Medya
  • 17.9.2007 14:28

ZAMAN GAZETESİNDEN TUNCAY ÖZKAN'A ÇAĞRI: PARTİ KUR...

İŞTE ZAMAN GAZETESİNİN HABERİ:

Sayı saymasını öğrenemeyen bir demagoga çağrı: Gerçeğe dön, partini kur!

Cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle başlayan süreçte sanal siyasi gerginlik için yoğun çaba sarf eden çevreler, 22 Temmuz seçimlerinde Türk siyasi tarihinde eşine az rastlanır bir yenilgiye uğradı.

Her türlü kriz girişimine, millet iradesi en iyi cevabı sandıkta verdi. Kriz çıkarma sürecinde bu kesimlerin öncülüğünü yapan bir ismin gerçek yüzünü Tuday's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, bir kez daha gözler önüne serdi.

Keneş, bu ismin ilk olarak, siyaseten eriyip bugünlerde sade bir milletvekilliği ile yetinmek zorunda kalan Mesut Yılmaz'ın türlü ayak oyunlarıyla Hükümet başı ya da ortağı kalmayı başardığı dönemde 'medya maşası' olarak ün kazandığını yazdı.

Krizi tellalı bu şahsın, sıradan bir polis-adliye muhabiriyken hızla yükseldiğini, o hızla ülkenin en önemli televizyonlarından Kanal D'nin yayın yönetmenliğini üstlendiğini anlatan Keneş,

"Bu yükselişin ne tesadüf ki sivil olan ne varsa baskı altına alındığı, siyasal partilerin kapılarına kilit vurulduğu, kişiler kadar şirket ve derneklerin de fişlenerek kara listelerin oluşturulduğu, sırf yaşam tarzı tercihlerinden dolayı yüz binlerce insanın eğitim hakları başta olmak üzere en temel insan haklarından mahrum bırakıldığı, toplumun muhafazakar kesimlerinin insanlık dışı bir ayrımcılığa maruz kaldığı karanlık 28 Şubat sürecine" denk geldiğini aktardı.

Keneş yazısını şöyle sürdürdü:

"1997 yılı Şubat'ında başlayan ve litaratüre post-modern darbe olarak geçen dönemde, varlığını generallere ve sivil uzantılarına endorse ederek yıldızı dönemin cilalı postalları gibi parlayan bir medya silahşörü olarak hayli nam yapmıştı kendileri. Bu silahşörü elbette sadece anti-demokratik rejim peşindeki generaller ve halka ihanet ederek onlara çanak tutan bir avuç siyasetçi kullanmakla kalmayacaktı. Parasını verdiğine göre patronu da kullanacaktı. Bu silahşöre düşen ise patronunun çıkarlarını korumak için başında bulunduğu televizyondan rakip gruplardan kah birine, kah ötekine savaş açmak, karalama kampanyaları başlatmak olacaktı.

Parasını ödeyenle devrin muktedirleri arasında ilişkileri kolaylaştırdıkça prim yaptı, prim yaptıkça da rakip grupları transfer için peşine taktı. Neticede Kanal D'li yıllarında sıkça vurduğu Akşam grubunun başına geçti. Buradan eski yuvasına ve patronuna ne kadar saldırdı şimdi hatırlamıyorum.

Gazeteci kimliğini aşan karanlık ilişkilerini geliştirdikçe ve bu ilişkilerinin dayattıklarını harfiyen yerine getirdikçe o devirde bir psikolojik harp aracına dönen medyada yükseldi. Yükselmekle de kalmadı. Türkiye şartlarında bir medya profesyonelinin asla ulaşamayacağı bir servete de kavuştu. Anlaşılan, gazeteciliği kara çevirmeyi iyi becermişti. Kendisine gösterilen her türlü hedefe yönelik sert saldırılarının karşılığını yeterince almıştı. Neticede 17 milyon dolarlık bir servete sahip olduğu bağımsız medya tarafından aylarca tartışıldı. İşin kötüsü, herkese ahlak dersi vermesine rağmen bu paranın kaynağını bir türlü açıklayamadı.

Bu servetle neler yapılmazdı ki? O da en iyi bildiği şeyi yaptı. Bir televizyon kurdu. Televizyonculuk ya da habercilik yapmak için değil tabii. Parasını verenin düdüğünü öttürmek için. Ne yazık ki, ülkeyi tarihinin en büyük krizine soktuğundan Mesut Yılmaz artık siyaset sahnesinden silinmişti. Ne yapsın çaresiz CHP'ye ve demokrasiyi bu ülkeye hep fazla gören emekli generallere yanaştı. Zaten bu emeklilerle 28 Şubat döneminden yakın ilişkilere sahipti. Eksta bir ilişki geliştirmek için çaba harcamaya da ihtiyacı yoktu.

"Bağımsız" olduğunu söyeleyip durduğu kanalını CHP'ye alenen peşkeş çekmekte bir sakınca görmedi. Bu hizmetinin karşılığında milyonlarca dolar aldığı ancak aylar sonra maliye incelemeleriyle ortaya çıkacaktı. Ne de olsa o, partiler yasasında yasak olmasına rağmen CHP'den milyonlarca doları hesabına aktarmayı becerecek kadar zeki ve ahlaklıydı. Karanlık ilişkileri geliştikçe semiren, reklam vermeyen şirketleri tehdit ettikçe geliri artan kanalını kısa sürede faşistlerin, neo-nationalistlerin ana güzergahı haline getirdi. Ama O elbette medya patronluğu ve milyonlarca dolarla yetinecek adam değildi! Tıpkı Hitler gibi kendisinden bir halk kahramanı yaratmalıydı? Hem bu yolda kullanılabilecek ne varsa mübah değil miydi onun için?"

Kriz tellalı bu kişinin yeni dönemde hedef olarak, toplumun büyük bir kesimince Cumhuriyet tarihinin en başarılı hükümeti olarak gösterilen AK Parti'yi seçtiğini belirten Keneş, yazısında devamla şunlara yer verdi:

"Hükümet aleyhine yırtılırcasına yayınlar yaptı. Ne vatanı sattıkları kaldı, ne şeriatçılıkları, ne de AB ve ABD'ye uşaklıkları... Hızını alamadı darbeci generallerle elele vatan kurtarmaya soyundu. Cumhuriyet mitinglerininin ana medya organı oldu. Meydanlara kalabalıklar toplandıkça coştu, coştukça kendisini kaybetti. Kah rejimi kurtarmaya soyundu, kah yeni rejim kurmaya. Kah oruduyu provoke etmeye kalkıştı, kah yeni bir ordu kurmaya (Provokasyonlarına Genelkurmay'dan beklediği nitelikte cevap alamayınca "Bu millet gerekirse yeni bir ordu kurar" sözünün müellifidir kendisi).

Çankaya'ya barikatlar kuracaktı. Kısa dönemli de olsa başardı. Sonra, sanal barikatı halk iradesiyle yerle bir oldu. Mitingler de coşkuyla amigoluk yaptığı dönemlerde sıkça kullandığı slogan hep "Kaç kişiyiz saysana!" oldu. Halk bunların kaç kişi olduklarını 22 Temmuz'da açık seçik ortaya koydu. Tabii ki, büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Önce halka küstü, onları aşağıladı. Ama yılmadı. Daha halkın öğrettiği sayı sayma dersinin sedası dinmeden yeniden ucuz kahramanlıklara soyundu. Karar vermişti bir kere, çevresindeki bütün problemlere rağmen tarihinin en büyük ve kesintisiz gelişimini, en rahat dönemini yaşayan Türkiye'yi ne pahasına olursa olsun kurtaracaktı. Büyük kahraman olacaktı.

Yalnız hırsı gözlerini kör etmiş olmalıydı. Demokrasilerde bu işler böyle yürümezdi. Madem ki Türkiye'ye sahip çıkmak, onu kurtarmak istiyordu yapması gereken tek şey bir siyasi parti kurmaktı. Bunu bir türlü anlamak istemedi. Belki de boyunun ölçüsünün ortaya çıkmasından çekindi. Onun yerine farklı gerekçelerle meydanlara toplanan on binleri kendi hayranı kabul etti, sanal alemde kelle saymayı maharet addetti.

Ey sanal dünyanın sanal kahramanı! Halkı gerçeklere çağırıyorsun. Önce sen gerçeğe dön. Sanal kozandan çık, gerçek sahaya in. Sanal abaküslerle oynaşmayı bırak. Halkın karşısına çık. Çık ki, kahramanlığına soyunduğun bu halk, seni ve senin tuhaf zihniyetindeki ağababalarını destekleyenlerin kaç kişi olduğunu bir daha ve bir daha anlatsın sana.

Gerçekten ve yeniden saymaya var mısın!"

 

 

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 16:22

İLGİLİ HABERLER