KAYNAK : Haber Vitrini
CHİEFEDİTOR
''Siyah bir Porsche Carrera köşeyi dönüyor ve smokinli iki kapıcı, markalı güneş gözlüğü takan sürücüye ve kısa kırmızı ipek etek ile çok yüksek topuklu bir ayakkabı giyen genç kadın yolcusuna otomobilin kapısını açmak için hızla hareket ediyorlar. Kadın ve adam, paparazzilerin arasından hızla geçerek, şehrin modaya uygun ve İstanbullu zenginlerin yaz gecelerini eğlenerek geçirdikleri Boğazdaki gece kulübü Laila'ya girip kayboluyorlar. ''
New York Times Muhabiri Douglas Frantz, Türkiye'de bulunduğu yaklaşık 3 yıllık süre içerisinde birçok önemli araştırma haberine imza attı.
Ama Frantz'ın Laila yazısı hepimizin görüp de yeterince gösteremediği Türkiye gerçeğini yüzümüze çarpmıştı. Yazı o kadar etkili oldu ki devletin önemli birimleri bu konunun üzerine gitmek için 'çok önemli' uyarılarda bulundular.
Frantz, şimdi New York'a gidiyor... Hem de çok önemli bir göreve... Frantz, NYT'nin İnvestigations Departmanı'nın şefliğine tayin edildi... O, bizi bizden daha iyi tanımıştı... Gidecek olmanın hüznü, Türkiye için bir dost kazanmanın gururuyla gönderiyoruz Frantz'ı...
Frantz'ın yerine NYT'nin başarılı isimlerinden Dexter Filkins tayin edildi. İstanbul'da göreve başlayan Filkins, Kenya'daki patlama üzerine ayağının tozuyla Kenya'ya gitti. Frantz ve Filkins'e başarılar diliyoruz...
YAZININ TAMAMI:
''Siyah bir Porsche Carrera köşeyi dönüyor ve smokinli iki kapıcı, markalı güneş gözlüğü takan sürücüye ve kısa kırmızı ipek etek ile çok yüksek topuklu bir ayakkabı giyen genç kadın yolcusuna otomobilin kapısını açmak için hızla hareket ediyorlar. Kadın ve adam, paparazzilerin arasından hızla geçerek, şehrin modaya uygun ve İstanbullu zenginlerin yaz gecelerini eğlenerek geçirdikleri Boğazdaki gece kulübü Laila'ya girip kayboluyorlar.
Bu sırada çok uzak olmayan mesafede, bunaltıcı sıcaklıktaki geleneksel bir Türk lokantasında garsonluk yapan Ünsal Akayoğlu, beyaz ceketini çıkararak 12 saatlik bir iş gününü daha bitiriyor. Akayoğlu, annesi ile paylaştığı küçük apartman dairesine gitmek için üç otobüs değiştirecek. 160 dolar tutan maaşının yaklaşık yarısını kira olarak ödeyen Akayoğlu, geriye kalan para ile et ya da taze sebze satın alamıyor.
İstanbul, zengin ve fakirin birbirine karıştığı kozmopolit şehirlerden birisi. Ancak Türkiye'nin, beş aydır süregelen, tarihinin en kötü ekonomik krizinin sonunda, seçkin zengin kesim ile hayat mücadelesi veren fakir arasındaki uçurum giderek büyüyor ve daha belirgin hale geliyor.
Türk lirasının dolar karşısında neredeyse yarı yarıya değer kaybetmesiyle, sıradan bir Türkün satın alma gücü önemli ölçüde azaldı.
Türkiye kitlesel protestolara eğilimli olmamakla birlikte, özellikle ülkenin vitrini niteliğindeki kentinde, fakir, görünürde hiçbir kaybı olmadan yaşamına devam eden zengini seyrederken, muhtemel bir sosyal patlama olasılığı siyasi liderler arasındaki endişeleri artırıyor. İstanbul uzun zamandır kendisini, gelişmekte olan bir ülkedeki ilk dünya şehri olarak kabul ediyordu. Boğaziçi muhteşem villalarla dolu ve en iyi caddelerde şık Avrupa markalarının satıldığı dükkanlar ve beş yıldızlı lokantalar bulunuyor. Zengin genç Türkler buradaki ve dışarıdaki özel üniversitelerde eğitim görüyorlar.
Ancak son otuz sene içerisinde şehrin karakteri, Anadolu'nun kalbindeki fakir köylerinden kaçan milyonlarca insanın gelişi ile değişime uğradı. Gelenler, çoğu zaman, geçimlerini sağlayacak yetenek ya da eğitimden yoksun olmaları nedeniyle bir cennetten ziyade, sosyal değişimin boş hayali ile karşı karşıya kaldılar. İşi olan dahi zorla geçinecek kadar para kazanıyor. Türkiye'deki işçinin taban maaşı ayda 85 dolar. Türkiye'deki en zengin yüzde 5'in geçen sene kişi başına düşen milli geliri, en fakir yüzde 5'in 396 dolarlık milli gelirine karşılık, 10,172 dolar oldu. İstanbul'un fakiri, birçok ülkede olduğu gibi gözden uzak değil,aksine villalardan bir taş atımı uzaklıkta, suyu olmayan, ahır gibi evlerde yaşıyor. Yatlar akıp geçerken Boğazda sıralanan binlerce işsiz erkek, yiyecekleri balığı avlamak için uğraşıyor. Her parlak Porsche'ye karşılık, çöp bidonlarından toplanmış metal atıkları ile dolu ağır bir arabayı itekleyen bir ihtiyar var.
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Faruk Birtek, "Türkler ABD'deki halka nazaran daha mahrem yaşarlar. Ancak yoksullar hemen her köşe başında yaşadıkları için daha çok göze çarpmaktadırlar" diyor.
Oldukça popüler televizyon programlarından biri, ayda 85 dolara geçinmeye çalışan iki yarışmacıyı izliyor. Oysa Türk televizyonları, genellikle ünlülerin ve zenginlerin hayatlarına odaklanıyor. Geçen hafta gazeteler oğluna bir milyon dolarlık sünnet düğünü yapan bir iş adamıyla ilgili haberlerle doluydu.
Bir zamanlar Türkiye'de zenginliğin gösterişli bir şekilde sergilenmesi tabu olduğu için, zengin ile yoksul arasındaki uçurum daha az belirgindi. Sıkı aile bağları da fakirliğe karşı bir güvenlik ağı ve psikolojik tampon görevi görüyordu. Ancak halkın çoğu İstanbul'a taşındığında akrabalarını geride bıraktı ve ezici fakirlik yeni sıkıntılar yarattı.
Şehrin hala güvenli olduğu kabul edilmekle birlikte, İstanbul polisi bu yılın ilk beş ayındaki hırsızlık olaylarının sayısının, geçen yılın tamamından üçte bir daha fazla olduğunu açıkladı.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, daha fazla sıkıntı yaratacağı gerekçesiyle bu ay tütün üreticilerine verilecek yardımı azaltan bir yasayı veto etti. Gazetelerde çıkan bir habere göre, asker ağırlıklı Milli Güvenlik Kurulu, son toplantısında bir sosyal patlama olasılığını görüştü.
Laila'nın yüksekten uçan müşterileri, geçen cumartesi günü, sosyal huzursuzluğun farkına vardılar. Spor arabalar ve limuzinler yolcularını indirirlerken 20 kadar genç slogan atarak ortaya çıktı. "Soyguncular burada. İşçiler nerede?" sloganı atan gençler, kulübün güvenlik yetkilileri tarafından uzaklaştırıldılar.
Laila'nın sahibi Şefik Öztek, gösteriye felsefi bir şekilde yaklaşıyor ve "Bir zamanlar Meclis önünde gösteri yapmışlardı, şimdi de Laila'da, çünkü güç burada" diyor.
38 yaşındaki Öztek'in Boğazdaki birkaç katlı kulübünde yedi lokanta, üç bar, çok sayıda büyük video ekranı ve bas bas müzik sesi gelen sayısız hoparlör var. Kalabalık bir gecede kulübü yaklaşık 4 bin kişi dolduruyor. Müşterilerin çoğu 16 dolarlık giriş ücreti ödüyor ancak haziranda başlayan sezon öncesi 2500 ünlü ve zengine V.I.P. kartı gönderildi. Lokantalardaki fiyatlar değişiyor ancak iki kişilik bir akşam yemeği ve içki yaklaşık 100 dolar civarında.
Yaz sezonu için 1 milyon 250 bin dolar kira ödeyen Öztek, ekonomik zorlukların işleri azaltmadığını söylüyor. "Halk krizin farkında, dolayısıyla fiyata ve kaliteye dikkat ediyoruz. Ancak biz her gece birkaç saatlik kaçış ve rahatlama sağlıyoruz" diyor.
Öte yandan İstanbul'daki lokantaların çoğunda hikaye farklı. Lokantacılar, Türk Lirasının devalüe edilmesinin ve ekonomik belirsizliğin gelirlerini önemli ölçüde düşürdüğünü söylüyor.
Akayoğlu'nun garsonluk yaptığı, Taksim'deki lokantanın sahibi olan Kazım Kaya, "Son altı ay içerisinde müşterilerimizin üçte ikisini kaybettik. Masrafım gittikçe artıyor. Ancak bunu fiyatlara yansıtamıyorum. Daha fazla müşteri kaybetmek istemiyorum" diyor.
38 yaşındaki Kaya, ödediği ücretlerin garsonlarının rahat yaşamalarına yetmediğini biliyor. Kimi zaman onlara zamanında ödeme yapacak parası olmadığını söyleyen Kaya, hiç kimsenin bırak tatil yapmayı, mola vermeye dahi gücü olmadığını belirtiyor.
Çoğunlukla boş olan lokantanın köşesindeki bir masada oturan 46 yaşındaki Akayoğlu, kötümser. "Bu ülke bir üçüncü dünya ülkesidir. Geliştiği söyleniyor ama gelişmiyor. Bir gün daha yaşayabilmek için yalnızca temel gıdaya para harcıyoruz" diyor.
Hükümete olan güvensizlik artıyor. Yakın geçmişteki bir kamuoyu yoklamasına göre, bugün seçim yapılsa, halihazırdaki hükümeti oluşturan üç parti dahil, hiçbir parti Parlamentoya girebilecek yeterli oyu alamayacak.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı Hale Boratav, "İşlerin düzeleceği konusunda devlete karşı aşırı bir güvensizlik mevcut ve toplumun büyük çoğunluğunun ekonomik güvencesi yok. İnsanların iyimser olmaları zor" demiştir.
(Superpoligon)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:49