Gündem
  • 18.7.2008 16:03

BAYKAL: "SAVCILIKLA BAŞBAKANLIK BİR ARADA GİTMEZ"

ÖMER KIR-UĞUR USLUBAŞ
BURSA - Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal, hukuka karşı tezgahlanan oyunların boşa çıkacağını, kendisinin hakkı ihlal edilen, mağdur ve mazlum duruma düşürülen bütün vatandaşların avukatı olduğunu belirterek, "Ben demokrasimizin, cumhuriyetimizin avukatıyım. Savcılıkla başbakanlık bir arada gitmez. Zaten sen bu ayırımı kafanda yapamadığın için Türkiye bu sıkıntının içine girdi" dedi.
Bursa'da CHP tarafından açılan parti okulunun açılışında konuşan Baykal, Bursa'da arzu ettikleri noktada olmadıklarını belirterek, bunu gerçekleştirmek için partililerden çok çalışmalarını istedi. Baykal, İstanbul'dan sonra Bursa'da da parti okulunu açtıklarını, gençlerin yetiştirilmesi için uzman ve bilim adamlarının her türlü katkıyı yapacağını ifade etti. Baykal, CHP'nin bir toplumu ileriye götürmek için, bir parçası olduğu Ortadoğu kültürünün içinden sıyrılmanın, çağın kültürüne, eğitimine,
değerlerine ulaşmasını sağlamak için gereken atılımları belirleyen ve uygulayan bir parti olduğunu belirterek "Hukuk reformları yapılmıştır, muazzam bir olaydır. Bunların en mütevazisini düşünmek bile pek çok kişi için bir hayaldir. Medeni hukuk, ticaret hukuku, tüm hukuk çağın anlayışına göre değiştirilmiştir. Türkiye çağ atlamıştır, medeniyet değiştirmiştir. Bu değişim bugünkü demokrasi anlayışı içinde olmamıştır, çok partili sistemde de olmamıştır. Referandumlarla da olmamıştır. Bu nasıl olmuştur?
Çağın gidişatını doğru okuyan, Türkiye'nin büyük sancılar yaşamadan bu değişimi gerçekleştirmesine inanan insanlar yapmıştır. Dogmalar sorgulanmıştır. Şimdi birileri travma diyor. Travma diye bahsettikleri budur. Bu, eski düzene göre şekillenen zihniyetleri rahatsız etmiştir. Artık Türkiye bugün geldiği noktadan geri dönemez. Türkiye, Ortaçağ değerlerini aşmıştır. Cumhuriyet dediğimiz bu."
DEMOKRASİDEN TAVİZ VEREMEYİZ
58 yıldır çok partili rejimin zaman zaman kesintiye uğradığını anlatan Baykal, "Ama her kesintiden sonra demokrasiyi hepimiz tekrar işletmeyi deniyoruz. Çok partili CHP'nin hiçbir şekilde ödün veremeyeceğimiz bir anlayıştır. Demokrasi, modernleşme sürecinin önemli bir aşamasıdır. CHP olarak hepimiz demokrasi safında yer almışızdır. Demokrasi inancının bedelini en yüksek düzeyde ödemiş insanlar bugün Türkiye'de CHP'lilerdir" dedi.
Türkiye'de iktidarı elinde bulunduran insanların, bu tarihi dönüşümü kavrayamadığını ileri süren Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugün iş başına gelenler demokrasi adına, demokrasinin sağladığı fırsatları değerlendirerek geliyorlar ama onun altında bir cumhuriyet alt yapısının önemini kavramış değiller. Demokrasiyi cumhuriyeti tahrip etmek için bir fırsat gibi kullanmaya çalışıyorlar. Hem cumhuriyet, hem demokrasiye inananlar Türkiye'yi yönetmelidir. Cumhuriyeti demokrasinin önünde bir engel olarak
görenler tarafından yönetilmemelidir."
Demokrasinin bir yaşam biçimi olduğunu anlatan Baykal, sözlerine şöyle devam etti: "Eğer demokrasiyi iktidarı ele geçirmeden ibaret sayarsanız, demokrasiye zarar vermiş olursunuz. Demokrasi bir yöntemden ibaret değil, bir değerler sistemidir. Demokrasiyi işletememenin sorumluluğunu kimsenin sırtına yıkamazsınız. Bunun sorumlusu olarak tarih sizi mutlaka gösterecektir. Bugün, dünyanın takdirini kazanan bu Türkiye modelinin sarsılma tehdidine tanık oluyoruz. Şu an bu birikime karşı bir baş kaldırının
sergilenmekte olduğuna tanık oluyoruz. Cumhuriyetle bir hesaplaşma anlayışının, o kültüre sahip çıkanlara haddini bildirme anlayışının ön plana çıktığına tanık oluyoruz. Bunun için her şey gözden çıkarılıyor. Başta hukuk baştan gözden çıkarılıyor. Hukuk bütün medeniyetin temelidir. Hukuk olmadan medeni bir yaşam olmaz. Hukuk işin temelidir. Orayı burayı idare etmek isteyen birinin eline adaleti verirseniz o adalet adalet olmaktan çıkar. Adalette her iddia ortaya konabilir. Ama hiçbir iddia safsatayla,
efsaneyle kanıtlanmaz. Hukuk somut delille, belgeyle, bağlantıyla işletilir. Miş, mışla hukuk olmaz."
Acı bir dönem yaşadığımızı anlatan Baykal, şunları söyledi: "Bunun en acı tarafı da hukukun içine sürüklenmek istediği durumdur. Ama inanıyorum Türkiye'nin sağlam hukuk gelenekleri, sağlam, dürüst hukukçu kadroları hukukumuza karşı tezgahlanan bu tertibi boşa çıkaracaklardır. Bunu başarmak zorundayız. Hukuk sınav veriyor, gözaltına alınmış insanlar değil. Bütün dünyanın gözü Türkiye'nin üzerindedir. Bunun, hukukumuzun yüz akıyla vereceği bir sınav olmasını diliyorum."
KİMSENİN TÜRKİYE'YE İSLAMİYETİ ÖĞRETMEYE HAKKI YOK
Herkesin inanç ve ibadet özgürlüğü olduğunu belirten Baykal, "Din, hepimizin kendi inançlarımızı, ibadetimizi özgürce yaşayacağım bir kavram. Din, en kutsal kavram, ona saygı göstereceğiz. Hepimizin kimliği var, hepimizin maneviyatı var. O maneviyatımızı kimse bize söylemeyecek. İnancımız serbest" diye konuştu.
Türkiye'nin bin yılı aşkın süredir Müslüman olduğunu anlatan Baykal, sözlerine şöyle devam etti: "Kimsenin Türkiye'ye İslamiyeti öğretmeye hakkı yok. Binlerce yıl daha Müslüman olacağız. Türkiye'de İslamiyet dünyada en güzel şekilde, en özgür şekilde yaşanıyor. 70 bin camide ezan-ı Muhammedi okunuyor. Camiler açık, isteyen ibadetini yapıyor. İsteyen hacca gidiyor. Türkiye'de dini yayın yapan gazeteler, radyolar serbest. Öyle olacak. Hepimiz, dinimizle, Peygamberimizle, Kur'an-ı kerimimizle iftihar
ediyoruz."
Dinin bir inanç konusu olarak en güzel şekilde toplumumuzun yaşamında yer tutacağını anlatan Baykal, şöyle konuştu: "Ama din, hukukumuzu, siyasetimizi, devlet yönetimimizi belirlemeyecek. Eğer din bize hukuku söylerse, demokrasi içinde hukuku nasıl tartışacağız? Çünkü dinde tartışma yok, iman etme var, teslim olmak var. Dinde muhalefet olmaz, şirk koşma olmaz. Siyasette muhalefet var, tartışma var. Siyasette inanç var mı? Demokrasi bunu gerektirir. Eğer demokrasi olacaksa, hepimizin iman, teslimiyet
alanının dışında bir alan olacak. Eğer eğitimi nasıl yapacağımızı bize din söyleyecekse, siyaseti bize din dikte edecekse, siyasette görüş belirtmek dinden çıkma anlamına gelecek. Nerede demokrasi o zaman? Bu konu Hıristiyanlıkta, Musevilikte var."
İnsanlığın bunu yaşadığını anlatan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Batı çok ağır bedeller ödedi. Binlerce insanın boğazını kesti. Bu tartışmalar Avrupa'yı yüzyıllarca kan revan içinde bıraktı. Mustafa Kemal bunu getirdi Türkiye'ye. Laiklik dediğimiz bu. Din var, ama eğitim, hukuk, devlet yönetimi siyasetin işi. Ne olur dini araya karıştırmayın, dine de yazık olur, devlete de yazık olur. Laikliğin altında dinle devleti çatıştırmama anlayışı var. Dışişleri bakanı, Türkiye'de Müslümanların baskı altında
olduğunu söylüyor. Kaldır o baskıyı. Kaldıramıyorsun; çünkü anayasada laiklik var. O bizim yaşadığımız İslamiyet değilse, senin Başbakanın Hikmet Yar'ın önünde diz çökerken, Hikmet Yar'ın kafasındaki İslamiyet mi? İşte İran'ı görüyorsunuz."
HAKLARI İHLAL EDİLENLERİN AVUKATIYIM
"Aklın mantığın bu kadar ters yüz olduğu bir durum olabilir mi? Bu bir tesadüf mü? Nereye gidiyor bu süreç? Bunu bir an önce durdurma zorunluluğu yok mu?" diye soran Baykal, bütün bunların büyük bir fotoğrafın parçası olduğunu söyledi.
Cumhuriyete karşı bir hesaplaşmanın en ileri ölçülerde sergilendiğini anlatan Baykal, şöyle konuştu: "Bunun ardında sadece yerli destekçiler mi var. Bunun ardında birtakım uluslararası güçler yok mu? Türkiye'deki en ufak insan hakları ihlalinde dünya ayağa kalkar. Ergenekon diye en ileri insan hakları ihlalleri yapılıyor. Bunlara karşı en ufak bir tepkiye tanık oluyor musunuz?"
Türkiye'nin büyük bir senaryonun hedefi haline geldiğini anlatan Baykal, şunları söyledi: "Buna karşı hepimiz mücadelemizi vereceğiz. Bunun adli değil, bir siyasi olay olduğunu ifade ettim. Başbakan bana, (Sen bunların avukatı mısın) dedi. Ben de dedim ki, hakkı ihlal edilen, mağdur ve mazlum duruma düşürülen bütün vatandaşlarımızın avukatıyım. Demokrasimizin, cumhuriyetimizin avukatıyım. Devletimin avukatı olmam çok doğaldır. Ama asıl sen cevap ver. (Sen bu davanın, Ergenekon davasının savcısı mısın)
dedim. Başbakan (Evet, savcısıyım) dedi. Çünkü savcılık şerefli bir iştir. Bu ona değer katar. Ama kendisini uyardım. Unutma, Türkiye'de savcıların başında cumhuriyet var. Savcılar cumhuriyet savcısıdır. Sen bunu içine sindiriyorsan mesele yok. Ama bunun gereği de var. Savcılıkla başbakanlık bir arada gitmez. Zaten sen bu ayırımı kafanda yapamadığın için Türkiye bu sıkıntının içine girdi. Başbakanlıkla savcılık beraber olmaz. Savcıysan da cumhuriyet savcısısın."
Belgeler konusunda ciddi bir zafiyet ortaya çıktığını anlatan Baykal, sözlerini şöyle tamamladı: "Bu da tahliye kararlarıyla kendini göstermeye başladı. Bir süre önce Van'da bir dava açılmıştı. Hükümetin çok önem verdiği bir davaydı. Van'da rektörü tutukladılar, aylarca gözaltına tuttular. İçine sindiremedi, intihar etti. Onun ardfeiından iddianame geldi ve beraat ettiler. Bu adli bir yanılgıdan mı ibarettir? Bunun ardında bir iradenin bulunmadığına inanabilir misiniz? Bir savcı kendi bölgesindeki rektörü
sonra fos çıkacak iddialarla aylarca gözaltında tutma cesaretine sahip olabilir miydi? Bunu tesadüfi bir adli hata olarak mı anlayacağız? Ben inanıyorum, hak, adalet sonunda mutlaka hakim olacak. Bu tartışmanın mihverinde Atatürk var. Türkiye'de insanları yıldırma hesapları onun için yapılıyor. Türkiye Cumhuriyeti'ni bir Atatürk Cumhuriyeti olarak yaşatmaya devam edeceğiz."

Güncellenme Tarihi : 15.5.2016 07:46

İLGİLİ HABERLER