Huzur azgınları
Şimdi yeni bir ‘trend’ var efendim: Mutsuzluk muhabbeti pek yaygın. Gençlik mutsuz. Kimileri üzerlerinde mutsuzluk markasıyla dolaşıyorlar ve bunun tantanasını yapmaktan da gizli bir zevk alıyorlar. ‘Mutsuzluklardayım yani, oha falan oldum aabi yaa...’
İşsizlikten ve parasızlıktan çatır çatır çatlayan gençlik kesiminden sözetmiyorum, onlar kafadan, durumun özü gereği mutsuz. Durduğu yerde dırlananlar ‘iyi aile’ çocukları. Gençlik deyince de akla hep onlar gelir oldu. Manken Çağla’nın hangi zengin oğlanla bu yaz Bodrum’a mı Çeşme’ye mi takıldığı herkesi ilgilendiriyor da, overlokçu Cennet’in konuştuğu çocukla hangi simit sarayında buluştuğu kimsenin umurunda değil.
Ve de işin o kadar tadı kaçtı ki, bizler, ‘iyi ki şu dönemde genç değiliz, şu zamanda genç olmak istemezdik’ diye utanılacak yazılar yazmaya başladık. Ununu elemiş eleğini asmış morukların bencil rahatlığıyla konuşuyoruz. Ayıp ediyoruz.
Çocuklar boşlukta yaşıyorlar.
‘Yarış atı’ gibi geçirilen yeniyetmelik döneminden sonra, yüksek okul da okunuyor, meslek de ediniliyor, iş de bulunuyor ama, mutsuzlar.
‘Sistemin’ dışına çıkmak istiyorlarmış, çıkamıyorlarmış.
Otuz beş yıl öncesinde yaşasaydık, kendilerine şunu söylerdim: Ya komünist olacaksın, ya da hippi.
Fakat bugün bu sistemin dışına çıkılabilemez evladım. Sistemin acısını çekmemek için cahil ve aptal olmaktan başka yol yok.
Çoğunuz da öylesiniz zaten, ama duyarlı insanlar sıkıntıya giriyorlar. Tükettikçe de rahatlayamıyorlar.
Çünkü yoz bir ülkede yaşıyorlar. Bu ülke, batının ulaştığı gelişmişlik aşamasının getirdiği hoşgörü ve rahatlığa sahip değil. Burada herşey özenti ve taklit. Yaşama kalıpları da. Üstelik sinsi ve korkunç bir baskı var. Değişmiş görünse de, direniyor.
İşte bunun için, örneğin çılgınlar gibi eğlendiğinizi sanıyorsunuz, yalnızca yoruluyorsunuz.
Sevişmiyorsunuz, çiftleşiyorsunuz.
Hayatınızda politika da yok, çünkü ustaca operasyonlarla hayatınızdan çıkarıldı.
Uyuşturucu da hepinizin ağzına sıçtı üstelik...
Hayatınız önce servis arabası, arada piyano ve bale, sonra ‘clubbing’ ile geçiyor. Büyüyünce de, haftalık dergilerde reklamı yapılan ve lüks olduğunu sandığınız orta halli tatil beldeleri ve orta halli lokantalarda.
Çok çok beylik bir cümledir ama, bütün beylik cümlelerde de gerçek payı yüksektir, ‘birşeylerin yokluğunu çekmediniz’.
Biz servis arabası diye bir şey görmemiştik ve hayal bile edemezdik, okula ya tramvayda ya da belediye otobüsünde itiş kakış gidilirdi.
Cep telefonsuz bir dünyayı tasavvur bile edemiyorsunuz, evine telefon bağlatmak için dilekçe verip on yıl, evet tastamam on yıl sıra beklemenin ne demek olduğunu bilir misiniz? Yurt dışına ‘sınırlı çıkış hakkı’ aklınıza gelir mi?
Bilgisayar, bazı üniversitelerde ve bazı büyük şirketlerde bulunan, içine bu işin uzmanlarının birtakım delikli kartlar sokup çıkardıkları ve yalnızca ‘hesap yaptıkları’ koskocaman bir araçtı.
‘Bizim zamanımızda’ edebiyatı yapmıyorum, fakat gerilik bizi ittiriyor, bize yaşama dürtüsü sağlıyordu!...
Türkiye ilkel bir ülkeydi, biz de yoksulduk ama bunu kırmak için çalışmak bize bir ‘anlam’ veriyordu. Bu çalışma ‘kendini kurtarma’ yani sınıf değiştirme yönünde de olabilirdi, ‘memleketi kurtarma’ yani solculuk ya da sağcılık etme yönünde de, önemli olan bu değildi, önemli olan bunun sağladığı mücadele dürtüsüydü. İstesek de mutsuz olamazdık, çünkü buna hem vaktimiz yoktu hem de ayıptı.
Ama şimdi düşünüyorum da, babam da beni bununla suçlardı, birşeylerin sıkıntısını çekmemiş olmakla...
Çünkü o zamanlar da ‘biz beş numara idare lambasıyla ders çalışırdık ve okula yarım pabuçla giderdik’ edebiyatı yaygındı.
Üstelik biz savaştan sonra doğmuştuk ama babam savaşın hala sürdüğünü sanıyor, bir yandan en ilgisiz şeyleri ‘lazım olur’ diye biriktirip süprüntü bekçiliği yaparken, bir yandan da her gece saat on ikiye çeyrek kala muntazaman ‘ajans’ dinliyordu, sanki Almanlar saldırıya geçeceklerdi!...
Peki nasıl çıkacaksınız sistemin dışına?
Bir ‘ilk önlem’ olarak televizyonu kapatın ve bir daha açmayın, günün moda kitaplarını, örneğin ucuz ve kötü aşk yazarlarını da okumayın diyeceğim ama, yapamazsınız.
Engin Ardıç
Star
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:31