Gündem
  • 21.4.2003 10:02

KORKUT ÖZAL: TAYYİP BEY'İ ÖZAL OLARAK GÖREMEYİZ...

Kuzey Irak'ta gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Orada Türkiye'nin izlediği politikalar var, bir de bugünkü şartlarda geliştirilmeye çalışılan politika var. Bizim politikaların bir yerinde bir yanlışlık var gibi geliyor bana. Turgut Özal şunu düşünüyordu: Misak - ı Milli meselesinde Türklerle Kürtler bir devlet olmak üzere yola çıkmışlar. Musul, Kerkük de dahil buna. Lozan'da çözülememiş. Özal 1990 Körfez Savaşı ardından Kürt meselesinde 'federasyonu tartışalım' demişti. Ne yapmak istiyordu. Kuzey Irak'ta Türkiye'nin garantörlüğünde yeni bir yapılanmaya mı gidecekti? Turgut Bey o zaman, eğer yapabilirse daha ileriyi düşündü, yani benim anladığım, Özal'ın hissettiği şuydu: Amerika Saddam'ı bu şekilde bırakmaz, on sene içinde tekrar gelir. Misak - ı Milli çerçevesinde Türkiye'nin devamı olarak Kürtlere sahip çıkmalıyız. Kürtler Türkiye'ye bağlanmalı Kuzeydeki Kürtler federasyon halinde Irak'a değil, Türkiye'ye mi bağlanmalıydı? Evet. Hepsi Türkiye'ye doğru döner. Zaten Avrupa ile birleştiniz mi, üniter devlet falan hepsi geride kalıyor. Burada isterseniz biraz hükümete girelim. Irak, Kıbrıs, AB derken hükümet dış sorunların yükü altında eziliyor. Tezkere meselesinde ABD ile ters düştüler. Hükümet kurulalı 4 - 5 ay oldu, lideri yasaklıydı. 9 Mart'ta yeni milletvekili seçilebildi. Ben diyorum ki; şimdi bu hükümetin sıfır kilometresi Siirt seçimleridir. Ondan önceki zamanı başbakanın hiçbir sıfatının olmadığı bir sistemle götürdüler. Tezkere meselesine gelince, orada ABD'ye şu sinyali verdiler: Size destek olacağız... Erdoğan'ın çok tekrarladığı bir şey, 'dışında kalamayız'. Meclis yeterli oyu sağlayamadı. Sonuçta artık olmuş, bitmiş. İslamda bir kuralımız var: Olan en hayırlısıdır. Tezkerenin geçmeyişi Ortadoğu ilişkileri bakımından Türkiye'nin lehine bir dinamik doğurdu. İsrail'le yakınlaşmadan falan kötü not alıyordu Türkiye, Ortadoğu ile ilişkilerini düzeltti. Bir de Avrupa'da kazandı. ABD ile ilişkiler eskisi gibi olacak mı? Amerika bugün hiper süper güç, ilişkileri bozmamak gerekiyor. Bunu derken ABD'nin her dediğini yapan birisi durumuna da düşmememiz lazım. Turgut Bey bunu yapabildi. Türkiye'nin 'Bir Bileni' oldum Sayın Özal size AKP'nin 'Bir Bilen'i deniyor. 1980'de Milli Selamet Partisi'nde görev yaptınız. O zaman Erbakan'a muhalif bilinirdiniz. ANAP'ın kuruluşunda ağabeyiniz Özal'a destek verdiniz. Son olarak 1995 seçimlerinde Mesut Yılmaz'ın davetiyle ANAP'tan Meclis'e girmiştiniz. Bugün AKP'ye yakınlığınız nereden geliyor? AKP'de 'Bir Bilen'den ziyade ben hakikaten şunu söyleyeyim: Türkiye'nin 'Bir Bilen'i de oldum. Mesela Süleyman Demirel siyasete girdiği zaman en yakınlarındaydık. Abim de ben de, Türkiye'nin siyasetinde çok ortalarda değildik ama dinamiğin içindeydik. 1983'te ANAP kurulurken Turgut Bey'in yanında siyaset planladım. Benim de danıştığım kimseler vardı. Abim başbakan olunca dedim ki: 'Türkiye'de bozuk olan siyaset ve bu devlet yapısıyla ülkeyi yönetmek mümkün değil.' Bu yapının değişmesi lazım. Bugün AKP de bunu söylüyor. Özal önce ekonomiyi düzelterek işe başlamıştı. AKP kadrolarından bir Özal çıkarmak mümkün mü? Türkiye'nin bugün bir Özal aramaması lazım. Tayyip Bey'i bir Özal olarak göremeyiz. Bugünkü yönetimden beklenen Türkiye'nin doğrularını yapacak bir yapılanmaya gitmeleridir. Özal'ın da hataları oldu. Türkiye Özal döneminde 1983 - 87 arasında büyük reformlar yaptı. Siyasi yasaklar için referanduma gitmesi hataydı. Rahmetli 3 şeyi yanlış yaptığını söylerdi: Referanduma gitmek, eşini siyasete sokmak, Mesut Bey'i tanıyamamış olmak. AKP'nin kuruluşunda önerileriniz oldu mu? Önce şunu belirteyim: Erdoğan'ın ekibi Özal'ın kadrosundan daha kuvvetli. Ben onlara, "partiyi Fazilet'in üzerine kurmayın" dedim. O zaman ister istemez İslamcı diye anılacaklardı. Geçenlerde bir yazı okudum, benim için AKP'nin 'gizli başkanı' diye yazmışlar. Şifrelerle falan yönetiyormuşum. Bunların aslı yok. Aktif siyaseti çoktan bıraktım. Türkiye'ye hizmet edeceğini gördüğüm çok insanı AKP'ye yönelttim. Tayyip daha hapisteyken söyledim, "Tayyip çıkar siyasi alana girerse bu millet onu tek başına iktidar yapar" dedim, bunu görebildim. Tayyip Bey'in kendisiyle de bunları konuştum. AKP başarılı olursa Türkiye kazanır. Hükümetin askerlerle arası nasıl? Kuzey Irak meselesinde ben Hilmi Özkök'ü çok takdir ettim. Onun hakkında benim verdiğim hüküm şu: Türkiye Avrupa'ya girdiği zaman nasıl genel kurmay başkanımız olacaksa öyle... Avrupa standartında genel kurmay başkanımız. Büyük bir şanstır. Artık bu asker sivil meselesini geride bırakmak lazım. Ben AKP kurulurken "İslam kartından vazgeçin" dedim. Tayyip Bey her zaman "biz gerginlik istemiyoruz" dedi. Türkiye'yi yönetmek kolay değil, bu kadro 28 Şubat darbesinden geçti, kendini yeniledi. Ben gelecekten iyimserim. Özal için Kennedy Komisyonu Özal'ın ölümüyle ilgili bir şey sormak istiyorum. Üzerinden on yıl geçmiş olmasına karşın sizdeki kuşkular dağılmadı. Ailesi de normal ölüm olmadığını düşünüyor. Özal niye öldürülmüş olsun? Turgut Bey'in ölümünde öyle şeyler var ki bunların izahı yok. Ailesi kuşku duyuyor, kamuoyu anketlerinde 'öldürüldü' diyenler yüzde doksan. Semra Hanım da buna inanıyor. Bugünkü hükümet, bir milli mesele olarak Özal'ın ölümünü araştırmalıdır. Bu öyle parlamentoyla falan yapılacak bir araştırma da olmamalı. Siyaset girmemeli. Kennedy suikastını araştıran Warren Komisyonu, ABD'de bir Anayasa Mahkemesi gibi çalışmıştı. Benzer bir komisyon kurulabilir. Milletvekili, atanır Osmanlı'ya geri dönemeyeceğimize göre, Türkiye için yeni değerler geliştirmeyi mi öneriyorsunuz? Şimdi Avrupalı olma yolundayız. Bunun paradigmasında ben demokrasiyi dört değerle tarif ediyorum. Bunlar üzerinde uzlaşabilirsek toplum olarak bütün meselelerimizi çözeriz: Birincisi insanların hak ve hukuku. İkincisi katılımdır. Bizim demokrasimizde, Türkiye'de katılım yok. Katılım olmadığı için milletvekillerini parti başkanları atıyor. Halk seçimde bu isimleri mecburen onaylıyor. Lider oligarşisi... Bunun adına demokrasi diyoruz. Son parlamentoda 9, 10 tane seçilmiş milletvekili var, gerisi atanmıştır. Sistemin yanlışlığı burada. İşin enteresanı lider oligarşisinden şikayet eden ve bunu düzeltecek olan liderler seçim geçince sözlerini unutuyorlar. Katılımdan sonraki en önemli değer çoğulculuktur. Osmanlı bunu asırlarca yaptı. Din ya da etnik özelliklere dokunmayacaksınız. Günümüze dönelim isterseniz, ABD Irak'ı işgal ederek Ortadoğu'ya yerleşti. Sırada Suriye, İran var deniliyor. Osmanlı'nın yıkılışından sonra bu coğrafyanın uzun yıllar böyle istikrarsızlığı devam etti. Bu ülkelere gelen devlet başkanları Saddam dahil Batı'nın uzantıları olarak getirildiler. Mesela Saddam için CIA ile uzun alakaları olduğu, desteklendiği söyleniyor. İran'a karşı olan savaşta Amerika Irak'a silah gönderdi. Yani kullandılar. Aynı şey Bin Ladin için de sözkonusu. Afganistan'da Ruslar'a karşı Taliban'ı geliştiren de ABD. Hıristiyan siyonistler! 11 Eylül'ü nasıl yorumluyorsunuz. Usame bin Ladin'dan sonra Saddam Hüseyin de kayıplara karıştı. 11 Eylül meselesi hala kuşku verici geliyor bana. ABD'de kamuoyu İkinci Dünya Savaşı'na da girmek istemiyordu. Pearl Harbor baskını bunu sağladı. Japonların böyle bir darbe vuracağını, hatta bunun bir nevi önünün açıldığını öne sürenler oldu. Kitle imha silahları ortada yok. Kennedy suikastı çözülememiştir. Bush'un kendisinde 'ilahi bir misyon' gördüğüne ilişkin yayınlar var. Sizce bu bir 'kutsal savaş' mı? Hz.İsa'nın dönüşüne yönelik bir temizlik harekatı yapıldığını bile savunan Amerikalı uzmanlar var. Onlara Hıristiyan Siyonistler diyorlar. Hz. İsa'nın döneceğine inanıyorlar. Müslümanların inancında da, Kuran'da da benzer hadisler var: Kıyametin gelmesine yakın zamanlarda çok önemli gelişmelerin olacağı konusunda çok kitaplar okudum. Mesela ilk gelecek olan "Hz. Mehdi" diyor Müslümanlar. Peygamber Efendimiz "Melhameyi Kübra" diye bir savaşı söylüyor. Hatta biz ilk Irak savaşı olabilir mi diye düşündük, 1990 Körfez Harbi'nde. Hadislerde var, Peygamber Efendimiz diyor ki: "Hz. Mehdi çıkar ve İslam onun etrafında birleşir, o toplayıcı bir güç olarak gelir, bütün Müslümanları birleştirir. Ona bir düşman hücum eder, onlar savaşa girerler." Onların Hıristiyan oldukları anlaşılıyor: Getirdikleri kuvvet için ne diyor biliyor musunuz; "her biri 70 - 80 bin kişilik şöyle böyle 1 milyon kişi geliyor." "Savaş başlar" diyor, "Müslümanların üçte biri ölür, üçte biri kaçar, geri kalan üçte biri de onlara galip gelir." Böyle hadisler var. Ondan sonra Hz. İsa'nın inişi var. Şam'a gelecek. Irak birliği zor korunur Suriye'ye öyle mi? Evet Şam'da ve Hz. İsa'nın gelmesiyle de Müslümanlar toplanıyorlar ve orada Armagedon savaşı oluyor bizim kaynaklarda var. Deccal kuvvetleriyle Hz. İsa'nın kuvvetlerinin savaşı... Huntington medeniyetler çatışması... Bu ayrı bir şey tabii ama bakın bu haberler 1500 sene evvel söylenmiş. Bush'tan önce Başkan Reagan da 'Ben Armagedon'a yetişeceğim galiba' diyordu. Kıyamet de Ortadoğu'da kopacak. Öyle inanılıyor. ABD Irak'ta düzeni sağlayabilir mi? Birinci Körfez Savaşı'nda Şiileri ve Kürtleri ortada bıraktıkları için ABD bu defa onlara karşı kendini sorumlu hissediyor. Irak'ın bütünlüğü bozulmayacak diyorlar ama bu kolay olmayacak. Bu ancak Saddam'ın diktatör ve çok kanlı olarak sağlayabildiği bir nokta oldu. Şimdi o baskı kalkınca demokratik yöntemler gelince şimdi birlik nasıl temin edilecek? Ankara'daki ABD Büyükelçisi bir laf etmişti, "25 sene çıkamayız" diye... O yanlış değil. Savaştan sonraki yağmacılık da ABD'nin aleyhine. Tam bir Vandalizm. Laiklik ataizm gibi oldu Sayın Özal, Irak savaşı sonrası Ortadoğu ve Arap dünyası nasıl şekillenecek? Türkiye barış sürecinden nasıl etkilenecek? Ortadoğu dediğimiz şey aslında bundan yüz sene evvel Osmanlı İmparatorluğu'nun tarif ettiği bir coğrafyaydı. Osmanlı İmparatorluğu Birinci Cihan Savaşı'nda sona erdirildi. Osmanlı yanlış zamanda, yanlış yerde, yanlış tarafta savaşa girdi. İmparatorluk parçalandıktan sonra 10 - 15 tane Arap devleti çıktı. Bunların haritasını İngiltere çizdi. Daha sonra İsrail kuruldu. Osmanlı'nın boşluğunu şimdi maalesef Amerika dolduruyor. Anadolu da Türkiye Cumhuriyeti'ne kalıyor. Türkiye Cumhuriyeti bir yerde Osmanlı'nın varisi oldu. Borçlarını üstlendi. Buna karşılık Hilafet kaldırıldı. Tamamen yok edilmemiş de 1924'te çıkan kanunla TBMM'nin manevi şahsiyetinde çözümlenmiştir. Benim gördüğüm Cumhuriyet'in kuruluşunda Türklerle Kürtler beraber hareket ettiler, Araplar koptu. İslam'da ırk esası yoktur Musul Kerkük, Misak - ı Milli dahilinde... Bugünkü Kuzey Irak'ta Türkmen varlığı söz konusu... Osmanlı, Kürt Türk ayrımı yapmadı. Anadolu'da Kürtlerle Türkler bin sene beraberlik yaptı. Ben Doğu'da mesleğim icabı 40 sene kadar faaliyet gösterdim, o bölge İslamın güzel bir sentezini yapmıştır. Ben İslamın sevimli yüzünü, Anadolu'ya tasavvuf yoluyla gelmiş inanç zenginliğini orada tanıdım. İslamda ırk esası yoktur, Osmanlı'da da. Millet değil ümmet esası... Osmanlı buna göre yönetiliyordu ama imparatorluğun sonunu getiren de Fransız ihtilali sonrasındaki uluslaşma süreci olmadı mı? Türkiye Cumhuriyeti de 1923'te ulus devlet temelinde kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda bir sorun yok ama sonradan Türk kavramı Osmanlı'dan gelen Arnavut'u, Boşnak'ı Çenen'i 40'tan fazla alt kimlik arasındaki çoğulcu yapıyı bir kenara atarak sadece bir ırkı tanımlamak için kullanıldı. İlkokulda bize Türklerin kafatası ölçülerini öğrettiler. Türk dediğiniz zaman bir ırkı tanıtmamak lazım. Böyle yaklaştığınız zaman kendini başka kimliklerle tanıyan, mesela bunların büyük kısmı Kürtlerdir, bu sorun haline geliyor. Kürtler dilini konuşabilmeli Türkiye 'Kürt realitesi'ni tanımadı mı? Kimlik, dil ve kültürel haklar konusunda AB sürecinde yeni düzenlemeler yapıldı. Alt kimliklerin korunması lazım. Amerika'da da böyle. Resmi dil dışında İspanyolca ikinci dil. Türkçe resmi dil. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları örneğin Kürtler kendi dilini de konuşabilmeli. Bence daha önemli bir şey laiklik kavramıdır. 1928'de laikliğin o zamanki yorumu ateizm gibi olmuş. Yani dinlere karşı eşit mesafede olmak yerine dinleri devlet alanından tamamen çıkarmış, nevi dinsiz bir kavram olarak getirmiş. Din ile devlet işlerinin ayrılması bir çağdaşlık ölçütü değil mi? Modern Cumhuriyet bu ayrımı yapmış. Günümüzdeki 'din devleti' örneklerini görüyoruz. Türkiye Siyasal İslam'la yönetilemezdi. Bugün de tartışılıyor, İslam hiçbir zaman bir devlet yapısı olmadı. Temel değerleri ortaya koydu, devletinizi istediğiniz gibi kurun dedi. Buraya kadar konuştuğumuz üniter devlet ve laiklik ilkeleri Cumhuriyet'in harcı oldu... Türkiye Cumhuriyeti olarak biz karar vermişiz, Avrupa'nın tam bir üyesi olalım diye. Bir ara Helmut Kohl dedi ki: "Ben artık Almanım diyemiyorum, Avrupalıyım." Çünkü yeni bir kimlik getiriyor. Yunanlılar Helendir, ben Türküm. Yarın AB'nin ortak üyesi olacağız. Milli kimlikler, alt kimlik haline dönüyor orada. Kıbrıs'ta da durum aynı, AB'ye girersek Rum falan kalmıyor. (Derya Sazak/ Milliyet) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:50

İLGİLİ HABERLER