DARBEYİ ERDOĞAN YAPSIN!
Erdoğan, seçim barajını yüzde 5’e indirebilir. Dokunulmazlıkları tamamen kaldırabilir. İmam hatip liselerini, ilahiyat liselerine çevirebilir. Böyle 5-6 reform yaparsa hepimizin AK Parti hakkındaki görüşlerimizde büyük bir berraklık ortaya çıkar. Ben diyorum ki, Erdoğan bir hukuk darbesi yapsın, o bir travma yaratsın...
AKP ne yapmalı? Orduyla mı anlaşmalı?
Ordu ile anlaşmak gibi bir siyaset olamaz. Ama ordunun duyarlılığını dikkate almakta fayda var. Türkiye Cumhuriyeti, milli bir savaş sonunda kurulmuştur. Milli savaş sonunda kurulan bütün devletlerde ordu faktörü önemlidir. Ordunun duyarlılığını dikkate almazsanız daha önce başımıza gelenler yaşanabilir... Devleti demokratikleştirmek bir zeka stratejisinden geçer. Aşağı yukarı 1958’den beri, ‘ordu, anayasa, devlet ve darbe’ kavramlarındaki tartışmalar bugün geçerli bir anayasa rejimi kurmamızı engelledi.
Askerin suskunluğu dikkat çekici
Bu nasıl aşılabilir peki?
Bunu aşmanın tek yolu var, o da milli bir uzlaşmayı ortaya koymaktır. Bu görev bugün hükümete düşüyor. Bir kere Sayın Cumhurbaşkanı siyasi tavrını bir yana bırakarak arabuluculuğa soyunmalıdır. Genelkurmay Başkanı’yla, kuvvet komutanlarıyla, Genelkurmay İkinci Başkanı’yla meseleyi konuşmalıdır. Bu meselede hükümetin tavrı ne olursa olsun, Cumhurbaşkanı’nın tavrını açıklaması gerekiyor. Ben bu hadiseler karşısında askerleri çok suskun gördüm. Bu suskunluk bir kırgınlıktan mı doğuyor, bir başka sebepten mi bunu ancak cumhurbaşkanı çözebilir. İhsan Sabri Çağlayangil’in hatıralarında bir bölüm var. 11 Eylül günü, Başbakan Demirel, Çağlayangil’e “Ordu çok suskun bugünlerde. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile görüş, darbe yapacaklar mı sor!” diyor. Çağlayangil, o zaman hem senato başkanı, hem de cumhurbaşkanı vekili... Kenan Paşa’yla görüşüyor. Paşa, “Biz işimizin başındayız. Menfi durum yok” diyor. Demirel bu teminatı alıyor. Ama ertesi gün darbe oluyor. Kenan Paşa, Çağlayangil’e telefon ediyor. Diyor ki, “Kusura bakmayın, size bilgi veremezdim. Biz bu kararı vermiştik!” Çağlayangil, “İyi de paşam biraz ihsas etseydiniz” diyor. Yani ima etseydiniz... Bunun üzerine Kenan Paşa, “Neyleyeydim Sayın Çağlayan. Sen kalk, ben oturacağım mı diyeydim!” diyor. Tabii bir yanda bir dostluk, ahbaplık kuruluyor devlet adamları ve askerler arasında. Ama askeri kesimin kendine göre ölçütleri vardır. Verilen kararı ’darbe yapacağım’ diye herhalde cumhurbaşkanı vekiline söylemezler. Ama bu buluşma, bu konuşma darbenin şiddetini azaltır. Sayın Dengir Fırat’ın kulakları çınlasın, travmalarda dahi travmanın şiddetini azaltmak mümkündür. Bu çeşit konuşmalar, medeni ilişkiler belki de bir çözüm yolu ortaya çıkartır ve bir teklifle karşılaşılabilir.
28 Şubat’ın fiili hale gelmesini Erbakan önledi
Bunca yılın tecrübesiyle değerlendirdiğinizde bugün ‘darbe olur’ veya ‘olmaz’ diyebilir misiniz?
‘Darbe olmaz’ diyemem, ama ‘darbe olacak’ demek için de elimde bilgi yok. Ben başka bir şey söylüyorum, olmaması için uğraşılmalı diyorum.
Peki ipuçları neyi gösteriyor?
1960’tan bu yana, geçen 48 seneye bakarsanız o kadar çok darbe, o kadar çok darbe teşebbüsü var ki! Bunlardan biri de 28 Şubat’tır. Ona ’postmodern darbe’ diyorlar. Onun fiili hale gelmesini Erbakan basiretiyle önlemiştir. O kararları imza etmiştir, çekilmesini bilmiştir, istifa etmiştir ve direnmemiştir. Erbakan direnmeye kalksaydı, Sayın Demirel’in beyanıyla ‘Bir darbeyle karşı karşıya kalacaktık.’ Demek istediğim şu; o zaman Erbakan çok anlayışlı davranmıştır. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliğini değiştirmek mümkün değil. Seçim kazanabilirsiniz, aşırı oylar da alabilirsiniz. Demokrat Parti de, yüzde 58’e varan oylar almıştı. Ama Anayasa’yı değiştirme teşebbüsünde bulunmadı, dikkat etti. Adalet Partisi de yüzde 55 civarında oy aldı, devletin niteliklerini değiştirmeye teşebbüs etmedi... Siyasetçi de devlet adamı da basiretli bir tüccar gibi davranmak zorunda. Basiret, bilgelikten de ötedir. Basiret, hadiseleri bu noktaya getirmemektir. Anayasa Mahkemesi’nin partisine kapatma davası açmasına neden olan bir genel başkanın basiretli olduğunu söylemek ise zor. Kabahati başsavcıya bırakamazsınız. 7 senedir dava açmayan bir başsavcıya, siz dava açmanın gerekçelerini vermişsiniz. Devleti değiştirmeye kalkarsanız engellerle karşılaşırsınız.
Erdoğan’ın tavrı ne olmalı, Erbakan’la karşılaştırıldığında?
Tabii şimdi biraz geç kalmış gözüküyor. Ama bence Anayasa Mahkemesi’nin kararını beklemesi, kararı saygıyla karşılayacağını beyan etmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi’nin ise ne karar vereceği belli değil. Çünkü alternatif karar imkanları da var. Ama öncelikle havayı yumuşatmasını tavsiye ederim.
Hava nasıl yumuşar?
Evvela, kendi grubunu disiplin altına almalıdır. Bu bir kıyamet alameti değildir. Anayasa Mahmesi’nin bu yetkilere sahip olduğunu bilerek seçimi kazanmış ve hükümet olmuştur. Bu yetkilerle devleti idare etmektedir. Anayasa Mahkemesi yetki gaspı falan yapıyor da değildir. AK Parti’nin Meclis’te büyük çoğunluğu var. Diğer siyasi partiler de dikkatle takip ediyor hadiseyi. Tahrik etmiyorlar, olgun davranıyorlar. O zaman Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun reformları, AB istemeden yapmaya başlayabilir Erdoğan.
Yani?
Ülke içinde seçim barajını yüzde 5’e indirebilir. Seçim için partilerarası ittifaklara imkan sağlayabilir. Dokunulmazlıkları tamamen kaldırabilir. Böyle 5-6 güncel reformu, Anayasa değişikliklerine dahi gerek kalmadan yaparsa Erdoğan, hepimizin AK Parti hakkındaki görüşlerimizde büyük bir berraklık ortaya çıkar. Yani şeriat yolunda demokrasiye son vermek niyetinde olmadıklarını ortaya çıkarabilirler. Bence AK Parti’nin en güzel savunması bu olur. Erdoğan’ın önünde 1-2 ay var. Bunları parlamento ittifakıyla da yapabilir ve böylece kimsenin söyleyecek sözü kalmaz. Laiklikle ilgili önemli kararlar alabilir, İmam Hatipleri, İlahiyat Lisesi’ne çevirebilir. Art niyeti olmadığını ispatlayacak hukuksal kural koyucu tedbirler alabilir. Bunları yaptığı zaman hem bu dava konusunda avantaj sağlar hem de AB içinde birtakım kuşkular varsa onlar da giderilir. Erdoğan, Anayasa’nın hiçbir yerine dokunmadan hukuk yoluyla demokratik, rekabete açık, adil bir seçim düzeni getirirse kendisi hakkındaki bütün iddiaları ortadan kaldırmış olur.
Türkiye’yi de kendisini de kurtarır mı böylece?
Büyük ölçüde kurtarır. Yani sizden sonra gelecek partilerin yolunu açacaksınız. Bırakın Ahmet Türk partisiyle Meclis’e gelsin. Niye dolambaçlı yoldan bağımsızlık formüllerinden yararlansın? Erdoğan’ın çok demokrat olduğunu iddia etmesi için kendisinden sonra gelecek partilerin yolunu açması gerekir. Bu seçim, meşru bir seçimdir ama haksız rekabetle yapılmış bir seçimdir. Büyük partilere yarar sağlar. Yoksa 16 milyon oyla 340 milletvekili çıkarmak mümkün mü? Erdoğan, Anayasa değiştirme faaliyetlerini ileriye bıraksın, bugün demokratikleşme sürecini hızlandırsın. Bir de iddialar var; yerel seçimlerde para, erzak dağıtılacağı gibi. Onun için de Siyasi Ahlak Yasası’nı çıkarsın. Hepsi hazır, parlamentoda duruyor. 1995’te hazırladık. Ama hiçbir partinin işine gelmedi.
Birinci sırada seçim barajı yüzde 5’e insin diyorsunuz?
Evet. Şok hadise odur. İşte darbe odur. Hukuk darbesi odur.
Yani darbeyi Erdoğan yapsın?
Evet, o yapacak. Hukuk darbesi yapsın, o bir travma yaratsın. Seçimi rekabete açsın. Belki ona da lazım olur, bunu da söyleyeyim.
Peki baraj yüzde 5’e çekilirse laiklik de güvence altına alınmış olacak mı sizce?
Tabii... Bütün partiler seçime girsinler, laik olanlar, olmayanlar... O zaman korkum yok. Parlamentoda yapılan laiklik tartışmaları çok rahatlar.
(MİNE ŞENOCAKLI-VATAN)
Güncellenme Tarihi : 15.5.2016 08:00