ALİ ULURSABA
ANKARA - Baykal, "Cerahati patlatacağız. Her bünyede cerahat toplanabilir, apse olabilir, gereğini yapacağız. Bunu geçim kapısı yapanlar var; ama CHP buna alet olmaz. Zenginliklerinizle hizmetçiler tutabilirsiniz, devlete, emniyete, medyaya sızabilirsiniz; ama CHP'ye sızamazsın" şeklinde konuştu.
CHP Grubu 2005 yılının ilk toplantısını yaptı. TBMM'de yapılan toplantının açılışında konuşan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, hem hükümeti hem de Sarıgül ve muhaliflerini eleştirerek, yaşanan rüşvet olaylarını anlattı. Baykal, Türkiye'de uzun süredir yozlaşma olduğuna dikkat çekerek, partideki rüşvet iddialarına değindi. Baykal, "Bunu yok saymak mümkün değil. Bunlar konuşulabilir. Hepimiz biliyoruz ki, bir şeyler bozuluyor. Her dönem böyle şikayetler olur. Biz Türkiye olarak ülkemizin çeşitli alanlarında yozlaşma ve sığlaşmanın, değer erozyonunun, kültürel çürümenin yaşandığını görüyoruz. 2004'te milletvekilleri dokunulmazlığı kaldırılamadı. Gazetelerde hep rüşvet haberleri. Çıkış yolu siyasetle olur. Nasıl Mustafa Kemal çekti çıkardı. Türkiye'de nemelazımcılığın, boş ver duymayıver anlayışının artık aşılması gerekir. 1999'da Korkmaz Yiğit kaseti yayınlandığında şok yaşadım. Biz bunun bir parçası olamayız. CHP'nin bir sonunu varsa, Türkiye'nin görünmeyen virüslerini etkisiz kılacağız. Bu virüsler her yer gibi CHP'ye de bulaşmış. Genel Başkan olarak Türkiye'yi çürüten virüsün CHP'ye bulaşmış olduğunu söylerken hissettiğim acıyı anlamanız mümkün değil. Büyük acı içindeyim. Genel Başkan olarak bunu görmemem mümkün değil" diye konuştu. Baykal konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Olay nasıl başladı? Bir dergi okudum. İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin raporu. Belediye başkanına ulaşmak için onun yakını birisini buluyor. Ben seni götürürüm diyor, alıyor belediye başkanına götürüyor. O kişiyle konuşuyor. Derdini anlatıyor adam, hukuk dışı bir ruhsat ihtiyacı var. Başkan, başkan yardımcısı arkadaşıyla konuşuyor. İçeriye geçiyorlar. İçeride başkan yardımcısı diyor ki, bizim de masraflarımız oluyor. Bize biraz ödeme yapmanız lazım. 300 bin dolarlık ödeme konusunda anlaşıyorlar. Aracı kişi, 300 bin doları yurtdışında bulunan belediye başkanının talimatıyla teslim ediyor. Karşılığında makbuz alıyor. Bunlar kayıtta. Taraf bunu söylüyor. İftira olması mümkün değil. Avukatının yanında bu ifadeyi veriyor. Buna tanık olduğunuz anda, canım dur bakalım ne olacak diyerek beklemek söz konusu olamaz. Her şey ortada. Bu manzara karşısında yapmamız gereken açık. Derhal olay aydınlanıncaya kadar partiyle ilişkisini kes. Belediye başkan yardımcısı dava açılmasına karşın konumunu sürdürüyor. CHP'de böyle bir şey olamaz. Bu olursa, kendine güveniyorsan ayrıl deriz. Yoksa yetkili organlar gereğini yapar. Böyle bir tablo yok. Belge bulunamadı diyor. Belgeyi bulup önüne koyduk. İçişleri Bakanlığı hala uyuyor. Burası Türkiye diyorlar. Orası Türkiye ise burası da CHP. Ben hala alışamadım. Yadırgıyorum. Bu 300 bin doları aldın mı, almadın mı arkadaş. Başkan yardımcısına onu gönderdin mi, göndermedin mi? Benim için dava açılmadı diyor. Dava açmayanlar hesabını versin."
"RÜŞVET VERENE DE RÜŞVET ALANA DA PABUÇ BIRAKMAYIZ"
Baykal, CHP'nin rüşvet alana da rüşvet verene de pabuç bırakmayacağını ve içindeki cerahati temizleyeceğini söyledi. Baykal, bu konuda da şunları söyledi:
"Partimizin en onurlu olması gereken kişilerinin oluşturduğu bir kurul. Saygınlığın zirvesi, parti ahlakının temsilcisi. Bu kurulda görev yapan bir arkadaşımız beni ziyaret etti. Büyük üzüntü içinde bana dedi ki, çok acı bir olay yaşadım. Bana bir süre önce 2 disiplin kurulu üyesi geldi. Bana hediye getirdik, kabul et dediler. Poşetin içinde verdiler. Teşekkür ettim. Hediyeyi açtım. İçi dolarla dolu. Birden asabım bozuldu. Hemen telefon açtım. Nedir bu dedim. Önemli bir şey değil. Elbette yardımlaşacağız dediler. Karımla konuştum. Sabahleyin de götürdüm kendilerine verdim. Müthiş bir içtenlik ve üzüntüyle bana iç dünyasını açıyor. Kendimi olağanüstü sorumlu hissettim. Dolar dolu bir poşetle rüşvet verildiğini öğrenince böyle bir olay var diye MYK'ya anlattım. Herkes ahvali adiye peşinde. Biz hala alışmadık. Dün YDK toplandı. Başkan bu nedir diyor, arkadaş aynen anlatıyor. Siz gelmediniz mi diyor, kıyamet kopmuyor, sesleri çıkmıyor. Bu kurul, Onur Kurulu, Ahlak Kurulu, 2 üyenin bir üyeye içi dolar dolu poşet götürdüğü iddia ediliyor. Kimsenin kılı kıpırdamıyor. Eğer biz de bu sürece teslim olursak, aldırma canım havasına girersek Türkiye, Türkiye olamaz. Hiçbir kurul kararı CHP'de parayla alınamaz. Ne rüşvet alanlara ne rüşvet verenlere CHP pabuç bırakmayacaktır. Particilik işte burada kendini gösterir. CHP'nin ana konusu budur. Bu olaylar CHP'de yaşanır mı yaşanmaz mı bu konuda kararı verecek olan CHP'nin kurultayıdır. Cerahati patlatacağız. Her bünyede cerahat toplanabilir. Apse olabilir. Gereğini yapacağız. Cerahat var patlatıp onaracağız. Yoksa sonunu alamayız. Bunu geçim kapısı yapanlar var. Ama CHP buna alet olmaz. Burada emek, dayanışma, vatan sevgisi, millet var, cumhuriyet var. Zenginlikleriniz CHP'nin karşısında beş para dahi etmez. Zenginliklerinizle hizmetçiler tutabilirsiniz, devlet, emniyete sızabilirsiniz, medyaya sızabilirsiniz; ama CHP'ye sızamazsınız."
Baykal, 2005'te Türkiye'nin ana gündeminde Ortadoğu ve Irak sorunu, ekonomik gelişmeler ve AB'yle ilişkiler konusunun bulunduğuna dikkat çekerek, halkın mutluluk, refah, sosyal ve siyasal ortamının bu konuların gelişimine bağlı olacağını belirtti. Hükümetin Irak politikasını eleştiren Baykal, Türkiye'nin Irak'la ilgili kırmızı çizgilerinin tamamen ortadan kalktığına dikkat çekti. Irak'a askeri müdahale konusunda Türkiye'nin büyük önem taşıdığını kaydeden Baykal, "Türkiye'nin silahlı kuvvetlerini kullanma teklifi ortaya atıldı. Türkiye'den asker geçirilmek istendi. AKP hükümeti de bu doğrultudaki gelişmeler doğrultusunda ABD ile yakın temaslar kurdu. 1 Mart'ta Meclise tezkere gönderdi. Tezkere CHP'nin öncülüğündeki çalışmalar sonucu reddedildi. Hükümetin isteği Meclis tarafından geri çevrildi. Türkiye'nin konumunun şekillenmesinde ilk adım oldu. Ortadoğu'da 3 yılda somut, olumlu bir gelişme ortaya çıkmadı. Ne barış güvence altına alındı, ne de terör sona erdi. Bu herkese ibret olmalıdır. Süngüyle savaş kazanılır; ama süngünün üstüne oturularak istikrar kazanılamaz" dedi. Irak'ta parçalanmanın yaşandığını, mezhep ve etnik kimliklerin ortaya çıktığını ifade eden Baykal, şöyle konuştu:
"Hepimiz bu olaylardan etkileneceğiz. Irak'ta bir Pandora Kutusu açılmıştır. Etnik parçalanma teşvik edilmiştir. Bu çevre ülkelere de yansıyacaktır. Iraklılar birbirini öldürür hale gelmiştir. Kürt, Sünni, Şii diye öldürmektedirler. Dünya barışına, istikrarına ABD'nin barış ve istikrarına da fayda getirmeyecektir. Türkiye coğrafyasının bu işe bulaştırılmamış olması sevindirici taraftır. Türkiye bu ortama sürüklenmiş olsaydı, daha kötü noktada olunurdu. Bugün o kötü noktada değilsek, bu TBMM ve CHP'nin çabaları sonucudur."
ABD'nin Irak'a müdahalesinin ardından Türkiye'nin sınırın güneyine asker göndermesi gerekirken, bu önlemin alınmadığını söyleyen Baykal, "Türkiye, kendi evinin yanında ortaya çıkan olaya karşı etkin tedbir almak zorundadır. İşgal için değil, gelişmelerin Türkiye'ye zarar vermemesi için caydırıcı güç olarak varlığını hissettirmesi için sınırın güneyine askeri birlik yerleştirilmesini istedik. PKK ile mücadelenin uzantısı olarak Irak'a asker göndermiştik. Zaman zaman bu ihtiyaç haline gelmiştir. Tedbir alın dedik. Maalesef alınmadı. Irak'ta yaşanan olumsuz gelişmelerin altında Türkiye'nin etkin güç olarak yer almasını sağlayacak bir mesaj verememesi, zaafa düşmüş olmasıdır. Irak'ta ne Türk askerlerinin kafasından aşağı çuvallar geçirilir, ne de şoförlere saldırı olurdu, ne de nüfus hareketleri bu kadar kolayca olurdu" diye konuştu.
Baykal, Kandil Dağı'nda 5 bin terör örgütü PKK militanının yerleştiğini, Türkiye'nin Irak'la ilgili kırmızı çizgilerinin tümüyle ortadan kalktığını, pasif ülke durumuna sürüklendiğini ileri sürdü.
"17 ARALIK'TA SERGİLENEN TUTUM YANLIŞTIR"
Baykal, hükümetin Cumhuriyet tarihinin en büyük borçlanmasını yaptığını öne sürerek, hükümetin IMF ile yeniden masaya oturmaya hazırlandığını söyledi. Baykal, şöyle konuştu:
"Ekonomik program 2 milyon işsiz, borçlanma pahasına, mil fdmcısı diyor ki, bizim de masraflarımız oluyor. Bize biraz letin çektiği acılar pahasına uygulanmış. 2002'de ekonomi düzelmeye başlamıştır. Enflasyon yüzde 30'lara düştü. Eksi büyüme, artı büyümeye doğru dönüşmeye başladı. O programı uygulayanlar değişti. Bu iktidar o programı harfiyen uygulamaya devam etti. 3 yıllık istikrar programının uygulanmasının ardından, 20. IMF programı imzalanacak. Hükümetin IMF ile yeni program imzalayacak olması, ekonomik sorunların çözümlenmediği anlamına gelir. Türkiye'nin dış borçları artmaya devam ediyor. Cumhuriyet tarihi boyunca, Atatürk, İnönü, Demirel, Ecevit, Çiller ve Yılmaz hükümetleri tümünün yaptığı iç ve dış borç toplamının yüzde 70'ini tek başına 2 yıl içinde AKP hükümeti yaptı. Tarihimizin tümünde yapılan borçları bu hükümet yapmıştır. 2005 sonunda bu gerçekleşmiş olacaktır. Borçlar artıyor, dış ticaret açığı büyüyor. Dış ticaret açığı 32 milyar doların üzerinde. 1.5 milyar dolar cari açık aldılar, 15 milyar dolara çıkardılar. Toplumun büyük kesimi yoksullaşma içine girmiştir. Başta çiftçiler olmak üzere AKP iktidarı döneminde gelir kaybı yaşamıştır."
Baykal, bütçe görüşmelerinde çiftçi kredilerine aylık yüzde 11'lik faiz uygulanması konusunu gündeme getirdiğini, buna AKP'lilerin itiraz ettiğini ifade ederek, "Al dedik işte burada. Önüne koyuverdik. Aylık yüzde 11'lik faiz uygulanıyor mu, uygulanmıyor mu. Ankara'da ulaşıma yapılan zammı eleştirdik. Şu anda Ankara'da ulaşım en pahalı ulaşımdır" dedi.
Hükümetin AB konusunda yanlış yol izlediğini öne süren Baykal, konunun yanlış yönetildiğini, çok ciddi ödünler verildiğini belirtti. "Hiçbir ülke için söz konusu olmayan bir üyelik modeli Türkiye'ye sunulmakta. Bizimkiler de bunu başarı gibi Türkiye'ye anlatmaktadır. Komisyon raporunun Başbakan tarafından alkışlanması yanlıştır. Türkiye'nin müzakerelerini zaafa uğratmıştır. 17 Aralık'ta sergilenen tutum yanlıştır. Bunu İsveç Başbakanı söylüyor. 'Türkiye'nin kalıcı kısıtlamalar konusunda sessiz kalmasını yadırgadım' diyor. Bizimkilerin aldırdığı yok" diyen Baykal, "Galiba Sayın Başbakan gerçekten kalıcı kısıtlamanın yok olduğunu sanıyor. Bize çeviri yanlış falan dedi. Bir süre sonra gerçekler ortaya çıktı. Başbakan, CHP'yi dinledikten sonra kalıcı kısıtlamaların olduğunu anladı ve AB'ye nota vermeye kalktı. Bu somut bir gerçek. Türk vatandaşları kalıcı olarak AB'ye vizeyle gitmek zorunda kalacak. Bu tam üyelik değildir. Bu Türkiye'nin hak ettiği değildir" dedi.
Baykal, Kıbrıs konusunda da ciddi sıkıntılar yaşanacağını, Türkiye'nin Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ni tanıma işini 3 Ekim'e kadar çözmeyi taahhüt ettiğini söyledi. Hükümetin Resmi Gazete'de tebliğ yayınlayarak Güney Kıbrıs Rum Kesimi ifadesi yerine "Güney Kıbrıs" demeye başladığını, Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın İhracatçılar Birliklerine gönderdiği duyuru ile yine Rum kesimine Kıbrıs denilmeye başlandığını belirten Baykal, "Bunun anlamı; söz vermişiz. Londra ve Zürih anlaşmalarının önemli bir mantığı çökmüş olacak. 10 yıl sonra sonuçları göreceğiz. Bizden alınacak olanlar 3 Ekim'de tahsilata başlanacaktır. Biz 10 yıl sonra kalıcı kısıtlamalarla asgariye indirilmiş bir ilişki biçimine gideceğiz. Sucuk, salam, pastırma dilimi keser gibi vere vere gideceğiz. Referandum yapacak ülkeler var. Fransa kanun teklifini hazırladı. Başarı bu" diye tepki gösterdi.
Öte yandan, Baykal'ın isim söylememesi; ancak Sarıgül ile ilgili konuşmasına başladığı bölümde, Sarıgül taraftarı olduğu bilinen bazı milletvekilleri salondan ayrıldı. Bu arada, Baykal'ın CHP'ye yolsuzluğun, rüşvetin sızamayacağına ilişkin konuşması sırasında bazı milletvekilleri ve dinleyicilerden ağlayanların olduğu gözlerden kaçmadı.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:35