıyı yazdığım için..
Ne diyeyim..
''Kınama yavrum beni kınama.. El içinde olmuşum zaten sinema..''
***
Kenan Seven eski muhabir arkadaşımız.. İzmir'de yaşadığından oturup yemiş içmişliğimiz yoktur ama yüz yüze geldiğimizde selamlaşırdık.. Benim gibi o da gözlük takardı..
Gözlük takanların kaderidir.. Bizim ahali gözlük denilen aletin ne işe yaradığını tam bilmez.. ''Okumak..'' ihtiyaç olmadığından bu aleti bir özür alameti olarak görür..
Geçenlerde televizyon kanallarından birinde gördüm.. Adam kırklı yaşlarında.. Gözünde yakını gösteren bir gözlük var ama camları mercek gibi kalın.. Muhabir kendisi ile konuşurken elinin altındaki şeyleri bile seçmekte zorlanıyor..
Bu durumu yadırgayan muhabirle aralarında şu diyalog geçti:
''Gözleriniz bozuk mu?''
''Yoooo! Hamdolsun değil..''
''Ama gözünüzdeki gözlükler.. Camları da çok kalın..''
''Haaa! Onlar rahmetli babamdan kaldı.. Boşa gitmesin diye takıyorum..''
AĞIZ ALIŞKANLIĞI..
Bu konuşma 2004 yılında geçiyor.. Görülen o ki ahalinin gözlük konusuna bakışı değişmemiş.. Eskiden de böyleydi.. ''Yiğit lakabı ile anılır..'' derler, oradan biliyorum.. Gözlük takanlara iki tür isim takılırdı:
Ya ''Kör..'' diye söz edilir veya ''Dörtgöz..'' diye çağrılırdı..
Okul yıllarında benim de lakaplarımdan biri buydu.. Biri durduk yerde ''Köör..'' diye bağırsa şartlı refleks mekanizması işler, döner bakardım..
Kenan Seven'e de bu lakabı muhabir arkadaşları takmış.. Bir fotoğrafı flu mu çekmiş ne? Zaten gözlüklü.. Yaratıcı gücü engin olan meslektaşlarımız bu yakıştırmayı yapmış..
Biz de ona dair neşeli bir anekdotu naklederken yiğidi namıyla andık.. Kenan kardeşimizi meğer fena incitmişiz..
***
Beni, Basın Konseyi'ne şikâyet eden mektubunda ''derinden yaralandım..'' diyor ve hakkındaki böyle bir yakıştırmayı hayatında ilk kez benim yazıda okuduğunu iddia ediyor..
Yapmaaa! Gözünü seveyim yapma Kenan..
Bu arada Kenan Seven'in incinmesi beni de incitti.. Kendimce şikâyetini haklı buldum.. O yüzden düzeltiyorum.. Kenan Seven arkadaşımız kesinlikle görme özürlü değildir.. Hatta badem gözlüdür..
Düzeltir, okurlarımdan özür dilerim..
Ayrıca kendisinin Basın Konseyi'nden talep ettiği ''kınamayı'' ben yerine getiriyorum.. Bu işler için koca Konsey'i yormaya gerek yok.. Ben Kenan Seven'in hissiyatıyla oynadığım için kendimi bir değil iki, iki de yetmez üç kez ağır biçimde kınıyorum..
Lanet gelsin bana..
SON DAKİKA:
Basın Konseyi'nin ilgili kuruluşu, bir şikâyeti değerlendirdi.. Mikrofon tutmak için eğildiği sırada pantolonu aşağı sarkan bir hanım muhabiri görüntüleyen Hürriyet muhabirinin durumunu ele aldı..
Kızcağızın g-string denilen ''ipten donunun görüntülenmesini..'' değerlendirdi.. Birçok aklı başında Hürriyet yazarı tarafından dahi eleştirilen bu olay hakkındaki şikâyeti anlamsız buldu..
Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi riyasetindeki Konsey'in Hürriyet muhabiri aleyhine yapılan bu şikâyeti anlamsız bulmasını da ben anlamlı buldum..
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:51