Gündem
  • 2.9.2002 11:14

KUTAN:MEMUREYE BAŞÖRTÜSÜ İZNİ VERECEĞİZ

KAYNAK : Haber Vitrini Neşe Düzel NEDEN? Recai Kutan Necmettin Erbakan, Saadet Partisi'ni desteklemek için yeniden siyasi arenaya çıktı. Ancak Erbakan'ın dönüşü bile kamuoyu anketlerinde Saadet Partisi'ne barajı geçme imkânını sağlayacak bir oy artışını henüz getirmedi. Gerçi Saadet Partisi Başkanı Recai Kutan, partinin kendi yaptırdığı anketlerde oy oranının yüzde 11.5'e çıktığını söylüyor ama... Saadet Partisi siyasetin gündemine bir süredir oylarındaki gerilemeyle ve seçim ittifakı için diğer partilerle yaptığı görüşmelerle oturdu. HADEP ile seçimlerde işbirliği görüşmeleri yapan SP milletvekillerinin Cem Uzan'la da görüşmesi, bu arada SP'nin de seçimleri erteletme çabalarının içinde olduğunun söylenmesi, geçen nisan ayında hükümeti düşürmek için verdiği gensorunun diğer partilerce tekrar gündeme getirilmesi son günlerde Saadet'le ilgili medyadaki haberleri daha da artırdı. Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan'a seçimlerde ittifak yapıp yapmayacaklarını, Erbakan'ın siyaset sahnesine çıkmasının partiye ne kazandıracağını, SP'nin siyasete, ekonomiye, AKP'ye ve Tayyip Erdoğan'a bakışını sorduk. Aynı kökten gelen iki partiden biri olan Saadet'in oyları böyle gerilerken, diğer parti AKP'nin oylarının ise niye ileriye gittiğini konuştuk. İttifak, Kemal Derviş'in bu konudaki çalışmalarıyla siyasette yükselen değer oldu. Siz ittifak çalışmalarını sürdürüyor musunuz? Bizim de çeşitli partilerle milletvekilleri seviyesinde gayriresmi temaslarımız, müzakerelerimiz oldu. Büyük Birlik Partisi ve Tuğrul Türkeş'le ve HADEP'ten gelenlerle temaslarımız oldu. Ancak bunlardan hiçbiri yetkili kurullarımız ve benim seviyeme kadar gelmedi. Son olarak Başkanlık Divanı'nda bu meseleyi müzakere ettik ve seçimlerde hiçbir partiyle işbirliği yapmama, seçimlere tek başına girme kararını aldık. Biz, milletvekili düzeyinde gayriresmi de olsa işbirliği görüşmelerine son veriyoruz artık. HADEP'le görüşmeleriniz sürerken HADEP'in bulunduğu ucun tam karşısındaki uçta yer alan Cem Uzan'la da görüştüğünüzü yazdı gazeteler. Cem Uzan'la partiniz arasında görüşmeler oldu mu? Hayır. Ancak bazı arkadaşlarımızın, özellikle Star gazetesi ve televizyonu sebebiyle babaları Kemal Uzan'la zaman zaman temasları oluyor. Kemal Uzan, Cem Uzan'ın parti çalışmaları içinde ne kadar var bilmiyorum. Milletvekili listelerinin verileceği 11 Eylül tarihine çok az zaman kaldı. Biz 'Artık işbirliği kapısını kapatalım' derken, özellikle önümüzdeki zaman dilimini de dikkate aldık. Çünkü geçmişte MHP ve Islahatçı Demokrat Parti'yle seçimlerde işbirliği yapmıştık. Tecrübe ne gösteriyor? Tecrübe, karşılıklı görüşmelerin çok uzun sürdüğünü gösteriyor. Önce partiler arasında üst düzeyde müzakereye başlıyorsunuz. Bu öyle bir-iki günde netice vermiyor. Sonra milletvekili adayları sıralamasında bir hafta, 10 gün süren sert görüşmeler oluyor. Bütün bunların önümüzdeki bir haftaya sığdırılması mümkün değil. Bu, diğer partiler için de söz konusu. Artık işbirliği için zaman doldu. Ben önümüzdeki günlerde siyaset sahnesinde herhangi bir ittifakın gerçekleşeceğini zannetmiyorum. Seçimlere herkes kendi gücüyle girecek gibi gözüküyor. Birbirine en çok benzeyen iki parti: SP ile AKP. Ama aranızda ittifak görüşmesi olmadı. Birbirine benzer olmak ittifak ihtimalini azaltan bir durum mu yaratıyor? AKP, Fazilet'in kapatılmasından sonra bir camiadan ayrılmış eski arkadaşların kurduğu bir partidir. Bunun yarattığı psikolojik şartlar var. Eğer AKP çok önceden kurulsaydı ve temel politikaları bizimkine benzeseydi, en rahat işbirliği yapılacak parti o olurdu. SP ile AKP arasındaki temel görüş ayrılıkları neler? Biz, ayrılmanın sebebini bugüne kadar izah edebilmiş değiliz. Bu arkadaşların da niçin ayrıldıklarına dair bir açıklamalarının olup olmadığını ben bilmiyorum. Ancak partiyi kurduktan sonra ortaya konulan görüşler var ki, bu arkadaşlar eskiden müştereken sahip olduğumuz görüşlerden büyük sapma içindeler. Mesela biz, IMF politikalarına karşıyız. Onlar ise yanayız diyorlar. Bir ara Kemal Derviş'i bile AKP'ye davet ettiler. 'İktidara gelirsek, politikamızı Derviş'in uyguladığı ekonomik politika üzerine bina edeceğiz' dediler. Biz ise iktidara gelirsek IMF programını uygulamayacağız. IMF ile yapılan anlaşmayı bitirecek misiniz? Evet bitireceğiz. Biz bu anlaşmayı kabul etmiyoruz. IMF ile olan ilişkimiz tamamen borç döndürmeye dayanıyor. Her geçen gün de borcumuz artıyor. Bu borçları IMF politikalarıyla ödemek mümkün değil. Endişem şu ki, Türkiye 2006 yılında moratoryum ilan etmek zorunda kalacak. Bu hükümet borç ödemesini 2004 Nisan'ından sonraya aktarmış. Bu yüzden 2003 ve 2004 o kadar tehlikeli değil. Ama bu yılları çok iyi değerlendirmek zorundayız. Aksi takdirde 2005'te biz iktidara gelsek bile, bizim de yapabileceğimiz hiçbir şey kalmaz. Peki AKP ile aranızda IMF ile ilişkiler dışında başka ne tür temel görüş ayrılıkları var? Biz, Türkiye'de adaletli bir düzen olduğuna inanmıyoruz, bu düzen mutlaka değişmeli diyoruz. AKP ise mevcut düzenle uzlaşma gayreti içinde. Biz adaletsiz gördüğümüz hususlarda uzlaşma gayreti içinde değiliz. Siz neyle uzlaşmıyorsunuz, AKP neyle uzlaşıyor? Bize göre insan hakları, özgürlükler ve demokrasi evrensel kavramlardır. Bunların Türkiye'ye özgü tarifleri yapılamaz. Mesela başörtüsü Türkiye'nin en önemli sosyal problemlerindendir. AKP, 'Başörtüsü bizim öncelikli problemimiz değil' diyor. Bu, 'Mevcut düzenle uyum içinde olayım' anlayışıdır. Biz ise 'Hayır, bizim inandığımız doğrular var. Biz bunların gerçekleşmesi için elimizden gelen gayreti göstereceğiz' diyoruz. Nasıl gencecik çocukların bileğine kelepçe takmak veya karakollarda işkence yapmak insan hakkı ihlali ise başörtüsü meselesi de bir insan hakkı ihlalidir. Biz hak ihlalleri arasında ayrım yapmayız. Bu ülkede 'Susurluk' yaşandı. Yolsuzluklar, yargısız infazlar, işkenceler yapıldı. Bunlara karşı sizin sesiniz hiçbir zaman türbanda çıktığı kadar gür çıkmadı. Sizin için öncelikli sorun türban mı? Bizim için başörtüsü meselesi önceliklerimizdendir. Çünkü bir numaralı meselesimiz, özgürlükler, insan hakları ve demokrasidir. Ama bu konuda söylediklerimizi hiçbir gazete vermedi. Erbakan yavaş yavaş siyaset sahnesine çıkıyor. Erbakan'ın varlığı size oy kazandırabilecek mi? Toplumumuzda derin izler bırakmış tecrübeli bir siyasetçi olan Erbakan'ın SP hakkında söyledikleri büyük ölçüde etkili olacak. Erbakan'ın etkisi bir ay içinde topluma intikal edecek ve bize oy kazandıracak. Erbakan henüz nereden aday olacağını kararlaştırmadı. Bayburt, Gümüşhane, Bingöl ya da Konya gibi rivayetler var. Erbakan öncelikle kendi seçim bölgesinde bulunacak. Kendi açıklamasına göre, sonra diğer illere de gidip SP lehinde görüşlerini bildirecek. Ülkenin içine düştüğü çıkmazdan ancak SP'nin temsil ettiği görüşlerle kurtulabileceğini vatandaşa gidip anlatacak. Zaman zaman bizim kampanyalara da katılacak. AKP Başkanı Tayyip Erdoğan'ın, insanların ilgisini çekecek bir programı, projesi yok. Türkiye'nin sorunlarına çözüm de önermiyor ama kalabalıklar onun peşinden gidiyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Bu işin bir mantığı, makul bir sebebi yok. Millet ümit peşinde ama millete ümit vermek için de inandırıcı, somut projeler sunmak ve ben ülkenin şu şu sorunlarını şöyle çözerim demek gerekir. Erdoğan böyle dememesine rağmen vatandaş niye arkasından koşuyor, bu hakikaten sosyologlar ve psikologlar tarafından tespit edilmeli. Psikolojik bir şey bu. Milletin bir psikolojisi var. 'Niye Erdoğan' diye sorulduğunda halkın vereceği cevabı tahmin ediyorum. Bazısı, 'Maşallah boyu bosu yerinde. Yakışılıklı. Kabadayı bir şekilde de yürüyor, bu hoşuma gidiyor' diyecek. Bazısı da 'Bu eskilerden bıktım usandım, bir de bunu deneyelim' diyecek. Tek nedeni yok bunun. Kaldı ki Tayyip Erdoğan lanse edildiği gibi siyasette yeni bir yüz değil. Partinizin bu büyük gerilemesinde, hatta çöküşünde diyebiliriz, 28 Şubat'ın rolü olduğunu düşünüyor musunuz peki? Gayet tabii düşünüyorum. 28 Şubat sadece bizim partimizde değil Türkiye'de pek çok şeyin kötü gitmesine etki yaptı. Ülkede en büyük yolsuzluklar 28 Şubat'tan sonra ortaya çıktı. İnsan hakları ihlalleri o dönemde çok arttı. 28 Şubat olmasaydı, yaşanmasaydı bugün partiniz ve Erbakan ne durumda olurdu sizce? Biz belki de bugün iktidarda olurduk. Çünkü bizim belediyelerimizin çoğu üç dönemdir işbaşındalar. 28 Şubat sürecinde Erbakan'ın bazı hataları olabileceğini hiç düşündüğünüz oldu mu? Çok düşündük tabii. Neler tenkit edildi, acaba hata mıdır değil midir diye tek tek masaya yatırdık. İnsanın hata yapmaması mümkün değildir, ufak tefek hatalar olmuştur ama 28 Şubat'ın yapılmasına gerekçe olarak ortaya konulan olaylar değildir bunlar. O süreçte siz Erbakan'ın yerinde olsaydınız, aynen onun gibi mi davranırdınız? Libya'ya giderdim, Başbakanlık Konutu'ndaki iftar yemeğini de verirdim. O iftara gelenlerin hepsi Diyanet İşleri'nin görevlileriydi, devletin memurlarıydı. Türkiye'deki bir realiteyi göz ardı edemezsiniz. Doğu Anadolu'da devletin resmi imamları o gün davete geldikleri kıyafetlerle gezerler. Bu seçimlerden sonra iktidara gelseniz, siz de Erbakan gibi gene 'Taksim'e cami, kadın memurlara türban serbestisi' mi diyeceksiniz? 'Kamusal alanda başörtüsü takmak yasak' diye bir kural var. Bu kural değişmediği sürece devlet dairelerinde başörtülü hanım çalışamaz. Siz iktidara geldiğinizde bu kuralı değiştirecek misiniz? Gayet tabii değiştiririz. Amerika'da başörtülü bir hanım devlet hizmetinde olmuyor mu? Oluyor. Üniversite öğrencilerinin başörtüsü sorununa gelince, üniversiteler de kamusal alandır. Ama burada öğrenciler hizmet veren değil hizmet alandır. Dolayısıyla mevcut kurala göre onlara başını açacaksın demek antidemokratiktir, insan hakkı ihlalidir. Şimdi insanlar çocuklarını okula kaydettiriyor. Veliler başörtülü resim getirmeyecek deniyor. Gayet tabii biz bunları gündeme getireceğiz. Ancak şunu da ifade edeyim ki, her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Erbakan'ın üslubu farklı, benimki farklı... Biri biraz daha sert konuşur, biri daha yumuşak konuşur. Ben kendi üslubum içinde genel başkanlık yapıyorum. Türban dışında başka yaşanan engellemeler var mı? Tabii ki bir sürü engel var. Yaz tatilinde dokuz yaşındaki çocuğunuzu spor okuluna, saz kursuna gönderebiliyorsunuz ama Kuran kursuna gönderemiyorsunuz. 28 Şubat'tan önce gönderebiliyorduk. Eğer bu seçimlerde barajı geçemezsiniz, Erbakan'ın siyasi geleceği bundan nasıl etkilenir? Biz maraton koşucusuyuz. Bu seçimde parlamentoya girmezsek biteriz diye anlayışımız yok bizim. Parlamentoya bu seçimlerde teorik olarak girmedik diyelim. Girmediysek girmedik. Kıyamet kopmaz bizim için. Gene azimle çalışırız. 1980'de bütün partiler kapatıldı. Biz onun ardından yüzde 4 oy alabildik. Ama yılmadık ve sonra yüzde 4'ler yükseldi, yükseldi, yüzde 22 oldu. Seçimden sonra gene bir yıl içinde gerçekler ortaya çıkar ve biz tahmin edemeyeceğiniz kadar yüksek oylarla iktidara geliriz. Eğer Türkiye'de türban sorunu olmasaydı, dindarlar kendilerini bir şekilde baskı altında hissetmeseydi, AKP ve Saadet Partisi bugünkü siyasi yapılarıyla varlıklarını sürdürebilirler miydi? Biz türban üzerine bir siyaset yapmıyoruz. Biz bütün insan hakları ve özgürlüklerin mücadelesini veriyoruz. Başörtüsü meselesini de bir insan hakkı meselesi olarak gördüğümüz için onun mücadelesini veriyoruz. Biz işkence yapılmasına da karşıyız. Şevket Kazan, Refahyol döneminde adalet bakanıydı. Kazan'ın özel izniyle bu ülkede yazarlar hakkında davalar açıldı. Hangi hak ve özgürlük mücadelesi bu? Böyle olmuş, olmamış bilemem. Münferit olayları bilemem. Biz 1974'te ve 1996'da iki defa iktidara geldik. Bizim dönemimizdeki sosyal barış ve ekonomi çok farklıdır. Refahyol döneminde herhangi bir bakan hakkında bir tek yolsuzluk iddiası oldu mu? Biz, Türkiye'deki adaletsizliklerin tamamını değiştirmek için yola çıktık. Siz ve sizin gibi düşünenler hep şeriatçılıkla suçlandı. Şeriat düzeni hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye'de böyle bir düzen kurmak mümkün olabilir mi sizce? Halk bunu ister mi? Şeriat, dinin kurallarının bütünüdür. İslam, Hıristiyan ve Musevi şeriatı vardır. Yani ben namaz kılıyorum, İslam şeriatının gereğini yerine getiriyorum. Ama şeriat denince bambaşka şeyleri önümüze koyuyorlar. Medeni hukukun, ceza ve ticaret hukukunun yerine geçen bazı kuralları var şeriat hukukunun. Bizim mücadelemiz Anayasa'nın ikinci maddesinde yazılı olan hususların evrensel standartlara göre Türkiye'de de aynen uygulanmasıdır. Biz Anayasa çizgisi içinde kurulmuş bir partiyiz. Ancak ben kişisel olarak bir Müslümanım. Gayet tabii Allah'ın emirlerini yerine getirme gayreti içinde olurum gücümün yettiğince. Seçimleri erteletmek için hazırlıklar olduğu söyleniyor. Bunun için size de geldiler mi? Bana gelmediler. Milletvekilleri seviyesinde konuşulan bir şey bu. Mesele bana intikal ettirildiğinde arkadaşlara, 'Biz kesin olarak hükümetin düşürülmesi ve seçimin ertelenmesiyle ilgili hiçbir çalışmaya destek vermeyeceğiz' talimatını verdim. Çünkü biz altı aydır 'Bu hükümet gitmeli, seçim yapılmalı' diyoruz. Ayrıca Türkiye bir seçim havasına da girdi. Millet seçime angaje oldu. Tam bu noktada seçim ertelensin demek olmaz. Ama gördüğüm kadarıyla bizim dışımızda hâlâ ciddi anlamda temaslar sürüyor. Ama bence seçimin ertelenmesi ihtimali çok zayıf. Yüzde 10'dan fazla değil. Hükümetin düşürülmesi de gündemde. Sizce hükümetin düşürülmesi ihtimali var mı? Bu ihtimal çok daha az. Çünkü hükümeti düşürmek için 276 oy gerekiyor. Seçimi erteletmeye ise o an Meclis'te bulunanların yarısından bir fazlasının oyu yeterli. Biz bu girişimlere destek vermeyiz. Arkadaşlarıma, 'Bu çalışmaların içinde görüntü olarak bile yer almayacaksınız' diye sıkıca tembih ettim. Saadet Partisi olarak bu seçimde işbirliğine de, seçim ertelemeye de, hükümeti düşürmeye de yokuz biz. (NEŞE DÜZEL/ RADİKAL) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:01

İLGİLİ HABERLER