Gündem
  • 12.4.2005 08:39

"BENİM İMZAM YOK, YA ONUNKİ..."

Ertuğrul ÖZKÖK'ün Hürriyet'teki yazısı:

Benim imzam yok, ya onunki 
    
 
AYDINLAR Bildirisi’ni okurken sizin de aklınıza aynı soru gelmedi mi? Orhan Pamuk’un o bildiride imzası niye yok?

Diyeceksiniz ki, seninki var mı?

Benimki de yok.

Kimse benden bu bildiriye katılmamı istemedi.

Ama isteseydi de imzamı koymazdım.

Bildiride yazılanlara katılmadığımdan değil.

Tam aksine, ilk defa bir toplu bildirinin bütün satırlarına katılıyorum.

Çünkü bildiriye imza atan aydınlar, ilk defa toplumsal bir olayın iki tarafına birden bakıyorlar.

* * *

Benim neden imzalamadığıma gelince.

Bu tamamen şahsi bir tavır.

Hayatım boyunca toplu bildirilere imza vermemeye özen gösterdim.

Genel Yayın Yönetmeni olduktan sonra yanılmıyorsam sadece iki ortak bildiriye imza verdim.

Biri Bekir Coşkun’un önderliğini yaptığı hayvanlarla ilgili bir bildiriydi.

Öteki de Dünya Editörler Forumu’nun, Irak’ta kaçırılan gazetecilerin serbest bırakılması yolunda yayınladığı, tamamen mesleki bir bildiriydi.

* * *

Son bildirinin bence çok önemli bir özelliği var.

Bir aydın grubu ilk defa, yükselen ‘fanatizmin’ iki yanına dikkati çekiyor.

Yani klasik ‘Devlet-Kürt’ ikileminden kurtulup kışkırtının gerçek nitelikleri üzerine gitmişler.

Türkiye’de ‘Ne oluyor’ sorusunun yanıtını arayanlar, eğer biraz vicdan ve adalet duygusuna sahipse şu sorunun cevabını da aramalıdırlar:

Güneydoğu’da çatışmaların en hızlı olduğu, Türkiye’nin kasabalarından, şehirlerinden her gün şehit cenazelerinin kalktığı günlerde olmayan olaylar şimdi neden oluyor?

O gün fanatizme dönmeyen Türk milliyetçiliği bugün neden böyle fanatikleşiyor?

Eğer bu sorunun cevabını, bugüne kadar yaptığımız gibi ‘basit bir provokasyon’ bir ‘derin devlet tezgáhı’ gibi görmeye kalkarsanız, sorunun çözümüne zerre kadar katkıda bulunamazsınız.

* * *

Ne yazık ki, Leyla Zana ve arkadaşları cezaevinden çıktıktan sonra siyasi yönetimi iyi yapamadı.

Ben dahil hepimize şu duyguyu verdi:

‘Kürtler, AB’den cesaret alıp şımarmaya başladı.’

Bu ifadeler size çok kaba gelebilir.

Ama gerçeğin kendisi de bu kadar kaba.

Bugüne kadar Zana ve arkadaşlarının ağzından şu sorunun cevabını alamadık:

‘Nevruz gösterilerinde neden bir tek Türk bayrağı yoktu?’

PKK ile mücadelenin en keskin, en ürkütücü günlerinde, bütün toplumu karşılarına almak pahasına Kürt haklarını savunan Türk aydınlarının bugünkü eleştirilerine niye bu kadar tahammülsüzsünüz?

Yani sadece siz haklısınız, Türkiye’nin geriye kalan bütün insanları yanlış.

Böyle bir mantık olamaz.

Bunun adı milliyetçilik, hak mücadelesi falan da olamaz.

Bunun adı olsa olsa, bir ‘etnik egoizm’ veya ‘etnik fanatizmdir’.

* * *

Herkes gibi Trabzon’daki görüntüleri ben de dehşetle izliyorum.

O bildiriye imza atan aydınlar kadar endişeliyim.

Ama sokaklarda hançeresini gere gere bağıran o genç insanların haleti ruhiyesini de okumaya gayret ediyorum.

Bu kesinlikle bir onaylama veya mazur görme değil.

Ama bu ülkenin vatandaşı olarak, şu sorunun cevabını bulmaya çalışıyorum:

PKK’nın en azgın döneminde kışkırtılmayan Türk milliyetçiliği, bugün nasıl oluyor da fanatizme, bir linç psikolojisine dönüşüyor?

Bu sorunun cevabını arıyorum; çünkü gerçek barış, bu olayı anlamaya çalışmamızla, hakkaniyet ve adalet duygularımızla ilgili bir şey.

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mutlu bir şekilde yaşamak isteyen Kürtler de aynı soruyu kendi kendilerine sormalılar.

* * *

İşte o yüzden kendi kendime soruyorum.

Bu bildirinin altında neden Orhan Pamuk’un da imzası yok?

Biraz bu sorunun cevabını da araştırdım.

Bildiriyi hazırlayanlar Orhan Pamuk’a ulaşmış.

‘Benim için bir mahzuru yok. Koyabilirsiniz. Ama benim adım üzerinden spekülasyon olur, bildirinin etkisi zedelenir’ demiş.

Gerçekten doğruysa, endişesini anlayabilirim.

Ama bana göre, imzası olsaydı daha iyi olurdu. ‘Türkler 30 bin Kürt’ü öldürdü’ iddiasının sosyolojik ve siyasi gerekçelerinin ne kadar mesnetsiz olduğunu kendi kafasında tartışmaya açmış olurdu.
 

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:52

İLGİLİ HABERLER