Medya
  • 5.5.2002 12:02

İNANILMAZ OLAY...GAZETECİ METİN MÜNİR KENDİ ÖLÜMÜNÜ ANLATTI

KAYNAK : Haber Vitrini ANKARA/Geçirdiği kalp krizi sonucu kalbi bir süre duran ardından yapılan elektro-şokla hayata dönen gazeteci Metin Münir yaşadıklarını ayrıntılarıyla yazdı.Kalbi durduğunda inanılmaz görüntüler gördüğünü belirten Münir,"Önümden korkunç bir süratle geçen bal peteği renkli bir şey gördüm. Bu süratin bir de sesi vardı. Galaktik bir ses ve sürat... Bir televizyon ekranına bakıyormuşum gibi bütün görme sahamı dolduran bu... " dedi. İŞTE METİN MÜNİR'İN YAZISI; Amerikan Hastanesi'nde ölüm ve diriliş Pazar günü bu konuyu okumak ister miydiniz bilmiyorum ama size ölümden bahsedeceğim. Ölüm korkunç değil, bir ıstırap da vermiyor. En azından benim için böyle oldu. Nasıl uyuyan insan uyuduğunu bilmezse, ayırt edemezse -nasıl uyanıklığın ne zaman bitip de uykunun başladığını farkedemiyorsak- ölen insan da öldüğünü bilmez. Hayat ile ölüm arasında astar yoktur. Feylesof Ludwig Wittgenstein'ın (1881-1951) söylediği doğruydu: Ölüm hayat tecrübesinin bir parçası değildir . Bütün bunları, dün kısa bir an ölüp dirildiğim için biliyorum. En iyisi öyküyü baştan anlatayım. Önceki gece Kıbrıs'tan döndüm. Kapıyı açtığımda saat 21.30 falandı. Augusta Ankara'daydı. Selim ve Sara da geceyi bir arkadaşlarında geçirdikleri için evde kediden başka kimse yoktu. Bir haftalık yokluğumda biriken mektuplara ve gazetelere göz gezdirdim. Biraz kavun yedim. Nedense üstümde şimdiye kadar yaşamadığım bir bitkinlik vardı, o gün yaptıklarımla açıklanamayacak. Birdenbire göğsümde bir ağrı başladı. Beş on dakika sürdü geçti. Çatı katındaki odama çıktım. İnternete girip e-mail'lerimi keyifsizce karıştırdım. Sonra yattım ve kısa sürede uyudum. Saat 03.30 sularında göğsümde müthiş bir ağrıyla uyandım. Bu defa kolum da sızlıyordu. Geçer mi diye oturup bekledim. Sızı artıyordu. Cep telefonumu yanıma alıp çıplak tenimin üzerine bir sweat-shirt geçirdim. Bir kat aşağıya indiğimde sızı dayanılmaz hale gelmişti. Aşağıya, giriş katına indim. Ve cebimde kayıtlı taksi durağından bir taksi istedim. Tekrar salona çıkıp cüzdanımı aldım. Kıbrıs'tan getirdiğim ve daha açılmamış bavuldan bir pantolon çekip giydim. Ama fermuarımı çekemedim. Koltuğa çöktüm. Kedi kucağıma geldi ve patilerini avcuma dayadı. Aklıma sekiz yaşındaki kızım Sara'nın sorduğu soru geldi: " Kedisi olanlar daha çok yaşarmış, doğru mu? " Taksi geldi. Kapıyı açıp kendimi koltuğa attım. İçerisi sigara dumanı ve müzik doluydu. Öleceğimi sandım. " Amerikan Hastanesi'ne " dedim şoföre, " Müziği de kapat! " Şoför normal bir yolculuk olmadığını anlamıştı. " Tamam " deyip gaza bastı. Karanlıkta yollar bomboştu. Işıklı köprüyü geçip Ihlamur'a, aşağıya saptık. Hastaneye yakın bir arkadaşımın numarasına bastım. Telefon uzun uzun çaldı ama cevap vermedi. İçimden taksinin koltuğuna uzanmak geliyordu ama yüzümü pencereden gelen serinliğe tutmayı tercih ettim. Ihlamur'dan yukarıya Teşvikiye yönüne tırmanmaya başladık. Hastaneye kadar dayanamayacağımı düşündüm. Telefonum çaldı: " Sen mi aradın? " diye sordu aradığım arkadaşım. " Amerikan Hastanesi - kalp " dedim ve cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım. Acil'de durumumu hemen anladılar. Gözlerimi açamıyordum. Ama duyduğum seslerden etrafımda bir doktor-hemşire kalabalığının biriktiğini anladım. " Derhal ameliyat olmanız lazım, sekiz-on milyar tutar, kabul ediyor musunuz? " diyordu birisi. " Cüzdanım cebimde " dedim. Birisi elimi tuttu. Arkadaşım gelmişti. Karanlık veya bana karanlık gelen koridorlardan büyük bir hızla beni başka bir yere naklettiler. Elbiselerimi çıkartıp ameliyat gömleği giydirdiler. Sızım esrarengiz bir şekilde yok oldu. "Sızım gidiyor" dedim elimi tutan arkadaşıma. Ve o anda öldüm. İki şey oldu. Doktor ve hemşireler beni diriltmek için şok ve masaj uygulamaya başladılar (bunu daha sonra arkadaşımdan öğrendim. Kalbimin çarpması durunca onun elini öyle bir sıkmışım ki, kurtaramamış.) Göğsümün üzerine elektrik uygulandı. Raporda " geri döndürüldü " yazıyor. İkinci olan şu idi. Onlar beni diriltmeye çalışırken ben bir rüya gördüm. Veya rüya olduğunu sandığım bir şey gördüm. Belki de kalbe uygulanan elektriğin yarattığı bir imajdı. Önümden korkunç bir süratle geçen bal peteği renkli bir şey gördüm. Bu süratin bir de sesi vardı. Galaktik bir ses ve sürat... Bir televizyon ekranına bakıyormuşum gibi bütün görme sahamı dolduran bu... 'nakil aracı'na bakıyordum. İçimde korku veya heyecan yoktu. Bildik bir kumsalda veya orman patikasındaymış gibiydim. Beni dirilttiklerinde sanki rüya bitti sandım. Oysa biten ölümdü. Ameliyatım bir saatten fazla sürdü. Sadece kapalı damarı açacak olan aletin vücuduma sokulacağı yeri uyuşturdular. Operatör Kemal Şençoban ve ameliyat ekibi sabahın saat 03.30'unda yataklarından kalkıp kim olduğunu bilmedikleri bir hastanın hayatını kurtarmak için hastaneye koşuştular. Çok az hastanede böyle bir hizmet disiplini ve şevk var. Onlara müteşekkirim. Neden bilmiyorum: Onlar üzerimde uğraşırken ölmeyeceğime dair kesin bir inanç doğdu. Bu satırları yoğun bakımda yazıyorum. Her şey yolunda giderse 48 saat burada kalacağım. Beş gün de hastanede gözlem altında tutulacağım. Ben yokken ve "neredeyse" yokken olanları arkadaşımdan dinledikten sonra ona sordum: " Ölümüm nasıl oldu? Hollywood filmlerindeki gibi mi öldüm? " " İğrençtin " dedi arkadaşım, " bir daha ölme! " Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:45

İLGİLİ HABERLER