Gündem
  • 2.5.2005 11:56

YALÇIN KÜÇÜK: "KEMALİZM YIPRANDI"

İnsan Yalçın Küçük'ü merak ediyorum, kendi hayatınızı gizlemeyi seviyor musunuz?

Benim hayatım hep çelişkilerle dolu. İskenderun'da doğdum, çok varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Benim büyüdüğüm yerde iki konak vardı. Biri annemlerin, Sabuni Ailesi'nin konağı. Bir tanesi de babamların konağı. Sonra epey fakirledik.

Neden?

İflas etti babam. Bir Fransız olarak dünyaya geldim. Çünkü Fransız sömürgesiydi. Her sömürge insanı, her sömürge zengini misali babam da Fransız ahlakına ve terbiyesine özendi. Ve bizi öyle yetiştirdi. Evde birçok sözcük Fransızca söylenirdi. Bir tarafım köylü olmasına rağmen öyle konuşulurdu. Sonradan o birdenbire çöktü. Bendeki bazı formel yanlar birazcık Fransız sömürgesinde büyümüş olmakla ilgili. Öbür taraftan yine bir çelişki; bir tarafım köylü, ama anne tarafım şehirli. Halep'in Sabuni Ailesi'nden.

Sabuniler Sabetayist mi?

Sabuni, Sabuncu demektir. Halep'in çok geniş ailelerinden bir tanesi. Bizim bildiğimiz, benim şimdi çıkarttığım, anne tarafım Kafkasyalı; Çerkez-Gürcü. Zaten tipleri de öyle. Bir eniştemin İbrani olduğunu teşhis ettiğim zaman çok memnun oldum. Hemen açıkladım: Benim Sabetayistlere karşı hiçbir özel karşıtlığım olmadığını da gösteriyordu. Adı İzzet'ti. Çok kullanılan bir isim İbranilerde. Bir demirci ustasıydı ama 1950'li yıllarda evinde org vardı, ustalıktan daha çok akordeon çalardı ve atıcıydı. Soyadı Erozan'dı, Berin Nadi'nin kızlık soyadıyla aynı. Zaten Fenerbahçe kulübünün eski başkanlarından Agah Erozan da akrabasıydı.

Ailenizde bir Kaan, yani Kohen de var değil mi?

Kaan, benim sevgili oğlumun teyzelerinin çocuklarına koydukları isimlerden biri. Tabii bilim o kadar hoş bir şey ki, annemin babasının Teşkilat-ı Mahsusa'dan olduğunu teşhis ettiğimiz için, aile tarimiz de o, yaptıklarımız da o. Hep mücadeleci oldu. Türkiye'de nerede bir kurtuluş mücadelesi olduysa, bunu Teşkilat-ı Mahsusa başlatmıştır. Türk Solu'nun değerlendirmesiyle benim değerlendirmem çok ayrı. Ben yavaş yavaş Teşkilat-ı Mahsusa'nın da çok önemli ölçüde İbranilerden oluştuğunu düşünüyorum. Bu da bana bir hipotez veriyor.

Ailenizin siyasi görüşü neydi?

Hep CHP'li. Annemin dedesi İskenderun belediye başkanı. Benim dayım da uzun yıllar CHP İskenderun bölge başkanı.

Sosyalizmle ne zaman tanıştınız?

1950'li yıllarda üniversiteye girdiğimde bizim adımız üniversitede 'Komünistler'e çıkartıldı. Ailemiz henüz tamamen çökmemişti varlık açısından, ancak Hataylılarla Adanalıların, daha doğrusu Amik Ovası'yla Çukurovalılar'ın bir tutkusu vardı. Biz Kabataş Lisesi'ne giderdik. Hepimiz oradanız. Sakıp Sabancı da Kabataş Lisesi'nden. 1950'li yıllarda pamuk fiyatları çok değer kazandı. Türkiye'deki ilk modern zenginler Amik Ovası'ndan ve Çukurova'dan çıktı. Ve bunların hiçbiri de İstanbul'u bilmezlerdi. Tatil dedikleri zaman İskenderun'un çok güzel bir dağ yaylası olan Soğukoluk'a gelirlerdi.

Uğur Dündar'ın bastığı yer mi?

Ben o sırada Sultanahmet Cezaevi'nde yatıyordum, Uğur Dündar'ın o yaptıklarından utandım. Çünkü çok kötü bir programdı. Bizim Soğukoluk'ta o kadar çirkin fahişeler olmazdı. Çok pahalı fahişelerin olduğu bir yerdi.

Siz gider miydiniz?

Hayır, hayır. Ben bir defa maço konuşmalardan olağanüstü rahatsız olurum. Şu yaştayım, yanımda erkeksi konuşmalar olunca kızarırım. Yatılı okuldaydık, hafta sonları bütün arkadaşlarım genelev hikayeleri anlatırdı. Hiçbir zaman konuşmadım, hiçbir zaman dinlemedim.

Ama kadın sevmez bir adam değilsiniz?

Tabii değilim. Çocukluğumuz öyle geçti. Çok kumar oynardık. Çok kazanma ve çok kaybetme benim için bir spor haline geldi.

Devam etti mi kumar alışkanlığınız?

Hayır, üniversiteden sonra bitti. Birkaç defa İlhan Tekeli'nin yanına, üniversitedeyken gittim. Şimdi korkarım kumar oynamaktan. Ama pokerin dili benim sosyal hayatımda da var. Ne demek pokerin dili? Sık sık rest çekeceksin. Onun için anlattım bunu.

Kabataş'tayken siz, aileniz İskenderun'da mıydı?

Hep İskenderun'dalardı. Ortaokuldan sonra orayla bağım koptu. Üniversitede sadece Siyasal Bilgiler Fakültesi sınavlıydı ve birinci olarak girdim. 15 gün sonra üniversiteden kovuldum. Turan Feyzioğlu diye çok parlak bir aydın vardı. DP iktidarını 'Forum' dergisiyle sert bir şekilde eleştiriyordu. Türkiye'deki ilk büyük öğrenci eylemini biz o zaman başlattık, ben ele başı olarak üniversiteden kovuldum. Burada önemli nokta şu: Bize gelinceye kadar Türkiye'de Kemalizm yoktu. Böyle bir kavram yoktu. İki, İsyan'da çok açık söyledim, kaynaklar gösterdim, aydın kesim Kemal Paşa'yı sevmezdi, İsmet Paşa'yı severdi.

Sebebi?

Bir tane sosyolojik sebep bulabilirsiniz. Kemalist devrim yıpranmıştı. İkincisi, Kemal Paşa'nın özel yaşamıyla ilgili çok bize hoş gelmeyen anlatımlar vardı.

Özel hayatıyla ilgili iyi şeyler duymuyoruz, dediniz ya. Latife Hanım'ın mektuplarının açıklanmaması da böyle bir sebepten olabilir mi?

İsyan'ın ikinci cildinde Fahrettin Altay Paşa'nın piyasadaki anılarından bölümler koydum. Latife Hanım'ın anılarına onlar için gerek yok. Bunları Cahit Uçuk da uçuk uçuk yazdı. Bunları da kullandım. Benim değerlendirmem şudur: Büyük Kurtarıcı Osmanlı'ydı. Yaşamı da Osmanlı'ydı. Çankaya'da bir Osmanlı'ydı. Çankara Sofraları ile özel, gizli tarihte bunları işiterek büyütük. Ama buna rağmen benim kuşağım Kemalist oldu.

En büyük kurtarıcı Mustafa Kemal'dir

Mustafa Kemal'den Büyük Kurtarıcı diye bahsediyorsunuz ama çalışmalarınızda ona özel bir dokunulmazlık zırhı örmüşsünüz gibi.

Büyük Kurtarıcı sözü şu: Çok kurtarıcı var, o en büyüğü. Bu kadar basit. Bende önemli noktalardan bir tanesi de onurdur, zenginlik düşüncesi. Ben her şeyi, tarihimi de zenginleştirmeye çalışıyorum. Bana göre tek mezarlı Pantheon bizi yoksullaştırır. Ben çok mezarlı Pantheon yaptım. Mücadelenin sadece Kemal Paşa'yla başladığını söylemek bizi yoksullaştırır. İkincisi, görüyorsunuz kendimden o kadar eminim ki hiç kimse bana anti-Sabetayist diyemez. Çünkü Esat Paşa'nın en güzel resimlerini ben bastım. Gelibolu kahramanıdır Esat Paşa ve Bülbülderesi'nde (Sabetayist mezarlığı) yatar. Şimdi yepyeni bir teori çıktı. Liz Behmoras benden cesaret almış, Moiz Kohen'in hayatını yazmış. Bu kitabı okuduğunuz zaman 20. Yüzyıl'ın başında Türkiye'de ister İttihat ve Terakki'nin içinde, ister dışında, ister onlarla beraber ister onlara karşı 1906'yla 1926 arasındaki en önemli kavga Siyonistlerle benim Rezervist dediğim, bu kitapta Alliancist denilenlerdir. Moiz Kohen'in 9'uncu Siyonistler Kongresi'nde Osmanlı delegesi olarak konuşmasını yayımladım. 'Burası vaat edilmiş toprak' diyor. Bunlar Osmanlı ya da kurulacak devleti, adı olmasa da güçlü bir İbraniyeti olan devlet olarak söylüyor. Siyonistler ise ayrı bir devlet istiyor. Bu kendi içlerinde bir kavgadır.

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:00

İLGİLİ HABERLER