FEHMİ KORU İMAM HATİP KÖKENLİ BİRİNİN ÖDP''DE YÖNETİCİ OLMASINI DEĞERLENDİRDİ...
FEHMİ KORU''NUN YENİ ŞAFAK''TAKİ YAZISI:
SAĞIM SOLUM SOBE...
Dikkatinizden kaçmış olabilir: CHP ile eş zamanlı olarak bir başka partinin daha kongresi yapıldı; Özgürlükler ve Dayanışma Partisi''nin (ÖDP). ÖDP kongresini duymuş olanlarınızın da bir başka ilginç ayrıntıyı kaçırmış olma ihtimali var: Partinin genel başkan yardımcılarından biri, Alper Taş, lise 2''nci sınıfa kadar İmam Hatip''te okumuş...
İlginç değil mi? Daha da ilginci, Zaman gazetesine, ''''Solun başarılı olabilmesi için, halkın sosyo-kültürel yapısını yeniden anlaması gerekiyor'''' diyen Taş, Milliyet''e de şu tespitini aktarmış: ''''Kültürel bir yanlış anlaşılma var: Ezilen insanlarımız, inançları itibarıyla sol ile aralarına mesafe koyuyor, inançlarının etkisiyle sağ partilere oy veriyor. (..) Türkiye''de siyasal sol var, fakat toplumsal sol yok. Bu tablonun değiştirilmesi gerekir.''''
Acaba ''sol'' Türkiye''de yeni bir arayışa girebilir ve hemen yolu üzerinde duran halkın değerleriyle buluşabilir mi? İlk bakışta fazla anlam taşımayan bu soruyu her eğilimden insanın kendisine sorması ve cevabını ciddi bir biçimde araması gerekiyor.
''Marksist sol'' din ile hesaplaşarak kendini tanımladı. Grundisse''de geliştirdiği tezlerden hareketle Karl Marks ile ''mâneviyat'' arasında bağlantı kuranlar çıkmıştır; ''''Din kitlelerin afyonudur'''' sözünü dini kötülemek için değil kitleler üzerindeki etkisini vurgulamak için (''''Din olmasa kitleler ne yapardı?'''' anlamına) kullandığı da söylenmiştir. Ancak, yine de, ''materyalist'' bir felsefe ile ''din'' arasında doğrudan bir irtibat kurmak çok zor. Sovyetler de, Marksizmi, dine-karşı bir ideoloji olarak yorumlayıp uyguladılar.
Ancak şu da bir gerçek: Sol, Marksizm''den uzaklaştıkça dine ve dindarlara yaklaşabilmiştir... 1970''lerde Latin Amerika''da boy veren ''liberation theology'' akımı, rahiplerin başını çektiği basbayağı ''dindar'' bir sol hareketti. Fransa, İtalya, Almanya gibi ülkelerde, sol veya sosyalist bilinen nice politikacının dindar da olabildiği gözlenir. AB cumhurbaşkanlığı sayılan Avrupa Komisyonu''na uzun süre başkanlık yapmış (1985-1994) ve bir ara Fransa''da cumhurbaşkanı adayı olarak adı geçmiş ''sosyalist'' Jacques Delors gibi...
Şimdilerde pek hatırlayan yok, ama ''liberation theology'' akımı henüz Batı''da konuşulmaya başlamadan önce, din ile sosyalizm veya sol fikirler arasında irtibat arayışları İslâm Dünyası''nda çok yaygındı. Seyyid Kutub ve Mustafa Sibai gibi isimlerin konuya ilişkin eserleri vardır. Bizde de, Prof. Hüseyin Hatemi''nin ilk eseri, ''İslâm ve Sosyalizm'' adının da işaret ettiği üzere, benzer bir arayışa dönüktü. Sosyalizm üzerine pek çok eseri dilimize de kazandırılmış olan Roger Garaudy, Müslüman olmadan önce Fransız Sosyalist Partisi genel sekreteriydi.
Şunu rahatlıkla söyleyebilecek durumdayız: Marksist olmayan solun din ile bir sorunları bulunmaması gerekiyor. Oysa, maalesef, ülkemizdeki solcuların, Marksist olmasalar bile, din ve dindarlar ile sorunları olduğu çok açık. Bu bakımdan, hasbelkader İmam Hatip Lisesi eğitiminden geçmiş birinin ÖDP''de yönetici yapılması bile, ülkemiz şartlarında, bayağı ilginç bir olay olarak karşılanabiliyor.
Türkiye''de etkili olmak ve yetkili hale gelmek istiyorsa, sol, ''din'' ile ilgili sorununu mutlaka çözmek zorunda. Solun ''din'' sorununun çözümüne ''sol'' gelenekten gelmeyenlerin fazla bir katkısı olamaz. Saplantısını atabilmek için, solun, özel bir gayret göstermesi gerekiyor.
Önümüzdeki dönem sol siyaset açısından olağanüstü önemli. Kabına sığamayan, iktidar açlığı içerisinde bir sol taban var. İktidar olabilmek ise toplumla bütünleşmekten geçiyor. Toplumun değerler sistemine uzak duran, ağzını açtığında o değerlerle ilgili hep olumsuz sözler sarfeden bir kadro, hele bir de yasakçılıktan yana tavır alıyorsa, o bütünleşmeyi nasıl sağlayacak?
Denemeye değmez mi?
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:01