Gündem
  • 13.5.2013 01:45

"Vatan için kendimizi parça parça etmekten hiç kaçınmadık"

     Grup Başkanı ve Üyeleri, Feriköy Surp Vartanants Ermeni Kilisesi Vakfı'nda Ermeni, Rum ve Musevi vatandaşlarla bir araya geldi.
     Toplantıda konuşan Azınlık Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas, sadece barış sürecine katkıda bulunmak istediklerini söyledi.
     Akil İnsanlar Heyeti üyelerine geldikleri için teşekkür eden Vingas, "Demokratikleşme ve ülke barışı adına toplumları bilgilendirmek ve aynı zamanda dinleme görevinde bulunmak için bir yola çıktınız. Bu gayretlerin temeli Kürt, Türk toplumlarının barışı, kaynaşması gibi görünse bile asıl temel bütün Türkiye'yi ve Türkiye'de yaşayan halkların demokratikleşmesi, paylaşması ve uzlaşması anlayışının temsilcisisiniz" diye konuştu.
     Vingas, Reyhanlı'daki bombalı saldırılarla ilgili üzüntülerini de dile getirdi.
     Grup Başkanı Deniz Ülke Arıboğan da toplumda kendini mağdur hisseden, daha önce kendini mağdur hissetmeyip şimdilerde mağdur hissetmeye başlayan, söyleyecek sözü olan ve geleceğe katkıda bulunmak isteyen her grupla her kişiyle buluşmak istediklerini ifade etti.
     Birbirinden farklı insanlar olarak bir araya geldiklerini belirten Arıboğan, ortak noktalarının, huzurun gelmesinin ne kadar önemli olduğuna ve silahların susması gerektiğine inanmaları olduğunu anlattı.
     Arıboğan, çok iyi bir envanter oluşturmaya devam ettiklerine dikkati çekerek, "Tüm Türkiye'nin envanterini tutmaya başladık. Farklı bölgelerde, farklı endişeler, isyanlar oluşmuş durumda. Vatanımızın, milletimizin bölünmez bütünlüğü hakikaten hepimizin çok kıymet verdiği bir şey. Ama vatanımızı bütün halinde tutabilmek için kendimizi parça parça etmekten hiç kaçınmamışız" değerlendirmesini yaptı.
    
     -"Barışı kurarken başka fay hatlarını hareketlendirmemeli"-
    
     Arıboğan, toplantıyı gayrimüslimlerin sözlerini duymak, fikirlerini dinlemek ve bunları siyaset mekanizmalarına aktarabilmek için bir fırsat olarak gördüklerini aktararak, şöyle konuştu:
     "Bir ülkedeki barışın ne kadar kırılgan olduğu, Reyhanlı'daki patlamalardan belli. Bunu sadece bomba yüklü iki araca bağlı olduğunu görebiliyorsunuz. Dünyanın en kuvvetli istihbarat kuvvetlerini kuruyorsunuz. Adam düdüklü tencerede bomba patlatıyor. Yani bir silah kullanmak, bir ülkenin huzurunu kaçırmak, bir ülkenin ekonomisini çökertmek, bir ülkenin siyasi yapısını darmadağın etmek, aslında anlık bir şey. 21. yüzyıl dünyada devletlerin savaşları olarak değil ama terör örgütleri eylemlerine çok aşina olabileceğimiz bir dönem geliyor. Bireylerin terör yapabilme kabiliyetleri var. Muhalif grupların terör imkanıyla seslerini duyurabilme ihtimali var. Bunlar, hayatımıza giderek daha çok girecek. Ortadoğu'da istikrarsızlık var. Türkiye kendi içerisinde barışı kurarken, başka fay hatlarını hareketlendirmemeli. Bunu da yapabilmenin bir yolu var. O da herkesin katkısıyla bir şeyler oluşturabilmek."
    
     -"İnsanlarımızı, tarihimizi, değerlerimizi kaybetmeyelim"-
    
     Grup Sekreteri Levent Korkut da bugüne kadar çok sayıda cemaat ve dernekle bir araya geldiklerini bildirdi.
     Korkut, şunları belirtti:
     "Kültürlerimizi kaybettik. Son yıllarda tarihimizi, sanatçılarımızı, kişilerimizi kaybettik. Son yıllarda zengin bir mirasın kalıntılarını iyi koruyamadık, tarihimizi kaybettik. Yeniden yazmaya çalışıyoruz. Kardeşliğimizi, birlikteliğimizi kaybettik. Çok önem verdiğimiz insanlarımızı kaybettik. Bugün burada Hrant Dink'i, Musa Anter'i, 40 bin kişiyi görmek isterdim. Bunlarla birlikte olmak isterdim."
    
     -"Demokrasiye ne kadar ihtiyacımız olduğunu fark ediyoruz"-
    
     Grup üyesi Hülya Koçyiğit ise toplumsal bir barışa ihtiyaç olduğunu dile getirdi.
     Reyhanlı'daki saldırıları şiddetle kınadığını kaydeden Koçyiğit, "Barış dediğimiz zaman daha demokratik bir alan ihtiyacı hissediyoruz. Demokrasiye ne kadar ihtiyacımız olduğunu fark ediyoruz. Daha demokratik barışın ve birlikteliğimizi yeniden inşa edeceğimiz günlerin özlemiyle selamlıyorum" ifadesini kullandı.
     Grup Üyesi Yücel Sayman da var olan sorunların bugüne kadar samimi bir şekilde konuşulmadığını savundu.
     Sayman, barışın ortak istek olduğunu belirterek, "Bu süreçte herkes konuşarak, ortak noktayı bulacak. En azından ortak payda da hiç kimseyi incitmeyecek şekilde olur. 'Gayrimüslim', 'azınlık' gibi sözcükleri ortadan kaldırırız. Kendimizin özgür yaşayacağı toplumu, temel fayda olarak alırız" dedi.
    
     -"Keşke, tek lisan konuşulsa ve sınırlar olmasa"-
    
     Grup Üyesi Orhan Gencebay da diyaloğunun insanla olduğunu vurguladı.
     Bir yıl önce şarkıcı Avraam Russo'nun Amerika'dan Türkiye'ye geldiğini hatırlatan Gencebay, şöyle devam etti:
     "Kendisi Orta Asya ve Rusya'da çok sevilen bir sanatçı. Geldi ve elimi öptü. Güzel Türkçesiyle bana 'Orhan Baba' dedi. Rosso, Antepli bir Ermeni babanın çocuğuydu. Baba, Lübnan'a göç etmişti ve orada Yahudi bir hanımefendi ile evlenmişti. Babası Türk Ermenisi idi, annesi bir Yahudi idi. Rosso, o iki harika insandan olan bir varlıktı, insandı. Evladım gibi sevdim. Hala da görüşüyoruz."
     Anadolu'da binlerce yıldır var olan insanların neler yaptığını bildiğini ve şu anda bu topraklarda o insanların torunlarının yaşadığına vurgu yapan Gencebay, onların yine vatanları olan Anadolu'da yaşayacaklarını söyledi.
     Gencebay, henüz bestelemediği bir şiiri bulunduğunu bildirerek, "Bu vatanın çatısı, yaşam kadar kutsaldır. Yaradanım yaratmış, dünya ana vatandır. Din, dil, cins ayırmam şu dünya gurbetinde. Bana 'Orhan' diyorlar. Asıl adım insandır" dizelerini okudu.
     Zaman zaman idealinin ne olduğunu sorduklarını da aktaran Gencebay, "Keşke, şu dünyada tek bir lisan konuşulsa ve sınırlar olmasa" dedi.
    
     -"Hürmet etme ve diyalog kurmaya ihtiyacımız var"-
    
     Grup Üyesi Mustafa Armağan ise ortak bir akıl oluşturmak için yola çıktıklarını anlattı.
     Türkiye'de genel bir barışa ihtiyaç olduğunu söyleyen Armağan, şunları belirtti:
     "Birbirimizi tanıma, hürmet etme ve diyalog kurmaya ihtiyacımız var. Bu alanda bir birliktelik sağlanırsa, yol açılırsa, diğer konuların da gündeme gelmesi söz konusu olacak. Dolayısıyla, cumhuriyetin kuruluş yıllarında devletin elinde toplanan haklar, imkanlar ve bir kısım monopoller topluma yavaş yavaş dönecek. Bu dönüş süreci biraz geçikti. Bu belki 1950'lerde gerçekleşmesi gerekirken bugüne kadar uzadı."
     "İslamcı" denilen Sultan 2. Abdülhamid'in Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılışına 1906'da izin verdiğini hatırlatan Armağan, "laik" denilen Türkiye Cumhuriyeti'nin Heybeliada Ruhban Okulu'nu kapattığına dikkati çekti.
     Toplantı katılımcıların görüşlerini bildirmesiyle sona erdi.
     Toplantının ardından Akil İnsanlar Heyeti'ne Harput, Mardin, Gökçeada'daki gayrimüslimler tarafından yapılan ceviz tatlısı, badem şekeri, badem kurabiye, kırmızı yumurta ve çeşitli kitaplar hediye edildi.
    
     Muhabir: Emrah Güney
     Yayıncı: İbrahim Uyar

 

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 15:23

İLGİLİ HABERLER