
YENİ ŞAFAK'IN 'KRONİK MEDYA'SINA ÇOK SERT ELEŞTİRİ!..
SERDAR TURGUT'UN AKŞAM'DAKİ YAZISI:
Uğur Dündar'ın haberciliğini bilen bilir
Yeni Şafak gazetesinin 'Kronik Medya' başlığı altında medya eleştirisi görünümü altında oraya buraya saldıran bir sayfası var. Arada bir gerçekten bilimsel eleştiri de yapmayı başaran bu sayfadaki üslup, sayfadaki yazıları yazmaktan sorumlu iki kişinin birçok gazete ve gazeteciyle kişisel nedenlerle hesaplaşma ihtiyaçları bulunmasından kaynaklanıyor. Bu iki kişinin kişisel ve siyasi nedenlerden dolayı hoşlanmadıkları gazetelerin başında ise Hürrriyet gazetesi geliyor ve her fırsatta bu gazeteye saldırmak için fırsat bekliyorlar, fırsat bulamasalar da kendilerini zorlayarak bu fırsatı yaratıyorlar.
Bunun son örneğini dün verdiler, yıllardır yaptığı habercilik ve dürüstlüğüyle halkın kalbinde özel bir yer tutmuş olan Uğur Dündar'ı sözde eleştirmişler. Önceki günkü Hürriyet gazetesinde üniversite amfisinde esrar içen öğrenci ile ilgili haber vardı, acar eleştirmen hemen bu konunun üzerine atlamış, bazı imalarda bulunuyor ama ne demek istediğini de net anlatamıyor. Bu beceriksizlik nedeniyle yazısı aynı zamanda da çok kötü olmuş. Amacı, eleştiri yaparak ilkesel sonuçlara varmak olmadığından, esas amaç Uğur Dündar'ı ve Hürriyet'i karalamak olduğundan yazı da karışık, şaşkın bir kafanın elinden çıkmış gibiydi. Örneğin yazı şöyle bir cümleyle sona eriyordu; 'Yani bir bakıma haberi yapanın asıl derdi kendisini haber yapmak'. Bu ülkede her gazetecinin seveni olduğu kadar nefret edeni de vardır. Şimdi elinizi kalbinize koyun da söyleyin; nefret edenlere bile sorsanız bu memlekette Uğur Dündar'ın hala daha kendisini tanıtmaya ihtiyacı olduğunu düşünen olabilir mi? Uğur Dündar uzun yıllar süren çabalaması sonucunda memlekette, yaşamımızda bizi en çok alakadar eden ve hayatımızı olumsuz etkileyen sorunların temeline inmiş, bunların çözülmesine önayak olmuştur.
Bir anımı anlatayım. Turgut Özal döneminde Zonguldak'ta büyük bir işçi direnişi vardı. O günlerde çalıştığımız Hürriyet gazetesi yönetimi, işçilerle dayanışmasını göstermek için gündelik yazı işleri toplantımızı Zonguldak'ta yapmak kararı aldı. Şehre varmak için yola çıktığımız arabada Ertuğrul Özkök, Emin Çölaşan ve ben vardık. Zonguldak'ın girişinde işçiler barikat kurmuşlardı, kimseyi şehre almıyorlardı. Bizler gazeteciyiz filan dedik ama fayda etmedi, geri döndüreceklerdi bizi ta ki Emin Çölaşan'ı görünceye kadar, birden yolu açtılar onu görünce ve arabanın kapısını açıp Çölaşan'ı omuzlara aldılar. Kalabalık birden büyüdü, ileriden bir başka kişinin daha omuzlarda taşınarak bizim tarafa doğru gelmekte olduğunu gördük. İşçiler bir de Uğur Dündar'ı omuzlara almışlardı. Açıkça söyleyeyim ortaya samimi şekilde koyulan bu sevgi selini bayağı da kıskanmıştım.
İşte Uğur Dündar halkın sevgisini bu şekilde kazanmış ve bunu da hak etmiş bir insandır. Meslek yaşamında hemen her ülke sorununun üzerine korkmadan gitmiş, kendi canını bile tehlikeye atmış ve sevgili Güneri Cıvaoğlu bir gün ona 'Uğur kızdırmayacağın dört kişiyi de bir yana koy, onlarla ilgili kötü bir şey duysan dahi yazma da, sonuçta hiç olmazsa cenazeni taşıyacak dört adam kalsın bu dünyada' dedirtecek kadar mesleğini yaparken gerekeni söylemekten ve sorumluları karşısına almaktan çekinmeyen bir tavır sergilemiştir Uğur Dündar.
Önceki gün Hürriyet gazetesinde yayınlanan haberi de bu ülkenin gençliğini veba gibi vuran uyuşturucu bağımlılığı meselesini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyordu. Bu haberin değerini her anne ve baba iyi bilir. Benim gibi çok da genç olmayan bir yaşta baba olan Uğur Dündar, ben eminim ki bu haberini yazarken bir babanın korkularıyla ve sorumluluğuyla hareket etmiştir. Bu haber üzerine bile tartışma açmak isteyenler boşuna uğraşıyorlar, haber amacına ulaşmış, mesaj alınmış ve bir toplumsal yaramız daha gözler önüne serilmiştir. Aslında alkışlanması gereken haberi illa da eleştireceğiz diyerek yola çıkıp yarım sayfayı doldurmak da bir başarıdır. Bir hiçle sayfa dolduran yazarı tebrik ederken, Uğur Dündar'a da her zaman hak ettiği mesleki saygıyı da buradan gönderiyorum.
KRONİK MEDYA NE YAZMIŞTI?
Hürriyet gazetesi 16 Mayıs tarihli sayısında yine büyük bir "Özel" haberle büyüklüğünü gösterdi... Hem de -dünyada bir gün öncesinde manşetlik başka bir olay yaşanmamış gibi- Uğur Dündar imzalı bu habere ana sayfasının manşetini açarak. Haberi, üniversite amfisinde esrar içen bir erkek ve bir kız öğrencinin fotoğrafı süslüyor. Ama belli ki, İrem Okan'ı teşhir, "E."yi ise "dumanaltı" etmek isteyen bir haberdir bu...
Bir Uğur Dündar haberinin nasıl bir şey olduğunu uzun uzayıda açıklamaya gerek yok herhalde.. Tabii ki en başta, bu haberciliğin omurgasını oluşturan "gıda terörü" meselesi... Biliyorsunuz, yirmi yıldır bitmeyen ve anlaşıldığı kadarıyla hiç mi hiç de etkisi olmayan bir dosya bu. Sucuk-sosis ya da peynir imalathaneleri basılacak, fırınlar denetlenecek, ekrana taşınan her türden haşarat görüntülerinin eşliğinde halkın sağlığı ile oynayan gözünü para hırsı bürümüş bir takım adamlar ifşa edilecek... "Uzat ellerini", "Aç bakalım şu kutuyu", "Bu kokmuş peynirleri piyasaya sürmekle nasıl bir kötülük yaptığınızı bilmiyor musunuz?", vesaire vesaire...
Evet artık iyice anlaşıldı ki, yirmi yıldır ekrana gelen Dündar'ın bu programları hiçbir işe yaramıyor. Hatta, bazı kimselerin artık gülümseyerek söyledikleri gibi, bu programların varlığı sanki baskın yapılan imalathenelerin sayısının artmasına bile neden oluyor!
Çünkü bu programların birer "program" olmaktan ötede anlamları yok; "basılan" imalathaneleri üç ay sonra yine basabilir ve yeni programı yine aynı mekanda çekebilirsiniz. Çünkü asıl olarak Uğur Dündar'ın elinden çıkan, merkeze "Uğur Dündar"ı koyan bu programların sözü edilen "gıda terörü"nün kim tarafından, nasıl ve hangi yaptırımların uygulamaya konmasıyla ortadan kalkabileceğine ilişkin hiçbir fikri ve önerisi filan yok... Ekrana gelen görüntüler hep aynı: Pislikten geçilmeyen imalathaneler ve bu manzaralarla kontras oluştursun diyerek sanki özellikle son derece şık ve bakımlı bir şekilde karşımıza gelen program yapımcısı ve sunucusu Uğur Dündar bir arada! (Yeri geldiği için hatırladık: Uğur Dündar'ın bu eskimeyen programlarına CNN Türk gibi ilgileri herkesin malumu olan bir televizyon kanalında yer açılmasının nedenleri nedir acaba?)
BU KEZ UYUŞTURUCU SORUNU...
Söylemiştik, Dündar'ın programlarının "omurgası"nı "gıda terörü" dosyaları oluşturuyor. Dündar arada bir başka konulara da giriyor. Sırasında bir dolandırıcılık ya da bir arazi-arsa yolsuzluğu, sırasında da 16 mayıs tarihli Hürriyet'in manşetinde karşımıza çıktığı gibi ülkenin uyuşturucu sorunu.... İsterseniz lafı daha fazla uzatmadan şimdi de bu taze habere geçelim.
Uğur Dündar imzalı haber (içeride haberin Ertuğrul Erbaş adlı bir ortağı daha olduğu anlaşılıyor ama nedense baş sayfada bu isme yer verilmemiş) Hürriyet'in manşetine şu biçimde kurulmuş: "Amfide esrar partisi". Yani: "Yer İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi amfisi. Tarih: 20 Nisan 2005 Çarşamba, saat 14.50. Biri kız, öteki erkek iki öğrenci güpegündüz esrar içiyor."
Gerçekten baş sayfanın göbeğine yerleştirilen fotoğraftan da anlaşılan o ki, biri kız öteki erkek iki öğrenci ellerindeki pet şişeden esrar çekiyor... Ancak yaklaşık bir ay önce çekildiği söylenen fotoğrafın tanıklık ettiği olayın ayrıntılarına ilişkin bilgilerde bir tuhaflık var. Haberde önce bu fotoğrafın bir cep telefonu ile çekildiği ve narkotik şube dedektiflerine yollandığı şeklinde okurların aklının ermeyeceği bir bilgi yer alıyor. Hemen sonra da şu bilgiler: "Fotoğraftaki iki öğrenci pet şişe içinde esrar çekiyordu. Polis fotoğraftaki kızın Sanat Tarihi öğrencisi İrem Okan olduğunu belirledi. Öteki ise Edebiyat öğrencisi E. idi. Amfi dumanaltı olduğu için fotoğraf bile pusluydu. İki öğrencinin aynı zamanda okulda uyuşturucu sattıkları belirlendi. Polis müşteri gibi Okan'dan esrar alırken suçüstü yapıldı. İrem Okan cezaevine konuldu, erkek arkadaşı ise aranıyor."
NASIL 'DUMAN'SA?
Uğur Dündar'ın "büyük haberci" olduğu kesin ama size göre de bu haberde bazı unsurlar "dumanaltı" olmuş gibi durmuyor mu? Bizce duruyor. Bir kere adı sanı apaçık aktarılan genç kızın yanında bulunan ve arkadaşına "pet şişe" servisi yapan genç erkeğin adı niçin sadece "E."den ibaret? Fotoğrafta İrem Okan, sokakta karşılaşsanız seçilecek derecede net bir görüntü vermişken, "pet şişe"yi tutan "E." adlı gencin görüntüsü niçin "dumanaltı"? Bakmayın siz gazetenin "Amfi dumanaltı olduğu için fotoğraf bile pusluydu" demesine; bu nasıl bir "pus" ki, genç erkeği tamamen içine alıp İrem Okan'a ulaşınca nasılsa aniden dağılıveriyor!
Anlaşılan o ki, önümüzde İrem Okan'ı teşhir, "E."yi ise "dumanaltı" etmek isteyen bir haber durmaktadır...
Şimdi de gelelim işin bambaşka -ama en önemli- cephesine: 70 milyonluk ülkenin ve 12 milyonluk İstanbul'un en büyük gazetesine böyle bir manşet yakışıyor mu? Gazeteciler de başta olmak üzere hemen herkes iyi biliyor ki bu ülkede ve bu şehirde -gazetenin haberin içine yerleştirdiği bir çerçeve yazıda açıkladığı gibi- "esrar" kullanan kim bilir kaç bin kişi var... Tamam keşke kullanmasalar ama bu böyle... 70 milyonluk bir ülke ya da 12 milyonluk bir şehirden söz ediyorsanız, bu ülke ya da şehirde de -dünyanın benzer her yerinde olduğu gibi- bu türden alışkanlığı olan insanlardan çok var. Dolayısıyla bir gazetenin bir "Uğur Dündar haberi" ile eline nasıl, hangi koşullarla yayınlanmak üzere tutuşturulduğu bilinmeyen böyle bir fotoğrafla ülkede uyuşturucuya karşı mücadele bayrağı açmaya çalışması yersiz, hatta komik bir durum değil mi? Görüyorsunuz; gazetenin manşetine tırmanan bu haberin de -aslında- toplumda gözlenen önemli bir soruna işaret etmek, bu sorunla mücadele yönünde bir katkı sağlamak gibi bir derdi yok. Mühim olan bir kez daha bir "Uğur Dündar haberi" patlatmaktan ibaret, hepsi bu. Yani bir bakıma, haberi yapanın asıl derdi kendisini haber yapmak... (K.B.)
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:07