Gündem
  • 3.1.2006 12:41

AKP ERİR Mİ?

Tayyip Erdoğan'ın kafasında ve gönlünde olduğuna hiç kuşku duyulmayan formül, yani "Erdoğan Cumhurbaşkanı-Abdullah Gül AKP Genel Başkanı ve Başbakan" formülü tutarsa siyasi dengeler nasıl değişecek? Parti içinde Gül'ün liderliğine hiç itiraz olmayacak mı? AKP bundan kazançlı mı çıkacak, zararlı mı? En önemlisi de cumhurbaşkanlığı seçiminden en geç 6 ay sonra yapılacak milletvekili genel seçimlerinden ne sonuç çıkacak?

Oybirliği ile seçilir
Ankara'da geleceğe yönelik senaryo üretenler, sorulara kendi planları doğrultusunda yanıt buluyorlar. Abdullah Gül'ün genel başkanlığı konusunda görüş birliği var. En azından şimdilik kimse Gül'e alternatif bir isim teleffuz etmiyor. Bu konuda konuşulanların özeti şu:

"Bazı çatlak sesler çıksa da Erdoğan'ın Köşk'e çıkmasının ardından Gül oybirliği ile AKP Genel Başkanı seçilir. Ki şu anda da zaten konumu ve parti içindeki ağırlığı ikinci bir genel başkan düzeyindedir. Abdüllatif Şener, Bülent Arınç gibi partinin kurucu önderleri Abdullah Gül ile kol kola omuz omuza yürürler. Ne Arınç'ın, ne de Abdüllatif Şener'in Gül'e itirazı olmaz.

Belki, bazı beklenti ve gelecek hesapları içinde olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in hayal kırıklığı, burukluğu olabilir ama o da parti içinde sarsıntı yaratmaz. Gökçek de Gül'e karşı bir mücadele içine girmeyi göze alamaz. Alsa da destek bulamaz..."

Özetle Gül'ün partiyi kontrol etme, bütünlüğünü koruma ve yeni hükümeti kurma konusunda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağı konusunda görüş birliği var.

Senaryo tutarsa
Ancak, cumhurbaşkanlığı seçiminden 6 ay sonra gidilecek genel seçim konusunda ise kafalar karışık.

"İdeal plan" diye adlandırılan birinci senaryo tutarsa, yani her şey yolunda gider, hiçbir sorun çıkmadan Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse ve hem devlet hem de toplum bu seçimi gönül rahatlığı ile hazmederse sorun yok. O zaman işler çok kolaylaşacak. AKP içinde bu planı savunan iyimserlerin hayali bu. Hayal ettikleri, umdukları Mayıs 2007 tablosu şu şekilde özetlenebilir:

AKP'nin imajı değişir, Milli Görüş damgası silinir...

"Türkiye ve sistem çok rahatlar. Partinin önü iyice açılır. Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilip Köşk'e oturduğu andan itibaren AKP'nin sistemle, rejimle sorunlu olduğu yönündeki imaj tümüyle silinmiş olur. Bu durum, sistemi olduğu kadar kamuouyunu ve seçmeni de rahatlatır. AKP üzerindeki Milli Görüş damgası tümüyle silinir. Tam anlamıyla kitle partisi, sistem partisi haline gelir AKP. Tıpkı 1950'lerin Demokrat Partisi, 1960 ve 70'li yılların Adalet Partisi gibi olur. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasıyla çok daha güçlü bir rüzgar yakalarız. Yüzde 50'ya yakın bir oy oranıyla yine tek başına iktidar oluruz. Sistemle halk barışır. Devlet kurumları arasında da tam mutabakat sağlanmış olur..."

Bu görüşü savunanların iyimserliklerinin temelinde işte bu varsayım yatıyor: Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte kafalardaki rejim kaygısının tümüyle silineceği, sistemin özellikle de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin AKP'ye karşı herhangi bir rezervinin olmadığının net biçimde görüleceği düşüncesi.

Böylelikle de 2007 sonbaharında Gül'ün liderliğinde gidilecek ilk genel seçimlerden AKP'nin yine büyük bir zaferle, tek başına iktidar olarak çıkacağı umuluyor.

Türban ve imam hatip...
Liberal kesimlere "muhafazakar demokrat, sistem partisi" mesajı verilirken, kampanyanın diğer ayağında ise AKP, orijinal tabam ile ilgili olarak bugün yaşadığı türban, imam hatip ve benzeri sıkıntılı konularla ilgili sorunları nasıl çözeceğini de anlatacak, o kesimlerin tepkilerini de giderebilecek. Türban ve imam hatip tepkisi gösteren kesimlere şu mesaj verilecek: "Evet, bu meseleleri dört yıl boyunca çözemedik. Çünkü devlet kurumları arasında mutabakat yoktu. Çankaya engeli vardı. Şimdi bu engel aşıldı. Artık devlet kurumları arasında tam mutabakat var. Bir dönem daha yetki verin, türban ve imam hatip dahil Türkiye'nin bütün birikmiş sorunlarını çözelim..."

Kulağa hoş geliyor. Kuşkusuz bu görüşlerin kendi içinde mantıksal bir tutarlılığı da var. Ama temel varsayımın gerçekleşmesi halinde. Yani, devlet kurumlarının ve toplumun Cumhurbaşkanlığı seçimini gönül rahatlığıyla onaylayıp kabullenmesi, düne kadar sistemle savaşan, bugün geliştim ve değiştim diyen eşi türbanlı bir liderin Atatürk'ün koltuğuna Cumhurbaşkanlığı'na oturmasında kimsenin, hiçbir etkili kurum ve kuruluşun itiraz etmeyeceği varsayımı ile...

Acaba gerçekten öyle olacak mı? Yoksa çok şiddetli bir gerilim ve çatışma ortamına, laik - anti-laik cepheleşmesine mi sürüklenecek Türkiye?

Ayrıca AKP acaba gerçekten bütünlüğünü ve gücünü koruyabilecek mi? Yoksa tıpkı ANAP'ın Turgut Özal'dan sonra içine düştüğü çekişme ortamına, sen ben kavgasına mı girecek?

İşte zaten işin Erdoğan'ı düşündüren yanı da bu. Onun için kararını netleştirmekte zorlanıyor Erdoğan...

Bozgun senaryosu
AKP açısından felaket senaryosu ise Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkmasının ardından 2007 seçimlerinin kaybedilmesi. Böyle bir ihtimal var ve oldukça da yüksek. Meşruiyeti tartışmalı bir Cumhurbaşkanlığı seçimi, gerilim ve cepheleşme ortamında girilecek bir seçimden AKP'nin tek başına iktidar çıkması olasılığını zayıf görenlerin senaryosu şu: "AKP birinci parti olarak çıksa bile parlamentoya en az dört parti girer. CHP ve MHP ile DYP veya ANAP. Bu durumdan tek parti hükümeti çıkması son derece güç. Ülkede yaşanan gerilim ve cepheleşme ortamı muhalefeti kendi içinde yakınlaştırır ve laik ulusalcı cephe AKP'ye karşı birleşir."

Bu tablo, Kasım 2002'den önceki koalisyonlar döneminin geri gelmesi demek. AKP seçimden birinci parti dahi çıksa ortak bulmakta zorlanacağı için hükümeti muhtemelen muhalefet cephesi kuracak.

Başbakan Baykal mı Bahçeli mi olacak?
CHP'li, MHP'li, DYP'li bir hükümet. Bugün parlamento içindeki CHP ve parlamento dışı muhalefet erken veya zamanında yapılacak bir seçimde iktidarı devralacaklarından emin gözüküyor. CHP'nin yanı sıra MHP ve DYP'nin ve hatta ANAP'ın dahi ilk seçimde barajı aşağı varsayımıyla bu hesap yapılıyor. Ki parlamentoya dört partinin girmesi durumunda tek parti hükümeti çıkarmak hemen hemen imkansız hale geliyor. O durumda bugünkü muhalefet ulusalcı duruş zemininde uzlaşarak koalisyon oluşturup hükümet kuracak.

Başbakan Deniz Baykal, Başbakan Yardımcıları da Devlet Bahçeli ve Mehmet Ağar.

Bu tabii ki CHP'nin en yüksek oyu alacağı varsayımına dayanan CHP'lilerin iyimser beklentisi. Fakat ya MHP'lilerin beklentisi gerçekleşir (Ki, Devlet Bahçeli'ye göre MHP tek başına iktidar bekliyor) MHP, CHP'nin üstünde bir oy oranıyla parlamentoya girerse ne olacak? Tabii ki Başbakan Devlet Bahçeli olacak. Baykal ve Ağar da yardımcıları...

O zaman acaba ekonomik reform süreci, AB'ye tam üyelik müzakereleri nasıl etkilenecek? Daha da önemlisi oluşacak bu koalisyon Erdoğan'ı Çankaya'dan indirmek için nasıl bir strateji uygulayacak?

Bütün bunlar bugünün spekülasyon konuları. Ham hesaplar. Türkiye'de üç ay sonra siyasetin nasıl şekilleneceğini bugünden tam olarak kestirmek mümkün değil. 1.5 yıl sonrasının siyasi planlamalarını ise hiç değil. Ama herkesin kendine göre bir senaryosu var. Bütün bu senaryolar için de birinci derecede belirleyici faktör hiç kuşkusuz Erdoğan'ın kararı olacak.

İnce hesaplar...
Ve bu karar arifesinde, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adaylığının doğurabileceği meşruiyet ve rejim kaygıları, ülkede doğabilecek cepheleşmeler ve genel seçimleri kaybetme ihtimalleri üzerinde de elbette ince hesaplar, derin değerlendirmeler yapılacak.

Erdoğan'ın yakın çevresinde bu tür kaygılar bugün de var. Ve o nedenle de yakın çevrenin bazı etkili isimleri, "Cumhurbaşkanı'nı bu parlamento seçsin ama Erdoğan aday olmasın, parti içinde 'düşük profilli', liberal kamuoyuna ters gelmeyecek bir isim aday gösterilsin" görüşünü savunuyorlar. (BİLAL ÇETİN-VATAN)

Haber: Bilal ÇETİN
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:19

İLGİLİ HABERLER