UMUR TALU'DAN ÖZKÖK'E: BEN HATAMI ANLADIM ÖZÜR DİLEDİM, YA SİZ ?..
KAYNAK : Haber Vitrini
Star Gazetesi yazarı Umur Talu, yaptığı hatadan dolayı okurlarından özür dilemesinden sonra bugün de Hürriyet'in kendisine karşı takındığı tavra "Sayın okur; Dediğim gibi, size özürüm hep baki. Ondan utanmaya da devam, utanmazlarla mücadeleye de..." diyerek karşılık verdi ve şu soruyu sordu. "Tamam, hata yaptım, Ama Hürriyet’in sürmanşetini hak edecek kadar mı? Türk medya tarihinin ‘en büyük skandallarından biri’ne imza atarak mı? " Etyen Mahçupyan ise, Zaman'daki yazısında olayları şöyle yorumladı: "Burası totalitarizmi bir ‘ahlaki tercih’ olarak taşıyan ‘çağdaşların’ ülkesi..."
İşte Umur Talu'nun yazsının tamamı:
Skandalın öteki yüzü ya da yüzsüzlüğü
Siz okurlara karşı özrüm ve özürüm her zaman baki.
Ama sadece bir ‘söz’ü (haklı da olsalar) kanırtıp ‘öz’ü ısrarla okurlarının, halkın bilgisinden ve kendi vicdanları ile meslek haysiyetlerinden kaçıranlara karşı özürüm dünle birlikte bitti.
Hatamı, sanırım bu meslekte pek yaygın olmayan bir ‘acımasızlık’la kendi vicdanıma, yüreğime, aklıma ve meslek onuruma çarptım.
‘Acımasızlık’ tabiri, bana ait değil; önceki günden beri her kanaldan inanılmaz bir destek ve anlayış iklimi estiren okurların, hatta benim okurum dahi olmayanların ve her cihetten meslektaşların ağırlıklı ortalama kanaati.
Hepsine ayrı ayrı, tek tek teşekkür etme çabasındayım, yetişebildiğim ölçüde.
Bir teşekkürüm de, ‘işin özü’nü anlama ve hatırlatma çabaları için.
Tamam, hata yaptım
Ama Hürriyet’in sürmanşetini hak edecek kadar mı?
Türk medya tarihinin ‘en büyük skandallarından biri’ne imza atarak mı?
* * *
Öyleyse o sürmanşete ve bu skandalcılara layık olmalıyım!
Bana verdikleri değer ve önemin sadece hatamın büyüklüğüyle değil, onlar açısından ‘günahlarımın’ boyutuyla orantılı olduğunu iyice anlamalıyım.
Gazetenin o en değerli köşelerinde...
Düzmece fotoğraflar marifetiyle, baskınlarda öldürülen insanların katledilmesinin onaylanıp onaylatıldığını...
Oralarda, ellere tutuşturulmuş sahte ifadelerle gazetecilerin ve başkalarının ölümüne hedef gösterilmiş olduğunu...
Ve dün (nedamet getirmiş) benim özrüme ayrılan yerin onda biri kadar bir özürün o insanlara layık ve hak görülmediğini hiç unutmadan.
O yüzden, benim hatam ve özürüm üstüne, ‘sansürlü’ biçimde pek titizlenen ve bu ‘objektiflik mükallitliği’ni kendisinin akıl ve onurla temas içindeki geçmişine pek yakıştıramadığım Sefa Kaplan’dan...
‘Önemli olan, gazeteciliğin çifte kontrol ilkesini hiç unutmamaktı’ diye ders almaya da...
Ertuğrul Özkök’den, ‘Öfke ve kin üstüne’ öğütler dinlemeye de hiç ihtiyaç duymadan.
* * *
Öyle ya...
Ben hatamdan dolayı hepinizden özür diledim...
Pekiyi siz benim, patronajınızın dikte ettirdiği bir RTÜK yasası için yazıp durduklarımın işin asıl özü olduğunu gizlediğiniz için kimden özür dileyeceksiniz?
Bu konudaki her haberi, her açıklamayı gizlediğiniz için okurlarınızdan herhangi bir özür dileyebilecek misiniz?
Bu ülkede basın, iletişim ve ifade özgürlüğüne, kendi mesleğinize, halkın haber ve bilgi hakkına açık ve kaba bir ihanet olan bir yasa üstüne gazetelerinize bir kelime koyamadığınız için herhangi bir özeleştiriniz, bir nebze özürünüz olacak mı?
Diyelim ki ben ders aldım...
Siz hep kopya mı çekeceksiniz?
Hep ıslık mı çalacaksınız?
Hep torpil mi arayacaksınız?
* * *
Bunun, Özkök’ün dün kibarca ve anlayışlı bir edayla sokuşturmaya çalıştığı gibi ‘kin’le ilgisi yok.
Onun kinini bilemem; benim açımdan yok.
Bir kez körleşmiş olsam dahi, vicdanları körelmiş olanlara, halkı körleştirenlere karşı ise...
‘Öfke’... Evet, onunla ilgisi var.
Gazeteciyim diyenlerin, kendilerine, halka ve Türkiye’nin geleceğine ihanetlerine öfkeliyim ve hep öyle olacağım.
O gruptayken de öyle olmaya gayret ettim, burada da.
Bu kişisel değil, insani, mesleki ve toplumsal bir mücadeledir.
Yeri geldikçe, kilometre taşlarını açık açık aktarmayı da sürdüreceğim.
Birilerinin, karşı çıktıkları anlayışların, ilkesizliklerin aktörleriyle mücadele ederken, nasıl onlara dönüşüverdiklerini de.
Kurbanların nasıl cellat, mazlumların nasıl zalim olduklarını da.
* * *
Sayın okur;
Dediğim gibi, size özürüm hep baki.
Ondan utanmaya da devam, utanmazlarla mücadeleye de.
"DERİN KOALİSYON"
Mahçupyan Zaman'daki yazısında kendi açısından olaylara açıklık getirdi. Yapılan yayınları "Derin Koalisyon" olarak niteleyen Mahçupyan şunları yazdı:
Derin koalisyon
Önce şu Safire meselesinde bir temizlik yapalım: Meselenin temelinde galiba Uğur Akıncı’nın yazısını bu kez biraz özensiz sunması yatmakta. Birbirinden bağımsız birçok insan tarafından yanlış anlaşılması başka türlü izah edilemez. Ne var ki bu yanılgının nedeni Akıncı’nın aksi halde ciddiye alınmayacak olan yazısına ciddiyet atfetmek arzusu değil. Tam aksine ‘Turkish Torque’ adlı sitede şimdiye kadar yapılan haberlerin güvenilirliği insanların kolaycılığına neden olmuş gözüküyor. Bana gelince, ben zaten alıntının nereden olduğunu ve Safire’ın yazılarını hiçbir zaman okumadığımı yazımda belirtmiştim.
Önemli olan yapılan alıntıdaki değerlendirmenin doğruluğuydu. Bunları Safire gibi birinin söylemesi ilave bir hoşluk olurdu; ama Akıncı’nın yorumu RTÜK yasa taslağının kalbini deşifre eden ipuçları içermekteydi. Sonuçta Hürriyet gazetesi bu ‘atlamayı’ haber yaptı; ancak asıl atlamayı, yani söz konusu yasa taslağı ile ilgili kendi derin sessizliğini es geçti. Bu gazete ülkedeki en sıcak tartışmalardan birini, onlarca sivil toplum örgütü, siyasetçi ve RTÜK Başkanı dahil ilgililerin demeç verdiği bir konuyu günlerden beri bilinçli olarak ‘atlıyor’. Haberin kaynağından sınanması gerektiğini bilir gözükürken, bizzat haberin kendisini yok saymanın ne anlama geldiğini bilmez gözüküyor.
Bu tutum hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü kotarılmaya çalışılan RTÜK yasası, siyasi ve bürokratik yürütme ile merkez medya arasındaki derin koalisyonun yeni bir örneğini oluşturuyor. Taslağın iki ayağı var: Birincisi yürütmenin yerel ve özgür medya kurumları üzerinde tahakküm yaratmasını hedefliyor. Pratikte üyelerinin çoğunluğu hükümet tarafından seçilecek, denetimi Başbakanlık Denetleme Kurulu tarafından yapılacak bu üst kurulun verebileceği para cezalarının düzeyi, hedefin ne olduğunu gayet iyi gösteriyor. Olağanüstü çeşitlilikteki yerel medya organları ve internet sitelerinin İçişleri Bakanlığı tarafından ‘izlendiği’ despotik bir rejim arzulanıyor.
Diğer taraftan yasa taslağı merkez medyanın ve büyük sermayenin de önünü açarak; bu alandaki kuruluşların hem medya hem de diğer sanayi ve hizmet sektörlerinde tekelleşmelerini kolaylaştırıyor. Büyük medya sermayesinin devlet ihalelerine girebilmesinin, borsada işlem yapabilmesinin hikmeti bu. Buna paralel olarak müstakbel RTÜK yasası, getirilen cezaların bir demokles kılıcı gibi kullanılması sonucu, ülkedeki tüm bağımsız yayın odaklarının büyük sermayenin eline geçmesinin altyapısını hazırlıyor.
Kısacası bu yasa taslağı Türkiye’deki siyasi/bürokratik yürütme erki ile büyük medya sermayesinin, bizzat toplum aleyhine derin bir koalisyon içinde olduğunun açık kanıtı. Medya manipülasyonlarıyla gelen depolitizasyon ortamının, nasıl 28 Şubat sürecini beslediği; düpedüz haber sansürlerinin, nasıl yayın yönetmenleri marifetiyle ve magazinleşmeyle örtüldüğü artık herkesin malumu.
Bu açıdan RTÜK’ün tahakkümcü bir yönetim ve tekelleşme modelinin parçası olarak yeniden dizaynlanmak istenmesi, Türkiye’nin yönetici elitine hakim olan müdanaasızlığı ve cüreti bir kez daha sergilemiş oluyor. Burası bizzat medyanın, kendi içinde kurduğu ‘etik kurulların’ şemsiyesi altında etik değerleri hiçe sayıp, gazeteciliği iktisadi ve siyasi güce tahvil etmeye çalıştığı bir ülke... Burası totalitarizmi bir ‘ahlaki tercih’ olarak taşıyan ‘çağdaşların’ ülkesi...
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:31