Gündem
  • 12.10.2006 06:39

ÖZKÖK: 'TARİKAT DÜZENİNİN KAPAĞI ŞİMDİ AÇILIYOR'

ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN HÜRRİYET'TEKİ YAZISI:   

İmamlara ve hocalara mektup



DÜN Paris’te solculuk yıllarımdan tanıdığım bir arkadaşım aradı.Cüppeli Ahmet Hoca haberiyle ilgili ilginç bir gözlemini aktardı:

"Bu hoca, bizim gençlik yıllarımızdaki bazı sol dernek liderlerine ne kadar benziyor değil mi" dedi.

* * *

O yıllarda Londra’da, Türkiye’den kaçmış, tanınmış bir solcu liderin evinde kalmıştım.

Emin olunuz, oradaki ilişkilerin, İsmailağa düzeninden hiç farkı yoktu.

Çünkü şunu çok iyi biliyorum:

Aşırılaşmış her "inanç akımı", sonunda böyle sapkın bir tarikat ilişkisine, hoca-mürit hiyerarşisine dönüşüyor.

Bu ilişkide en çok ezilenler de, en saf inananlar olur.

İşte o nedenle bu yayını sürdürürken, çok büyük bölümümüzü şu veya bu ölçüde etkileyen İslam dinine zarar vermesin diye çok dikkat ediyoruz.

Çünkü amacımız "imamlık" müessesesini zedelemek değil, tam aksine temizlenmesine yardımcı olmak.

Yani yaptığımız iş, kirlenmiş siyasete yaptığımızdan hiç farklı değil.

Cüppeli Ahmet Hoca, dün yandaşı gazetelere şöyle demiş:

"Ben jet-ski’ye binmeyin mi dedim?.."

Demek ki bu hokkabazlık için böyle inanılmaz bir pişkinlik gerekiyormuş.

Jet-ski üzerinde, öndeki müride sıkı sıkıya sarılmış o Cüppesiz Ahmet Hoca fotoğrafı, emin olunuz yeni bir dönemin başlangıcıdır.

O jet-ski, fotoğraftan fırlayıp milyonlarca insanın vicdanına ok gibi saplanmıştır.

Elbette jet-ski’ye binmek günah değildir.

Elbette, imamlar, hocalar da jet-ski’ye biner.

Elbette, modern hayatın zevklerini inkár etmez, bu dünyadan böylesine insani keyifler almaya çalışan insanları káfir ilan etmezse, onlara kimsenin söyleyecek lafı olamaz.

Tam aksine bunlar çok hoşumuza gider.

Ama toplu iğnenin ucu kadar vicdanı olan "din adamı", bütün hayatını "Hoca verir talkını, kendi yutar salkımı" atasözünü lügatlerden silmek için çalışır.

Kendi için istediğini, kendi için hak gördüğünü, herkes için ister ve görür.

Böyle yapmazsa ona din adamı değil, sahtekár denir.

* * *

Gelelim asıl meseleye...

Ne cami bodrumlarındaki
"cemaat mahkemeleri"...

Ne jet-ski üzerinde "lüküs hayat" tasvirleri.


İsmailağa pandora kutusunun simgelediği tarikat düzeninin kapağı daha yeni açılıyor.

Artık bütün sorular sorulacak.

Tabii en önce ticari ilişkiler.

Mesela,
"Camide öldürülen Bayram Ali Öztürk Hoca hangi şirketlerin ortağıydı?"

"Cüppeli Ahmet Hoca"nın ortağı olduğu şirketler var mıdır?

Orada kazanılan paralar nerelerde harcanır?

Bunların hepsi araştırılacak ki, o mahallelerde işlenen cinayetlerin gerçek nedeni, gerçek katilleri ortaya çıkabilsin.

* * *

Dediğim gibi, Malta tatilleri, Mehmet Ali Erbil’in eski kayınvalidesiyle aynı turda Tunus seyahatleri, Alpler’de kar turları, Dubai’de çöl, Güney Afrika’da orman safarileri bir şey değil.

Asıl olay, tarikat düzeninin arka odalarında gizli.

Masonların sır odaları açılıyor.

Tarikatlarınki niye kapalı kalsın ki?..

* * *

Son sözüm, inancında samimi, inancını siyasetle, ticaretle karıştırmayan gerçek imamlara, hocalara...

Sakın bunlara bakıp üzülmeyin.

Çünkü bu hokkabazların maskeleri düştükçe, sizin samimi yüzünüz daha çok parlayacak.
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 02:31

İLGİLİ HABERLER