YUSUF ZİYA ERARSLAN
ANKARA (İHA) - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin K. Irak'ta yuvalanan terör örgütü PKK'ya yönelik karar harekatının beklenilenden kısa sürmesinin Türk milletine derin bir şaşkınlık, teessür ve hayal kırıklığı yaşattığını belirterek, "Harekatın, PKK'nın bu bölgeden geriye dönüşü olmayacak şekilde sökülüp atılması için gerekli geniş çapta bir imha harekatı olmadığı ortadadır" dedi.
Bahçeli, operasyonun ABD'nin izin verdiği ölçüde yapıldığına ilişkin işaretler bulunduğunu öne sürerek, başörtüsü yasağına direnenler ile teröre siyasi çözüm çığırtkanlığı yapanların aynı çevreler olduğuna dikkati çekti.
MHP lideri, dün düzenlediği basın bilgilendirme toplantısında kullandığı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt'ın kullandığı, 'komuta merkezi', 'muhabere ve lojistik tesis' gibi bazı terimleri eleştirerek, bu ifadelerin teröristlere savaş hukuku kapsamında 'savaşan taraf' statüsü atfedecek nitelikte oluğunu kaydetti.
Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmanın hemen hemen tamamını kara harekatına ayırdı. Bahçeli, 21 Şubat 2008 günü başlayan Kuzey Irak'a sınır ötesi harekatın, Türk milleti tarafından heyecan ve gururla karşılandığını ve Türkiye'ye büyük acılar çektiren kanlı terörün belinin kırılacağı yolunda büyük ümit ve beklentiler yarattığını kaydetti.
Resmi makamların, içinin doldurulamadığı sonradan anlaşılan hamasi ve afaki beyanlarının, sözde kararlılık gösterileri ile harekatın basın ve yayın organlarında ele alınış biçiminin, kamuoyunda yüksek bir beklenti ortamı oluşmasına ilave katkılarda bulunduğunu anlatan Bahçeli, "Böyle bir ortamda, sınır ötesi askeri harekata sekizinci gününde ansızın son verilmesi ve Türk birliklerinin geri çekilmesinin 29 Şubat sabahı itibariyle tamamlandığının izahı ve anlaşılması zor bir kargaşa süreci sonunda
gecikmeli olarak kamuoyuna duyurulması, Türk milletine derin bir şaşkınlık, teessür ve hayal kırıklığı yaşatmıştır" diye konuştu.
MHP lideri, bu sürecin son aşamasında devlet organları arasında çok ciddi bir uyum, koordinasyon ve bilgilendirme sorunu ortaya çıktığını, ilgili kurumlar birbirinden kopuk bir şekilde ya sessizlik içine girdiğini, ya da çelişkili tutumlar sergilediğini öne sürerek, "kaos" şartlarının, sınır ötesi harekatın sona erdirilmesi sürecinde devletin zirvesinde yaşandığını söyledi.
Bahçeli, Türkiye'nin 2003 yılından başlayarak Kuzey Irak kaynaklı ağır bir terör tehdidine maruz kaldığını, Kuzey Irak topraklarının Türkiye'ye karşı bir saldırı üssü olarak kullanıldığını hatırlatarak, hükümetin bu süre içinde Kuzey Irak'ta yuvalanan terör unsurlarına karşı hiçbir müdahalede bulunmadığını, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iznini gerektirmeyen hava harekatı için bile beş yılı beklediğini belirtti.
Bahçeli, süresi, harekat alanı, birlik sayısı ve yapısı ve askeri hedefleri bakımından sınırlı kalan kara harekatının terörü tasfiye amacı bakımından kalıcı sonuç alınmasında yetersiz olduğunun açık oluğunu vurgulayarak, şunları söyledi: "Nokta hedeflere yönelik hava harekatları sonrası, askeri hedefleri hükümetin siyasi direktifi doğrultusunda çok sınırlı bir çerçevede belirlenen kara operasyonunun, PKK'nın bu bölgeden geriye dönüşü olmayacak şekilde sökülüp atılması için gerekli geniş çapta bir imha
harekatı olmadığı ortadadır. Harekatın, hükümetin verdiği siyasi direktifteki siyasi amaçlarının, geçici ve önleyici güvenlik önlemleri alınmasının ötesine geçmediği anlaşılmaktadır. PKK'nın tasfiyesi hedefine ulaşılması için, olmazsa olmaz üç temel şart bulunduğu herkesin malumudur. Bunlardan birincisi, Kuzey Irak'taki terör yuvalarına yönelik kapsamlı bir temizlik ve imha harekatı yapılması ve Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının bölgede geçici bir süre konuşlandırılarak bir güvenlik kuşağı
oluşturulmasıdır. İkinci şart ise, Barzani ve Peşmerge güçlerinin PKK'ya sağladığı açık veya örtülü himaye ve desteği kesmesidir. ABD'nin sınırlı istihbarat paylaşımın ötesinde, Türkiye'ye bu konuda siyasi ve askeri destek vermesi de üçüncü şarttır. Son gelişmelere bakıldığında, bu şartların gerçekleşmediği görülecektir. Kuzey Irak'taki teröristlerin Türkiye'ye sızmadan önce toplandıkları Zap bölgesine sınırlı bir müdahalede bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri, bu sınırlı hedeflere ulaşıldığının
değerlendirilmesi sonucu bütünüyle Türkiye içine çekilmiştir. Irak toprakları içinde teröristlerin Türkiye'ye sızma koridorlarında önceden planlanmış güvenlik düzenlemeleri alınmamış, bölgenin geçici bir süre kontrolü için askeri mevcudiyet bırakılmamıştır. Barzani'nin PKK'ya olan desteğine gelince, bu konuda bir tutum değişikliği içine girildiğini gösteren hiçbir işaret bulunmamaktadır. PKK'ya karşı en ağır nitelendirmesi "baş ağrısı" olan Bölgesel Yönetim hala PKK'yı terör örgütü olarak görmemekte ve
sorunun Türkiye tarafından siyasi açılımlarla çözülmesinin tek çıkar yol olduğunu söyleyebilmektedir. Bunun yanı sıra, 3000 civarındaki PKK militanı Barzani'nin bilgisi ve himayesi altında Kuzey Irak'taki meskun bölgelerde barınmakta olup Kandil dağına ulaşım yollarını kesmek konusunda bile bugüne kadar göstermelik de olsa hiçbir ciddi tedbir alınmamıştır. PKK militanlarının bir kısmının da peşmerge özel kuvvetleri bünyesinde resmi üniformayla görev yaptıkları da bilinen bir gerçektir. Bununla da yetinmeyen
Barzani, sınır ötesi operasyonu Türk Silahlı kuvvetlerinin saldırısı olarak nitelendirmiş ve bunu bahane ederek 1997 yılından beri özel bir düzenleme ile Kuzey Irak'ta bulunan 1200 civarındaki Türk Özel Kuvvetler unsurlarının bölgeden çıkartılması için resmi girişim başlatmıştır. Bu birliklerimizin kara harekatının başlangıcında teröristlerin kaçış yollarını kapamak için konuş bölgelerinden çıkmaları üzerine önlerinin peşmergeler tarafından kesildiği, bölgeye ilave Barzani güçlerinin sevk edildiği ve özel
kuvvetlerimizin 'peşmergeler eşliğinde kendi alanlarına geri götürüldüğü' Barzani sözcülerince açıklanmıştır. Bu gerçekler ortadayken, Sayın Başbakan'ın "terörle mücadele sürecini Irak'la istişare halinde sürdürdüklerini söylemesi ve Irak yönetiminin sergilediği dirayetli ve işbirliğine açık tutumu takdire şayan" bulması, en hafif tabiriyle ibret verici bir siyasi aymazlık ve körlüktür. Kara harekatı öncesi Barzani'ye bunun kapsamı ve süresinin sınırlı olacağı yolunda teminat vermek için adeta çırpınan ve
operasyon sürerken Talabani'ye özel temsilciler göndererek mahiyeti kamuoyuna açıklanmayan siyasi bağlantılar kuran AKP hükümeti, Türkiye'nin milli güvenliğini tehlikeye atacak çok tehlikeli oyun ve tezgahlar içine girmiştir. Sayın Başbakan ne kadar inkara yeltense de, gerçekler önümüzdeki dönemde bir bir ortaya çıkacaktır".
BAHÇELİ'DEN, K.IRAK'TAN 'KÜRDİSTAN' DİYE SÖZ EDEN ABD BAŞKANI BUSH'A TEPKİ
MHP lideri Bahçeli, ABD'nin terörle mücadele konusunda Türkiye'ye verdiği sınırlı desteğin niteliği ve amacı ile bu konuda ilerletmeye çalıştığı siyasi projeye dayanan düşüncelerinin giderek belirgin hale geldiğini ifade ederek, "Kuzey Irak'taki PKK varlığı karşısında son beş yıl boyunca sessiz ve hareketsiz kalan ABD, son dönemde Türkiye ile istihbarat paylaşımı konusunda sınırlı bir işbirliği içine girmiştir. 17 Ekim tezkeresi sonrasında Kuzey Irak'a yapılan hava müdahalesi ile son kara harekatında bu
istihbaratın önemli bir rol oynadığı resmi açıklamalardan anlaşılmaktadır. Son kara harekatının, süre, bölge ve askeri hedefler bakımından ABD'nin izin verdiği ölçüde yapıldığını gösteren işaretler, ABD'nin harekatın ilk günlerinden başlayarak ortaya koyduğu tutum, bu konudaki niyetlerini göstermek açısından esef ve endişe verici gelişmeler olmuştur. PKK'yı Türkiye ve ABD'nin ortak düşmanı ilan eden Başkan Bush, bunun kağıt üzerinde ve sözde kaldığını gösterecek şekilde, ortak düşmanın tasfiyesini ortak
hedef olarak görmediğini ortaya koyan beyanlarda bulunmuş ve kara harekatına biran önce son verilmesi için AKP hükümeti üzerinde aleni baskı uygulamıştır" şeklinde konuştu.
Bahçeli, ABD Başkan Bush'un, Türkiye'nin 'Kürdistan' olarak atıfta bulunduğu bölgeden 'mümkün olacak en kısa zamanda çıkıp gitmesi' gerektiğine dair ültimatom niteliğinde sözlere tepki göstererek, "Bu aşağılayıcı tebligatlar, ABD'nin kafasının gerisindeki düşünce ve niyetleri tereddüde mahal bırakmayacak biçimde ortaya koymuştur. ABD'nin Kuzey Irak'ın istikrarının etkilenmemesi bahanesiyle terörle mücadelede Türkiye'nin önünü kesecek kırmızı çizgiler çıkarması, bu konuda "tavşana kaç, tazıya tut"
siyaseti izlediklerini bir kere daha göstermiştir" diye konuştu.
Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "PKK terör örgütünün yuvalandığı ve Türkiye'ye karşı bir saldırı cephesi olarak kullandığı bölge, Başkan Bush'a göre istikrarlı bir bölge sayılmaktadır. Buna karşılık Türkiye'nin terörle mücadele için aldığı meşru tedbirler, ABD'nin dostu ve PKK'nın hamisi Barzani'nin kukla bölgesel yönetiminin istikrarını tehdit edecek hareketler olarak görülmektedir. Kara operasyonunun bitiriliş zamanlaması ve birliklerimizin geri çekilme takviminde, ABD'nin bu baskı ve dayatmalarının
etkisinin bundan sonra da çok tartışılacağı muhakkaktır. ABD Savunma Bakanı'nın Türkiye ziyareti sırasında AKP hükümetinin Milli Savunma Bakanı'nın 'operasyonun hedeflere ulaşarak bir daha bölgeye girilmesine gerek kalmayıncaya kadar süreceğini' söylediği basına yansımıştır. Eğer, AKP'li Bakanın sözlerine itibar edilecekse, Zap bölgesinin bir daha müdahale amacıyla bölgeye girilmesine gerek kalmayacak şekilde terör unsurlarından kalıcı biçimde temizlendiği sonucuna varılacaktır. Bunun yanı sıra, AKP
yetkililerinin ABD'ye 'Afganistan'da terörle yıllarca mücadele ettiğini hatırlattığı', 'çekilme takvimi vermeyiz, işimiz bittiğinde döneriz" diyerek meydan okudukları ve "en kısa sürenin bir gün ile bir yıl arasında değişeceği yolunda en üst askeri düzeyde yapılan yorumlar" Türk basınında "ABD'ye rest çekildi" başlıklarıyla manşetlere taşınmıştır. Bütün bunlara rağmen harekatın icra edildiği sınır bölgesinde ve çeşitli merkezlerde, PKK maşası etnik bölücülerin canlı kalkan eylemleri ve operasyonu protesto
gösterilerinin sürdüğü bir zamanda, Türk birliklerinin aniden çekilmeleri, Türk milletinin hayal kırıklığını, şaşkınlığını ve üzüntüsünü derinleştiren beklenmedik bir gelişme olmuştur. 'Türk silahlı kuvvetlerinin hedefi Kandil' manşetlerinin atıldığı, 'Harkuk ve Haftanin kamplarına girilmek üzere olunduğu' yayınlarının yapıldığı, bu yöndeki beklentilerin medya yoluyla körüklendiği ve siyasi, askeri yetkililerin bunu düzeltecek bir tutum almadığı bir ortamda, böyle bir ani çekilmenin Türk kamuoyunda haklı
olarak doğurduğu bu duyguların yadırganmasının hiçbir meşru gerekçesi bulunamayacaktır. Bu konuda şu gerçeklerin kayda geçirilmesi yerinde olacaktır. Geri çekilmenin ABD Dışişleri Bakanı'nın Hindistan'dan verdiği ihtardan hemen sonra başladığı ve konuk Bakan ABD'ye dönüş yolundayken tamamlandığı anlaşılmıştır. Türk kamuoyu çekilmenin başladığını ve tamamlandığını ilk defa PKK'nın koruyucusu Barzani sözcülerinin açıklamalarından öğrenmiştir. Bu konuda 29 Şubat günü tam bir kaos yaşanmış, Türk milleti uzun
süre karanlıkta bırakılmış ve resmi açıklama Barzani kaynaklarının beyanlarından çok sonra yapılabilmiştir. Askeri harekatın hedeflerinin hükümetin verdiği siyasi direktif doğrultusunda belirlenmesi, güç projeksiyonu ve harekat süresinin de bunun ışığında tespit edilmesi, bu konudaki sürecin doğal bir icabıdır. AKP hükümetinin terörle mücadeleden beklenen siyasi amaçları böylesine dar bir çerçevede belirlediği, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de buna uygun olarak sınırlı hedeflere kısa süreli bir harekat icra
ettiği anlaşılmaktadır. Eğer durum böyleyse, bu gerçeklerin açıkça ortaya konulması herkes için sorumluluk icabı olarak görülmelidir. Bunun yanı sıra, harekatın bitiriliş şekli ile bu süreçte maruz kalınan dış baskıların geri çekilme kararında etkili olup olmadığına yönelik tartışmalarda, yukarıdaki gerçeklerin bütünüyle göz ardı edilmesini ve bütün bunların normal, doğal ve tesadüf sayılmasını beklemek de mümkün değildir. PKK'nın en büyük destekçisi Barzani'nin ve teröristlerle iç içe yaşayan
Peşmergelerin, 27 Şubat'ta başlayan geri çekilme sürecinin bütün safhalarını yakından izledikleri düşünülürse, Türk kamuoyunun bunu iki gün geçtikten sonra, üstelik Barzani sözcülerinin beyanlarıyla öğrenmesinin salt güvenlik nedenleriyle izah edilmesinin tatmin edici olmayacağını da buradan belirtmek isterim. Türk silahlı kuvvetlerinin Kuzey Irak'ta icra ettiği hava harekatları ve son kara operasyonu hakkında Genelkurmay Başkanlığımız tarafından kamuoyu sürekli bilgilendirilmiş ve tahrip edilen hedefler
hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir. Bu konuda yapılan basın açıklamalarında etkisiz hale getirilen hedeflere ilişkin olarak, PKK terör örgütünün gerilla statüsüne sokulduğu çağrışımını yapacak ve uluslararası savaş hukukunda bu yönde karşılığı olan terim ve sıfatlara yer verildiği görülmektedir. Bu çerçevede, 'komuta merkezi', 'muhabere ve lojistik tesisi' ve 'mürettebatı olan uçaksavar mevzii' gibi terimlerin teröristlere savaş hukuku kapsamında "savaşan taraf" statüsü atfedecek nitelikte olduğunu
düşünmekteyiz. Düzenli bir muharip güç için kullanılması doğal olan bu nitelendirme ve atıfların, terör örgütünün hak etmediği bir imaj ve prestij kazanmasına ve kendisine büyük bir güç vehmedilmesine hizmet edebileceğinin bu kapsamda hatırda tutulması da yerinde olacaktır".