Medya
  • 11.4.2004 14:24

BU YAZARLARI TANIYOR MUSUNUZ?

Halk gazetesi Hürriyet’e bir haller oldu; sütunlar telgraf şifresi gibi. 40 yıllık Hürriyet okuruyum, iyi kötü bulmaca meraklısı da sayılırım, bazı yazarları okurken, ''Acaba kimi kast ediyor?'' sorusunun cevabını bir türlü bulamıyorum. Gazetenin yayın yönetmeninin de sütunu var, hiç değilse şifre çözücü ipuçlarını o verse, değil mi? Hayır, o da yardımcı olmadığı için uykularım kaçıyor, kaç gündür betim benzim sarı, dolaşıyorum'' Sizlerin Hürriyet okuduğunuzu sanmıyorum, o sebeple derdimi örneklerle anlatmam gerekiyor. Belki de şifreleri çözmeme sizler yardım edersiniz. En sondan başlayayım. Şu satırlar dünkü Hürriyet’te Fatih Altaylı’nın sütununda yayınlandı: ''Kusura bakmayın o seviyeye inemem / Bugün burada bir yanıt bulacağını zannedenler yanılıyor. / Kavgadan kaçmam. Her türlüsüne her zaman varım. / Ama ben kavgada asgari bir düzey ararım. / Hele hele bu kavgayı köşelerden yürüteceksem, biraz zeká, biraz bilgi, biraz fikir ararım. / Bunlara sahip olmayan, düzeysiz kişilerle tartışmam. / Onları kendi çukurlarına mahkûm ederim. / Beni kendi seviyelerine çekme sevdalarına alet olmam. / Bu nedenle benim tartışma yürütmem beklenen zatı, kendi ‘çukurunda’ boğulmaya bırakıyorum. / Okuyuculardan ricam, yazılar arasındaki düzey farkına bakarak kimlikler ve kişilikler arasındaki farkı görüp kararlarını vermeleri.'' Ne dediğini anladınız mı Allah aşkına? ''Tartışma yürütmem beklenen zat'' diye andığı kişi kim, hangi gazetede yazıyor? Okur olarak bizlere ‘düzey farkına bakarak karar verme’ görevini yüklüyor da, kast ettiği yazarın adını söylemiyor. İki gün önce de aynı şeyi yapmıştı Fatih Altaylı; yine muhayyel bir yere salvolarını yöneltmiş, ama kimden söz ettiği yolunda en ufak ipucunu okuyanlardan kıskanmıştı: ''Doğru, ben yırtınıyorum / Boşuna yırtınıyormuşum. Olabilir. Ben bazen boşuna yırtınırım. Ama inandığım şeyler için yırtınırım. / Uzan meselesini de yazarken bana böyle diyenler oldu. Boşuna yırtınıyorsun diye. / Hatta beni yırtınmakla suçlayanlar Uzanlar’dan parayı kapıp orada çalışmak için anlaşma bile imzaladılar. Ne yazık ki, tam izne çıkıp izni Uzanlar’ın yanında noktalayacakları gün Uzanlar’ın şirketlerine el kondu. Ben boşuna yırtınmamış oldum ama onlar boşuna Uzan gibi muazzam bir yolsuzluk konusunu es geçmiş oldular. (..) ''Adamına göre muamele yapmıyor, adamına göre fikir değiştirmiyorum. HADEP’le birleşen arkadaşım da olsa yırtınabiliyorum. Susup oturmuyorum. / Bu ülkenin başbakanlarına kuyruk acım olduğu için sövmüyorum. Yaptıklarına inanmadığım zaman yazıyorum. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı gerçekten icraatını beğenmediğim için eleştirebiliyorum. / Seçilmiş belediye başkanlarıyla kan davaları gütmüyorum. Bunun gerçek nedenlerini saklamıyorum. / Popülaritemi korumak için istifa tehditleri sallamıyor, bunlarla gündeme gelmiyorum. / Ben önüme konanları ve yazmamı istenilenleri yazmıyorum. / (..) Bu ülkenin insanları da insan gibi özgürce, varlık içinde yaşasın diye yırtınıyorum. / Kendi popumu kurtarmak veya sağlama almak için değil.'' ''Acaba buna mı cevap?'' sorusu aklımda olarak dönüp dönüp gazeteleri yeniden okuyorum; Fatih Altaylı’nın ‘popo’lu yazısının muhatabı ile hiçbir gazetede karşılaşmadım. Hürriyet’te başkasıyla sorunu olan tek kişi Fatih Altaylı değil. Emin Çölaşan da önceki gün ‘Profil’ başlığı altında bir yazar portresi çizdi: Lise bitirmişti. Basın kartı hiç olmadı. Bazı gazetelerde ufak işler yaptı. Gel zaman git zaman bir radyoda iş buldu, önüne gelene sövmeye başladı. Bir süre sonra onu yazılı basında gördük! / Hayatı hep birilerine sığınmakla, kendisine aktarılan yalanları ve yanlışları yazmakla geçiyordu. Bunları yazıyor, zoru görünce ‘yanılmışım, özür dilerim’ diye savunmaya geçiyordu. / Dün kara dediğine bugün ak diyor, dün sövdüklerine şimdi yağ bal çekiyordu... Afedersiniz, ama kim bu yazar? Çölaşan kaçın kurrası, bazı ipuçları sağlıyor o: Ben gazetecilikte belli bir çizgisi-duruşu-inancı olmayanlardan korkarım. Bunlar tehlikelidir. Zamana göre renk değiştirir, eğilip bükülür, rüzgár gülüdür ve mide bulandırıcıdır. Yalan yazarlar, iftira atarlar, meslektaşlarına aynı yöntemle bulaşırlar, yazmadan önce direktif alırlar. (..) Mert adam yazdığının arkasında durur. Her sıkıştığında ‘yanılmışım, özür dilerim’ demek zorunda kalmaz. Küçüldükçe küçülmez, gazetecilik mesleğinin haysiyetini böyle iki paralık edip alay konusu olmaz. Yazısının (..) ile ayırdığım bölümünde, Çölaşan, ''Acaba bu mu?'' diye akla gelen isimleri geçersiz kılmaya yarıyan ipuçları da vermiş: ''Gazeteci şeriatçıdır, bölücüdür, sağcıdır, solcudur, şudur, budur. Karşı çıkarsanız, gerektiğinde kavgaya, tartışmaya girersiniz ama onun belli bir çizgisi, görüşü, inancı, duruşu, kişiliği olduğunu bilirsiniz. Dün neyse bugün de odur. Dün övdüğüne bugün sövmez, dün sövdüğünü başbakan olunca yağlayıp yıkamaz. '' Kast ettiği kişinin ''Şeriatçı, bölücü, sağcı, solcu'' olmadığı anlaşılıyor; bu da bir çok yazarı listemden düşmeme sebep oluyor. ‘Profil’ sahibinin ''Çizgisiz, renksiz, rüzgâr gülü, mide bulandırıcı'' biri olduğu da belli. Ama kim? Ertuğrul Özkök açıklama getirmezse verem olacağım: Fatih Altaylı hangi yazardan söz ediyor, Emin Çölaşan’ın kalemine doladığı kim? Taha Kıvanç Yeni Şafak Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:00

İLGİLİ HABERLER