Medya
  • 29.4.2004 09:48

YENİ ŞAFAK YAZARINDAN İLGİNÇ YAZI: ÇOK ŞÜKÜR BU GÜNLERİ DE GÖRDÜK: 'PAŞA'LAR DA ELEŞTİRİLEBİLİRMİŞ...

KRONİK MEDYA/ YENİ ŞAFAK Son günlerde üç gazetede yer alan üç yazıdan küçük alıntılarla başlayalım (benzer başka yazılar da var, bu kadarla yetiniyoruz): Emin Çölaşan (Hürriyet, 25 Nisan): ''Ben Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ü aşırı derecede takdir ediyorum! O yumuşak, diplomat, uysal, sessiz kimliği ve kişiliği ile Tayyip Bey ve hükümetle ne güzel anlaştığını, her konuda nasıl bir uyum içerisinde olduğunu 'zevkle' izliyorum ve kendi kendime sık sık 'helal olsun paşama, bundan iyisi olamazdı' falan diyorum! (...) Aman nazar değmesin, bu ikili arasında bugüne kadar tanık olduğumuz tek fikir ve görüş ayrılığı, tuttukları takım konusunda ortaya çıktı. Bu kadarcık da olsun yani!'' Prof. Çetin Yetkin (Cumhuriyet, 28 Nisan): ''Söz Genelkurmay Başkanı Sn. Hilmi Özkök'ün basın toplantısından açılmışken Özkök'ün çok yanlış ve tehlikeli yönlere çekilebilecek 'Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ordusu olduğu' savına da değinmek isterim. (...) Anlaşılan Sn. Özkök, 1. Meclis ile bugünkü Meclis'i karıştırmış. TSK'nin bugünkü TBMM'de AKP çoğunluğunun ordusu anlamına çekilebilecek savlarda bulunmaktan Sn. Özkök'ün kaçınması gerekir.'' Kemal Yavuz (Akşam, 28 Nisan): ''(...) Pazartesi günü MGK toplantısının, son dönemlerin en kısa süren toplantı olması ve 'kişiliksiz' bildirisi bunu göstermiyor mu? Siz, başbakan olarak, Kıbrıs konusundaki 'Devlet Politikası'nı tespit ve tayin eden -üstelik altında imzanız da bulunan- MGK kararına, üç gün sonra 'Beni bağlamaz' diyebiliyorsanız, o kuruldan bizler, artık ne bekleyebiliriz ki?'' İÇERİKLERİ TARTIŞMIYORUZ... Gerek Çetin Yetkin'in gerekse de Kemal Yavuz'un yazıları, bize göre, bırakınız demokratik meşruiyeti, demokratik yasallık açısından bile tepeden tırnağa sorunlu yazılar... Çölaşan'ın yazısıyla ilgili olarak bu türden bir değerlendirme yapılamaz, çünkü o duygusal ve ironik yazmış... Her üç yazının da ''paşa'' odaklı olmaktan çok ''AK Parti'' odaklı olduğu da ortada... Yani, iktidarda mesela bir önceki hükümet olsaydı ne Emin Çölaşan Genelkurmay Başkanı'nın Başbakan'la arasının iyi olmasını dalgaya alacaktı; ne Çetin Yetkin TSK'nın 'TBMM'nin ordusu' olduğunun ilan edilmesinden gocunacaktı; ne de Kemal Yavuz MGK'nın 'istişari' bir organ olduğunu unutacaktı... Yani bütünüyle ''konjonktürel'' ve siyasi değerlendirmeler bunlar... Ama olsun... Dediğimiz gibi, içeriklere hiç takılmadan, ''konjonktürel'' olmalarına hiç takılmadan, hatta dil-üslup meselelerine de hiç takılmadan (bu son cümlede sadece Çölaşan'ın yazısına gönderme yapıyoruz), bu yazılarla ortaya çıkan yeni tabloyu, eski günlerle kıyasladığımızda biz son derece sağlıklı buluyoruz... ZEHİR ZEMBEREK DÖNEMİ... Basının, askerlerin siyaset alanına ilişkin çıkışlarını, sivil siyasetçilere ve kurumlara yönelik ''fırça''larını haberleştirme biçimi, Medyakronik döneminde bizi en fazla meşgul eden meselelerden biriydi... Daha sonra Bilgi Üniversitesi Yayınları'ndan çıkan ''Medyakronik: Hakiki örneklerle medya eleştirisi'' adlı kitabın ilk bölümünü de '''Hassas' sorunlar gazeteciliği'' adını verdiğimiz bu gazetecilik türüne ayırmışız. Bölümün girişinde bu ''tür''ü şöyle tanımlamışız: ''Normal bir ülkenin 'Medyakronik'inde düşünülemeyecek bir kategori. Türk medyasının her türlü otoriter eğilim karşısında içine düştüğü dizginlenemez coşku halinin yarattığı özel bir gazetecilik türü. Bu türde 'paşa'ların sözleri hep 'tokat gibi'dir, siviller de bu sözler karşısında 'mum gibi' olur genellikle...'' Sizi, kitabın bu bölümünün içinde biraz dolaştırmak, medyamızın bir dönem nelere ''imza atabilmiş'' olduğunu göstermek isterdik ama yerimiz çok dar... Gene de tadımlık kabilinden bir şeyler hatırlayalım... Şimdi dönüp bakınca nedenini çıkarmak zor görünüyor, ama 2000 yılının ekim ayında Medyakronik'te bu ''tür''de malzeme bulmakta hiç zorlanmamışız.... Perde, Kültür Bakanı Erkan Mumcu'nun İstanbul Üniversitesi'nin açılışında yaptığı konuşmayla açılmış... Daha doğrusu Mumcu, Rektör Alemdaroğlu'nun ''Dünyada hiçbir demokratik rejim, varlığını tehdit eden ve yıkmak isteyen düşünce ve eylemlere özgürlük tanımaz'' sözlerine karşılık bir şeyler söylemiş... Şöyle: ''Üniversite duyarlılığı, söz gelimi TSK duyarlılığı ile birebir aynı olamaz... Üniversite Atatürk ilke ve inkılaplarına inanmalı ancak abartılı duyarlılık bizi taassuba ve bağnazlığa götürür...'' (Geçerken söyleyelim, konuşmadaki ''söz gelimi'' kelimeleri, sanki 'laik basın'ın bütün gazeteleri aynı yazıişleri tarafından çıkarılıyormuş gibi cımbızlanmıştı... O zamanlar ''refleks''lerde esaslı bir standartlaşma vardı yani...) KOMUTAN 'MUMCU', BAKAN 'MUM' Genelkurmay Başkanlığı aynı gün yazılı bir açıklama yaparak Mumcu'ya cevap verdi. Açıklamada ''talihsiz beyan'' deniyordu. Hürriyet ''TALİHSİZ SÖZLERE ASKER TEPKİSİ'' başlığıyla bu iki kelimeye gizli bir gönderme yapmış, tırnak kullanma ihtiyacını dahi duymamıştı... Yani Hürriyet'e göre de ''talihsiz''di bu sözler... Ama başrolde Star vardı. Star 4 Ekim'de sürmanşetten ''MUMA ÇEVİRDİ'' manşetiyle verdi haberi. Yanda, Orgeneral Kıvrıkoğlu'nun bir fotoğrafı vardı, yani Mumcu'yu ''Muma çeviren'' oydu. Peki Muma çevrilen? Bunun cevabını da gazetenin ''Asker selamı 17'de'' anonsuyla bizi gönderdiği devam bölümünde alıyorduk: ''MUM GİBİ OLDU...'' Tabii yanda da Erkan Mumcu'nun fotoğrafı... Bundan iki gün sonra bu kez Harp Akademileri açıldı ve akademi komutanı Nahit Şenoğul'un konuşması geldi... Şenoğul, konuşmasının ''ifade özgürlüğü'' bölümünde aynen şöyle demişti: ''Bazı kesimler silahla, sopayla terör yapılmadıktan sonra, ülkede her şey tartışılsın, ne var bunda, diyor. Oysa ki coğrafyamız 'ne var bunda' demiyor.'' Komutanın tavrı gayet açıktı... En klasiğinden ifade özgürlüğü tanımlarına bile uzak olduğunu, lafını hiç eğip bükmeden ortaya koyuyordu... Bir asker için belki anlaşılabilir bir çıkıştı, ama basınımız bakın nasıl yansıttı bu konuşmayı: Hürriyet, ''Komutan zehir zemberek bir konuşma yaptı'' diyordu. Milliyet de ''Komutandan sert çıkış''ı tercih etmişti... Milliyet, üşenmemiş, dört milletvekilinden konuşma ile görüş toplayıp ''Org. Şenoğul'a Meclis'ten destek'' başlığıyla haberleştirmişti... Ama zirvede gene Star vardı. Star ''AVRUPA AVRUPA DUY SESİMİZİ'' başlığıyla vermişti haberi... Star'a göre, komutan, ''Bizi bir tercihe zorlarsanız, kuşkusuz tercihimiz bölünmez bütünlüğümüz olur. Bu tercih, en asil demokrasi mücadelesidir'' sözleriyle ''Avrupa''ya seslenmişti... İşte böyleydi işler bir zamanlar... Şimdi askerlerden, eskiden duymaya alışık olmadığımız sesler geliyor ve bundan rahatsız olan birileri de ''paşa''ları kıyasıya eleştiriyor ya da ''ironik'' takılıyor... Sonuçta bir dil, bir üslup kırılıyor... İyi oluyor, biz hiç şikâyetçi değiliz... (A.G.) -------------------------------------------------------------------------------- En 'bakımlı' grup kimde? Önceki gün ''medya siteleri''nin hemen hepsinin yer verdiği bir haberdi... Acaba ''Doğan Grubu''nda ''en bakımlılar'' kimlerdi? Enteresan bir merak ve haber doğrusu... Haber grubun ''iç dağıtım dergisi'' olan ''DMMAGAZİN''de yayımlanmış. Önce ''Hürriyet'in kadın kuaförü Metin Delice''nin sıralamasına yer verilmiş; Hürriyet'in en bakımlı kadınları kimler? Sonra ''Hürriyet'in erkek kuaförü Muammer Arkın'ın listesi'' aktarılıyor; Hürriyet'in en bakımlı erkekleri kimler? Hürriyet'in berberlerinin açıklamasını Milliyet'in berberlerinin (kadın ve erkek) listeleri takip ediyor. (Bu arada önemli bir bilgi: Milliyet'te Güneri Cıvaoğlu birinci sırada yer alıyor!) Daha sonra liste hazırlama sırası ''Kanal d-CNN Türk''ün erkek ve kadın berberlerinde... Hoş bir haber doğrusu; açıkça görüyoruz ki söz konusu gazetelerin her biri adeta birer ''güzellik enstitüsü''. Gazeteciler ''daha bakımlı'' olmak için birbirleriyle yarışıyorlar... Berber haberlerinin ardından Hürriyet ile igili enteresan bir haber daha: ''Hürriyet'te Arjantin Günü''. Yani: ''Hürriyet yönetimi, bugün çalışanlarına güzel bir sürpriz yaptı. İkitelli'deki merkez binada çalışan gazeteciler, yemekhaneye indiklerinde menüde Arjantin mutfağından, şarap soslu et yemeği, 'Matambre Cariolli' olduğunu gördü... Ancak sürpriz bununla da bitmedi... Yönetim, üç sanatçıyı yemekhaneye getirerek 'canlı' müzik yaptırdı. Çalışanlar yemeklerini yerken, müzisyenler ise, masaları tek tek dolaşarak Hürriyet yemekhanesinde Latin Amerika rüzgârı estirdi.''(!) Ohh beee, ne güzel gazetecilik hayatı bu böyle!.. Önce gazetenin berberine git ''bakımlı'' ol, sonra da yemekhaneye inerek ''Matambre Coriolli'' atıştırıp kulaklarını Latin Amerika rüzgârı ile temizle, daha sonra da klavyenin başına geçip ülke ve dünya meselelerini gözden geçirmeye başla! Madem ki ülkemizde gazetecilik artık bu şartlar altında sürdürülmeye başlandı, o halde biz de buradan bizim patronlara seslenelim: Biz de isteriz! Bizim gazetemizde de berber (kadın-erkek) istihdam edilsin, bizim yemekhanemizde de ''canlı müzik'' eşliğinde ''günler'' tertip edilsin... ''Arjantin Günü'' mü olur, ''Türkmenistan Günü'' mü olur, artık orası size kalmış... (K.B.) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:06

İLGİLİ HABERLER