Gündem
  • 3.3.2003 14:40

TÜRKİYE'NİN 'OLMAYAN' IRAK TÜRKLERİ POLİTİKASI

ÖNER SEVEN TRABZON - Irak'ta yaklaşık 12 asırdır varlığını sürdüren Türkler, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) muhtemel Irak operasyonu sonrasında durumların ne olacağını ve Saddam sonrası Irak'ta nasıl bir konumda olacaklarını merak ve endişe içinde bekliyor. Yaklaşık 750 yılından bu yana bölgede varlıklarını sürdüren Türkler, en rahat ve müreffeh günlerini Osmanlı tabiyetinde bulundukları dönemde yaşadı. Bölgede Osmanlı sonrası İngilizlerin Irak Krallığı'na getirdikleri Faysal döneminde hazırlanan anayasada, ''Irak halkının Arap, Türk ve Kürt unsurlardan oluştuğu'' belirtilmesine rağmen Türkmenler, gerektiği gibi anayasadaki haklarından yararlanamadı. 1930'lara kadar da bölgede yaşayan Türk çocukları Arapça eğitim yapmak zorunda bırakıldı. 1931 yılında çıkartılan bir özel yasayla Kerkük ve Erbil gibi Türklerin çoğunluğu teşkil ettiği bölge mahkeme ve okullarında, Türkçe konuşulması serbest bırakıldı. Türkiye, Irak ilişkilerinin 1937 yılında daha ileri bir safhaya ulaşmasıyla ve özellikle bölgede barış ve güvenliği sağlamak için Türkiye, Irak, Afganistan ve İran arasında Sadabat Paktı imzalandı. Bu paktın imzalanmasını müteakip Kerkük'ü ziyaret eden Türk heyetine gösterilen yakın ilgi ve sevgi, Irak yönetimini endişeye sevk etti ve bu nedenle Türklere yönelik sert tedbirler alındı. Bu kapsamda; bölge Türklerinin sosyal ve kültürel faaliyetleri yasaklanması, bölgedeki tarihi Türk eserleri tahrip edilmesi, Arapların bölgeye iskanı ile Türklerin azınlığa düşürülmesi gibi bir dizi uygulamaya gidildi. II. Dünya Savaşı başladığı yıllardan itibaren ise Türklere verilen tüm siyasi ve kültürel haklar geri alındı veya donduruldu. Faysal'ın ölümü sonrası Irak, bir iç karışıklık ve kaos dönemine girdi. İngiliz danışmanları nezaretinde hazırlanan 1925 anayasası, 1943'te önemli ölçüde değiştirilmekle birlikte 1958'e kadar yürürlükte kaldı. 14 Şubat 1958'de Irak, Ürdün'le Arap esasına dayalı bir federasyon kurdu. Bu federasyon anayasası ise federasyonu oluşturan ülke vatandaşlarına ırk ve din farkı gözetilmeksizin BM İnsan Hakları Beyannamesi'nde yer alan tüm hakların verileceği belirtiliyordu. Ancak federasyon, kurulduğu yılın Temmuz ayında General Kasım'ın Irak'ta iktidarı ele geçirmesi ile sona erdi. Kasım'ın darbesi ile cumhuriyet rejimine geçildiği ve 26 Temmuz 1958'de geçici bir anayasanın yürürlüğe girdiği ilan edildi. Bu anayasada da azınlıklara haklar tanındı. Buna göre Türkler, günde yarım saatlik Türkçe radyo programı yapma ve 'Kardaşlık' adında bir dergi çıkartma fırsatı buldu. Türklerin elde ettiği kültürel haklar, sadece bunlarla sınırlı kaldı. Türkler, azınlıklara verilen hakların tam olarak uygulanması bir yana ihtilalin birinci yıl dönümünde yaşama hakları dahi ciddi tehlikelere maruz kaldı. 14-17 Temmuz 1959'da korkunç bir katliama uğradılar. Bu katliamda masum ve silahsız 33 Türk öldürüldü. 1963 yılında Irak'ta bir iktidar değişikliği daha meydana geldi. General Abdülselam Arif, Kasım'ı devirerek yönetime el koydu. 1963 ile 1968 yılları arası süreçte Türkler, rahat bir nefes aldılar. Siyasi baskılar azaldı ve Türkiye'yi ziyaretleri kolaylaştı. Bu arada Temmuz 1968'de, Baas Abdülselam Arif'in kardeşi Abdurrahman, bir askeri darbe ile yönetime el koydu. Baas Partisi, azınlıkların desteğini kazanabilmek amacıyla onlara 24 Ocak 1970'de bazı haklar tanıdı. Bu durumdan faydalanarak Türkler, çoğunlukta bulundukları bazı yörelerde Türkçe eğitim veren 48 ilkokul açtılar. Bu gelişmeler Türkiye tarafından da memnuniyetle karşılandı ve Irak hükümeti ile varılan bir anlaşma ile Ankara'da Irak ve Kerkük'te ise Türk Kültür merkezleri açıldı. Böylece binlerce Kerkük'lü Türkün Türkiye Türkçe'si ve alfabesini öğrenmeleri mümkün olabildi. TÜRKLERE YÖNELİK SİNDİRİME VE ASİMİLASYON HIZ KAZANDI 24 Ocak 1970 tarihli devrim komuta konseyi, Irak Türklerinin varlığını ve haklarını tanımasına rağmen ilkokullarda Türkçe eğitim, edebi yayın ve edebiyatçılar birliği kurulması gibi imtiyazlar bir yıl geçmeden uygulamadan kaldırıldı. 1971 yılından itibaren Irak'taki Türklere uygulanan sindirme ve asimilasyon politikaları hız kazandı. Hiçbir savunma hakkı verilmeden yüzlerce Türkmen devrim mahkemeleri tarafından idama mahkum edildi veya tutuklandı. 1974 yılında Ahmet Hasan Elbekir, Cumhurbaşkanı olmasına rağmen yönetimi Saddam Hüseyin ele geçirdi ve Türkler aleyhine birçok değişiklikler yapıldı. Bunlardan ilki Kerkük'ün isminin ''El-Tamim'' olarak değiştirildi. Bu bölgede yaşayan Türklerin sadece Araplara gayrimenkul satabilmesine izin verildi. Sayıları onbinlerle ifade edilebilecek Bedevi ve Arap, bölgeye getirilerek iskan edildi. Saddam'ın doğum yeri olan Tikrit, il yapılarak Kerkük'ün iki önemli ilçesi 'Tuzhurmatı' ve 'Kirfi' buraya bağlandı. Türkler'in çoğunlukta bulunduğu yerleşim birimlerinin Araplaştırılması ivme kazandı. Açık yerlerde ve telefonla bile Türkçe konuşulması yasaklandı. 1978 ile 1980 yılları arası dönemde Irak Türkleri'ne karşı baskı ve asimilasyon politikasını uygulama görevini üstlenen Saddam, Türklerin bölgeden uzaklaştırılması ve BM İnsan Hakları Beyannamesi ile Türkiye'ye göç ettirilmesinde oldukça başarılı oldu. Irak Türkleri, 1980'li yılarda da artarak devam eden baskı ve zulümlere maruz kaldılar. Irak yönetiminin Türklere yönelik asimilasyon politikasının sonucu Ocak 1980'de Irak Türklerinin önde gelenlerinden Emekli Albay Abdurrahman, Doç. Dr. Necdet Koçak, Binbaşı Halit Akkoyunlu ve işadamı Adil Şerif, Türkiye'ye casusluk yaptıkları iddiası ile idam edildiler. İdamlar 8 yıl süren İran-Irak savaşı esnasında da devam etti. Binlerce Türk cephede bir hiç uğruna can verirken, yüzlerce Türk de Bağdat zindanlarında işkence altında öldürüldü. 1991 öncesi Kuzey Irak Kürt liderlerinden Celal Talabani'ye bağlı silahlı milisler, bölgedeki diğer Kürt lider Mesut Barzani'nin adamları ile birleşerek, 17 Mart 1991 tarihinde Kerkük şehrine girerek devlet daireleri ve hükümet binalarını işgal ettiler. Bu eylemleri esnasında özellikle bölgedeki Türk varlığına ait verileri ortadan kaldırmak amacıyla da nüfus kayıtlarını yaktılar. Bu olaylar sonrası Saddam'a bağlı Irak asker3 birliklerinin bölgeye yaptıkları saldırı sonucu ise diğer Kuzey Irak halkları gibi Türkler de kuzeye sürülerek Türkiye'ye iltica etmek zorunda kaldı. 28 Mart 1991 tarihinde Altınköprü'de 87 Türkün kurşuna dizilerek öldürüldü. 1990 ANAYASI'NDA TÜRKLER YOK SAYILDI Türkler, Araplar ve Kürtler'den sonra üçüncü büyük nüfusu teşkil etmelerine rağmen, 7 Temmuz 1990'da yayınlanan Irak Cumhuriyet anayasasında Irak halkı, ''Arap ve Kürtlerden oluşmaktadır'' ifadesi yer aldı. Saddam'ın baskı ve zulümlerine, bir de Körfez Savaşı sonrasında uygulanan ambargo eklenince bundan en büyük zararı Türkler gördü. Bölgede cinayet, fuhuş, hırsızlık ve boşanma olaylarında artış yaşandı. İşsizliğin Çetin ve çok ağır şartlar, Irak'ta yaşayan Türkleri göçe zorladı. Türkiye, Amerika ve Avrupa ülkelerine iltica edenlerin sayısında artış gözlendi. Böylece Türklere karşı yürütülen baskı ve asimilasyon politikası da önemli ölçüde amacına ulaştı. Körfez krizi sırasında BM Güvenlik Konseyi'nin Irak'a yönelik kararları, yalnızca ambargo ve silahların kontrolünü sağlamakla sınırlı kalırken, Irak halkına uygulanan baskıya son verilmesi ve İnsan Hakları ile ilgili etkili bir politika uygulanmadı. BM Güvenlik Konseyi etkin bir şekilde görevini yerine getirememesinin yanı sıra tarafsızlık ilkesine de aykırı düşecek şekilde Kürtler'i himaye arzusu taşıdığından Musul ve Kerkük'teki sistemli asimilasyona göz yumdu. Çekiç Güç 36. paralelin üstünü güvenli bölge olarak kabul etti. Fakat Musul 36. paralelin üstünde olmasına rağmen Irak yönetimine verildi. Süleymaniye ve Kifri 36. paralelin altında olmalarına rağmen güvenli bölgeye dahil edildi. Türklerin yüzde 80 gibi çoğunlukta olduğu yerler, Irak yönetimine bırakılırken, çoğunluğu Kürt olan yerler ise, güvenli bölge kapsamına alındı. 15 Haziran 1994 tarihinde Irak Milli Türkmen Partisi (IMTP) Erbil Komite Üyesi ve Türkmen İnsan Hakları Örgütü Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Rüştü Tahsin bir saldırı sonucu hayatını kaybetti. 17 ve 18 Kasım 1994 tarihlerinde IMTP'nin Erbil - Türkmen Sesi Radyo binası ile Halkla İlişkiler Bürosu roket, RPG ve otomatik silahların kullanıldığı bir saldırıya maruz kaldı. 8 Ocak 1995'de ise IMTP Zaho İrtibat Bürosu saldırıya uğradı. 27 Mart 1995 tarihinde Kuzey Irak'taki PKK unsurlarına yönelik Türk askeri müdahalesini protesto amacıyla Erbil'de yürüyüşe geçen 8 bin dolayındaki kişi, IMTP binalarına saldırılarda bulundu. 11 Nisan 1995'de yine Erbil'de Türkmeneli TV binasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu 2 görevli yaralandı ve binada büyük oranda hasar meydana geldi. Meydana gelen bu olaylar, Çekiç gücün sadece Saddam'ın saldırılarına engel olabildiğini, güvenliği sağlayamadığını açıkça gösterdi. Irak'ta yaşayan Türklerin milli kimliklerini yok etmek ve varlıklarına son vermek amacıyla uygulanan baskı ve asimilasyon harekatlarından birisi de 31 Ağustos 1996'da meydana geldi. Saddam kuvvetleri, Erbil'de Türkmen cephesi ve Türkmen siyasi partilerine ait bürolara, Türkmen okullarına baskın düzenleyerek 34 Türkmen'i tutuklandı. Son yıllarda bölgede Saddam'ın etkinliği azalırken, bu kez Türkler için Kürt gruplar tehlike haline gelmeye başladı. Türkmenler son olarak Kuzey Irak'ın Selahaddin kentinde düzenlenen Iraklı Muhalifler Toplantısı'nı protesto ederek katılmadı. Türkmenler, bugün silahsız ve örgütsüz bir şekilde Saddam ve bölgede faaliyet gösteren diğer grupların insafına terk edilerek endişeli bir şekilde durumlarının ne olacağını bekliyor. TÜRKİYE'NİN 'OLMAYAN' IRAK TÜRKLERİ POLİTİKASI Türkiye'nin Irak Türklerine yönelik çok somut bir politikası bulunmuyor. 5 Haziran 1926'da Türkiye ile Irak arasında yapılan antlaşma dışında uzun yıllar Türk dış politikasında bu ülkede yaşayan Türklerin problemleri ve hatta varlıklarından bile söz edilmezken, 1959 yılında Irak Türkünün yaşadığı büyük katliamdan sonra dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve bazı siyasi parti sözcüleri dışında konuyla hiç kimse ilgilenmedi. Bu ilgisizliğin sebebi olarak Irak'la, bu ülkede yaşayan Türklerin siyasi ve kültürel haklarını teminat altına alacak bir anlaşmanın yapılmamış olması gösterildi. Irak'taki Türklere yapılan baskının temelinde iki ülkenin sınır komşusu olması ve Irak yönetiminin Türkiye'nin bir gün buraları alacağı endişesine dayanırken, bu nedenle bölgedeki Türkler zulümlere hedef oldu ve Türkiye'ye casusluk yapmakla suçlandılar. Körfez Savaşı'ndan sonra bütün dünyanın gözü bu bölgeye çevrilirken, ABD'li yetkililer, Kuzey Irak'taki tüm grupların liderlerini Amerika'ya davet ettiği halde 2.5 milyon Türkün temsilcilerini çağırmadı. Fransa ve İngiltere, Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurma planı yaparken Türklerin varlığını hiç göz önüne almadı. Irak ve Kuzey Irak'ın kaderi ve geleceğinin konuşulduğu bir ortamda Türkiye'nin bu konuda girişimde bulunması gerekiyor. Türkiye'nin yeni oluşumları değerlendirerek ve önceden tahmin ederek bu bölgede yaşayan 2.5 milyon civarındaki Türk toplumunun karşılaşabileceği tehlikelere karşı tedbir alması ve bu insanların yeni facialara maruz kalmaması için çok yönlü plan, program ve politikalar üretmesi gerektiği ifade ediliyor. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:28

İLGİLİ HABERLER