Medya
  • 18.9.2003 15:45

YUNAN POLİSİ REHA MUHTAR'I YILLARCA ADIM ADIM İZLEMİŞ

Reha Muhtar, Haftalık Dergisi'ne verdiği röportajda, Atina'ya ilk gittiği günlerde yaşadığı zorlukları anlattı. Muhtar, Yunan gizli polisinin evine kadar girdiğini söyledi... Atina'dan bildiren genç adam Reha Muhtar BİR YIL BEDAVA ÇALIŞTIM Gazeteciliğe 19 yaşında başladım. Örsan Öymen'i bir köşe yazarı olarak çok severdim. O zaman Milliyet'teydi. Erken yaşta rahmetli oldu. Şimdiki gazeteciler ve gazete yöneticileri kendilerine iyi bakıyor! Biz, ''simit ve çay dönemi''nin ustalarını gördüğümüz için o zamanlar ''Gazeteciler kısa yaşar'' denirdi. Ondan etkilenerek Ankara Siyasal'ın Gazetecilik Bölümü'ne girdim. Üniversite ikinci sınıfta Milliyet'te gazetecilik yapmaya başladım. Bir sene hiç maaş almadan çalıştım. İyi bir haberim çıktığı için prim alırdım ama maaşım yoktu. ATİNA'YA İNDİM, SİVİL POLİS PEŞİMDE Yunanistan ile Türkiye ilişkilerinin en gergin olduğu yıllarda Aydın Bey (Doğan) ve Çetin Emeç, Atina'ya gitmemi istediler. Ben de gittim ama daha 24 yaşındaydım ve Yunan sivil polisi beni sürekli takip ediyordu. Hatta evime, arabama kadar giriyorlardı. Dinleme aleti filan koydular. Bazen eve gelince ya da arabaya binince bazı eşyaların yerini değişmiş bulurdum. Bunu da ''Biz sizi ziyaret ettik, ona göre ayağınızı denk alın'' şeklinde bir gözdağı vermek için yapıyorlardı. O zamanlar ''bu adam ajan mıdır, neyin nesidir'' diye araştırma yapmalarını doğal buluyordum. Yani o gün bugündür gizli veya açık, kameraların önünde yaşıyorum. EŞİMLE HABER PEŞİNDE TANIŞTIK Atina'ya giderken evliydim, Atina'dayken boşandım. Zaten ben çok genç evlenmiştim. Eşim Selin Çağlayan da gazeteciydi ve o da çok gençti henüz. Yeni Asır Gazetesi'nin diplomasi muhabiriydi. Haber peşinde tanıştık, evliliğe karar verdik. Gençken çok kolay oluyormuş bu işler! ''Neden bitti?'' diye düşündüm, hiçbir dramatik neden bulamadım. Belki klişe bir laf olacak ama eski eşimle çok dostça ayrıldık. Mesela eşimden ayrıldım, bu olaydan yıllar sonra Show TV'nin haberini yönetirken gelip bir sene Ankara büromuzda çalıştı. Yani aramızda herhangi bir sorun yok, aksine çok güvendiğim biridir. ATEŞ HATTI'NIN DOĞUŞU Birgün kendime ''bu Atina muhabirliği uzun sürdü'' dedim. Atina'dan bildirmek monoton gelmeye başladı. Ben de Türkiye'ye dönmeye karar verdim, Nokta Dergisi'nde köşe yazısı yazmaya başladım ve TRT'ye televizyon programı önerisinde bulundum. Kabul edilince Atina'daki tüm olanakları bırakarak programcılığa soyundum. Yani her şeye yeniden ve sıfırdan başladım. Ateş Hattı'nın miladı o dönemdir. REHA MUHTAR ATİNA'DAN BİLDİRİYOR! Ben hayatım boyunca ne yaptıysam artık o bir ekol ve fenomen haline geldi. Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi bilmiyorum. ''Reha Muhtar Atina'dan bildiriyor'' bir fenomen haline geldi mesela... Halbuki benim birçok meslektaşım da başka yerlerden bildiriyorlardı. Brüksel'den bildiren vardı, Stockholm'den, elli bin yerden bildiren adam vardı... Ama nedense hâlâ benimki böyle kaldı. Sonra Ateş Hattı'nı yapmaya başladım. Bu kez de bu tarz gece programları ortaya çıktı. Bir ara bu programları bıraktım, bu defa onlar da bıraktı. Habere geçtim, bu kez de haber bir ekol haline geldi! Bilemiyorum bu benim kişiliğimden mi kaynaklanıyor ama yaptığım her şey bir fenomen haline geliyor. MECBUREN BAŞA GEÇTİM Benim genel yayın müdürü olmak gibi bir gayem yoktu. Ben, programlarımı yapmak istiyordum sadece. Ufuk Güldemir Show TV'den ayrılınca görev bana verildi ve mecburen yedi sene yaptım. İZLEYİCİNİN KALBİNDE YER ETMİŞSEN BAZEN SAÇMALAYABİLİRSİN Kamera karşısında evde oturup konuşur gibi rahat değilseniz bu işi yapmayın. Eğer kasıntılığın varsa televizyonculukta başarılı olamazsın. Ama tabii doğallık demek, kontrol dışı olmak demek değil. Televizyonda saçmalamak gibi bir özgürlük yoktur. Eğer insanların kalbinde çok yer etmişsen zaman zaman saçmalamana ses çıkarmazlar, ama onun da belli kredisi vardır. REHA MUHTAR AÇIKLIYOR EFSANE SORULARI HAKKINDA Haber bültenlerinde konuk aldığım kişilere sorduğum soruları önceden planlamıyorum. Çünkü iş doğallığını yitirir. Sonuçta o soruları kendim anlamadığımdan soruyor değilim... Önemli olan, insanların o olayı kaç defada anlayacakları. Bunu düşünürüm. Yani herkes sizinle aynı sürede anlamak durumunda değil ki! Farzedin bir yakınınız trafik kazası geçirdi. Ona ''Yanında şoför var mıydı? Ağaca mı çarptı? Diğer araba ne oldu?'' diye kaç defa sorarsınız. Bir defa mı sorarsınız? Bazen aynı soruyu üç defa sorarsınız. Nasıl ki böyle vahim bir olayda her şeyi bir daha bir daha sorarak özümseyerek almak istiyorsunuz, bizim de ekrana çıkardığımız adam zaten böyle benzer bir olaydan dolayı haber olmuş oluyor. Dolayısıyla o olayı iki üç defa yaşatacaksın ki adamın algılaması güçlü olsun. UZAN'LARIN DURUMU ORTADA, STAR'DAN AYRILACAK MISINIZ? Sektör zaten üç-dört tane patronun elinde. Her televizyon ya da gazete kapandığında, kaç bin insanın işsiz kaldığını biliyoruz. Onun için de hiçbir yayın kuruluşun batmasını istemiyorum. Onun dışındaki konular benim konularım değil. Şu anda yaptığım işi ilgilendiren konular da değil. Medya sektörü kadar sanal ve fırtınalı bir sektör olamaz. Patronların ilişkileriyle ilgili konular tamamen ayrı konular. Bu sektörün bu şekilde gitmeyeceği aşikâr. Dünyanın hiçbir yerinde, her gün bir patronun düştüğü bir sektör daha yok! Bu günler, medyada yeni oluşumlara dönüm noktası olacak günler bence. Sözünü ettiğiniz ne gibi bir oluşum? ''Zengin bir Mehmet Bey gelip medyaya girecek'' gibi bir oluşum değil kasdettiğim. Tamamen gazeteci kökenli insanlardan yeni grupların çıkacağı kanısındayım. Sonuçta Zafer Mutlu böyle bir atılım yaptı. Bir sürü insana da ekmek kapısı açtı. Sektöre bir açıklık geldi. Ben bu tip girişimlerin çoğalacağı kanısındayım. Bu işin sadece iki kişinin elinde kalıp da, acaba onlar da batarlar mı diye düşünülen bir halden çıkması gerek. habershow Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:41

İLGİLİ HABERLER