AİHM'DEKİ TÜRBAN DAVASINDA, GÜL'ÜN EŞİ ÖRNEK VERİLDİ...
KAYNAK : Haber Vitrini
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM), bugün yapılan duruşmada, türban konusunda Türkiye aleyhine açılan dava görüşüldü.
Ege Üniversitesi Hemşirelik Okulu öğrencisi Zeynep Tekin ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Leyla Şahin, 1998 yılında, derslere türban takarak girme konusunda ısrar etmeleri sonucu, aldıkları disiplin cezalarının insan hakları ihlali olduğu gerekçesiyle AİHM'ye Türkiye aleyhine şikayet başvurusunda bulunmuşlardı.
Tekin ve Şahin, AİHM'ye yaptıkları başvuruda, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili 9. maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdi.
TÜRBAN SAVUNMASI
Duruşmada, Şahin'in avukatı Halit Çelik, demokratik ülkelerin hiç birinde üniversitelerde Türkiye gibi yasakçı bir ülke olmadığını belirtti ve müvekkilinin türbanını çıkarınca kendisini çıplak gibi hissettiğini söyledi.
Şahin, Başbakan Abdullah Gül'ün eşinin de üniversiteye türbanlı olduğu için alınmadığını belirtti. Türkiye'de türban uygulaması konusundaki katılığın 28 Şubat 1997'den sonra arttığını söyledi.
Şahin, türban takanları çağdaş olmayanlar diye tanımlamanın, tahammül ve hoşgörü ilkeleriyle bağdaşmadığını söyledi.
Şahin, türban taktığı için genç kızların üniversiteye gidip istedikleri eğitimi alamamalarının ayırımcılık olduğunu savundu.
Laik devlet ilkesinin, her dine eşit davranılmasını öngördüğünü belirten Şahin, Türkiye'de ise bir dini inancı kaldırmaya yönelik girişimlerin söz konusu olduğunu ileri sürdü.
''ANAYASA DİN İSTİSMARINI YASAKLIYOR''
AİHM'de yapılan duruşmada, hükümetin avukatı Şükrü Alpaslan, Türkiye'de Anayasa'nın din istismarını yasakladığını belirtti ve 14. maddesinde bu konuda düzenlemeler olduğunu hatırlattı. Alpaslan, şunları söyledi:
''Türkiye'deki demokratik düzenin korunması için laiklik vazgeçilmez bir uygulamadır. Ülkede eğitim, Anayasa'da laiklik ilkesiyle uyum halinde olması gerekir. Eğitim öğretim devlet gözetimi altında yapılır. YÖK kanununa göre yüksek öğretimin amacı Atatürk ilkeleri doğrultusunda gençleri eğitmektir. Türban dini duyguları sınıflarda sembolize etmesi nedeniyle laiklik ilkesiyle bağdaşmaz. Demokratik devlet, laik devlettir.'' Anayasa Mahkemesi kararlarının bütün kurumlar için bağlayıcı olduğunu belirten Alpaslan, ''Üniversite kurumlarında türban ile giyinemeyecekleri kararına ek olarak, türban masum bir yaşam biçimi olmanın dışında cumhuriyet ilkelerine karşı sembol olmaktadır. Bu ülkede kaosa yol açabilir. Laik eğitim ilkesine ters düşen bir durum. Türban, çağdaşlaşma yolunda bir geri adımdır. Amaç modernleşme ve çağdaş görüntüyü korumaktır'' dedi.
Alpaslan, türbanın, özgürlük sorunu değil politikacılar tarafından şeriat amaçlı kullanılmış bir olgu olduğunu söyledi.
Hükümetin avukatı, duruşmada şu görüşleri savundu:
''Türban dinen vazgeçilmez ise özgürlüklerin uygulanmasını değil, dini düzene bağlı kalmayı ifade eder. İnanan kişinin başka bir alternatifi yoktur. Örgütlü bir isteği diğer alternatiflere karşı korumaktır, ancak din başka alternatifler vermiyor. Allah'ın emri itaati zorunlu kılmaktadır. türbanın Allah'ın emri olarak kabul edilmesi laiklik ilkesi ile bağdaşmaz.'' Türkiye'de normal yaşantıda türbanın yasak olmadığını belirten Alpaslan, eğitimin ise bir kamu alanı olduğunu belirtti.
Alpaslan, radikal İslamcıların taktığı türban ile başörtü geleneğinin karıştırılmaması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
''Laik kadınların taktığı başörtü dışında bu konuda geniş bir yelpaze vardır. Köylü kadınlarının saçlarının bir kısmını açıkta bırakan türban bu yelpazenin ortasında yer almaktadır. Çarşaf bir yanda, Afgan kadınların taktığı burka bir yandadır. Kadının saçının bir telinin bile görünmemesi türbandır. Aynı dini kuralın yorumlarıdır bunlar. Eğer bir kişi laik eğitim sistemi içinde ise bu çizgi nerede çizilecektir. Müslüman nüfusun yaşadığı Avrupa'da da yanıtlanması gereken bir sorudur bu. Bunun dışında dini evlilik talebi, çalışma saatleri, dini takvim istemleri de gündeme gelebilir. Ayrıca, erkek kadın ayrımı talepleri söz konusu olabilir. Sınırı nerede olacaktır.'' Duruşmada, tarafların görüşlerini dinleyen AİHM, kararını ileri bir tarihte verecek. AİHM, 2 Temmuz 2002 tarihinde verdiği kararda başvurunun incelenmeye alınmasını kararlaştırmıştı.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:42