MESUT YILMAZ:''AB TÜRKİYE'Yİ 2010 YILINA KADAR OYALAYACAK''
İşte Şakir Süter'in bugünkü yazısı:
Yılmaz'dan hükümete destek
Eski Başbakan Mesut Yılmaz'la yaptığımız görüşmenin son bölümünü de iletiyoruz.
Mesut Bey, AB için Türkiye'ye tarih verileceğine inanıyor musunuz?
Yılmaz: AB'nin, Türkiye ile ilişkileri koparmadan en az 2010 yılına kadar Türkiye'yi tabiri caizse 'oyalama' hesabı yaptığı kimsenin meçhulü değil. Burada bence Hükümet Kopenhag'da tespit edilen ve İrlanda'da karara bağlanacak olan müzakerelere başlanması kararını şu veya bu şekilde geciktirilmesinin ertelenmesinin ilişkilerde onarılmaz bir yara açacağı tezini işlemekle doğru yapıyor. Ve bunu giderek daha yüksek sesle sürdürmeli.
Üyeliğin ucu görünüyor yani?
Yılmaz: Ben kendi içlerindeki tartışma tüm farklı seslere rağmen AB'nin bütünüyle bir kurumsal kişilik olarak, İrlanda Zirvesi'nde bu karardan kaçınamayacağı görüşündeyim. Ama ondan sonra müzakere safhasında kendi takvimine uygun olarak bu süreyi uzatabilmek için Türkiye'yi 2010'lu yıllara kadar 'müzakereci bir ülke' konumunda tutmaya çalışacaklardır.
KIBRIS ÇÖZÜLMELİ
Bir sürpriz olabilir mi?
Yılmaz: Müzakerelere başlamak konusunda AB'nin farklı bir karar alabileceğine ihtimal vermiyorum. Bu kendi inanılırlık ve kendi tutarlılıkları açısından ve aynı zamanda daha iyi görmeye başladıkları kendi menfaatleri açısından bence mümkün değil. Burada Türkiye açısından önem taşıyan husus, Kıbrıs sorununu bütün resmi politika ve resmi söylemlerine rağmen, AB'yle bir müzakere sürecinde de bir pazarlık konusu olmasını önlemeye çalışmaktır. Yani müzakere sürecine Kıbrıs'sız başlamak zorundadır. Kıbrıs'ın Annan Planı çerçevesinde müzakereden önce belli bir çözüme kavuşmasına katkıda bulunmak zorunda.
Yoksa?..
Yılmaz: Yoksa, AB'yle ilişkilerde istese de istemese de resmi olarak bunu benimsemese de, Kıbrıs'ı da birlikte tartışmak zorunda kalacaktır. Kimle tartışacak? Güney Kıbrıs'ın da söz hakkına sahip olduğu bir Avrupa ile! Bu Türkiye için kaçınılmaz olarak üyelik karşılığında taviz meselesini de beraberinde getirecek. Oysa Türkiye şu anda çözüm için azami katkıyı sağlayan ülke imajını sürdürürse, AB'yi de ABD'yi de bu konuda daha aktif olarak Rumlar üzerinde baskı kurmaya sevk edebilirse, Kıbrıs meselesinden bağımsız müzakere süreci başlayacaktır. Bu da Türkiye açısından çok çetin bir süreç değildir.
Niçin?
Yılmaz: Çünkü bütün üye ülkelerde bu sürecin en çetin olduğu konu, Gümrük Birliği'dir. Bu konu Türkiye açısından geçmişte büyük fedakarlıklarla çözümlenmiştir! Bizim açımızdan, nispeten önem taşıyan veya kritik olan husus tarımın desteklenmesidir. O konuda da uzlaşma sağlanabilir. Dolayısıyla şu aşamada müzakerelerin başlaması kadar önem verilmesi gereken konu, Kıbrıs sorununun bu müzakerelerin unsuru haline gelmesini önlemektir.
EĞRİSİ DOĞRUSUNA
Irak çok kapsamlı bir konu ama.. Irak konusunda 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesi doğru mu olmuştur?
Yılmaz: Türkiye'de bir tabir var. Eğrisi doğrusuna denk gelmiştir.
Yani?
Yılmaz: O günkü konjonktür içerisinde bunun kabul edilmemesi başlangıçta olumsuz bir faktör olarak ortaya çıkmıştır. Ama ondan sonraki gelişmeler özellikle ABD'nin bu harekata girişirken ne kadar hazırlıksız ve eksik donanımlı olarak hareket ettiği giderek daha da ortaya çıktıkça Türkiye'nin o noktada ileriye sürdüğü rezervler kendi lehine çalışmaya başlamıştır. En azından uluslararası kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılır hale gelmiştir. Türkiye'nin Irak'taki öncelikleri çok net ortadadır. Bunlar giderek komşu ülkeler tarafından da paylaşılmaktadır. Dolayısıyla burada hükümetin çok geniş bir hareket alanı olmadığını düşünüyorum.
Deyenimli bir siyaset adamı olarak Mesut Yılmaz böyle diyor.
Acaba hükümet ve Dışişleri ne düşünüyor derseniz?
Cevabını biz verelim.
AK Parti Hükümeti ile Mesut Yılmaz arasında, bu konularda ciddi görüş ayrılıkları yok.
Hem Mesut Yılmaz, önceki günkü açıklamalarında 'Bu hükümet bizim bıraktığımız hükümetin ekonomik, sosyal, dış politika ve AB çizgisini aynen sürdürüyor' dememiş miydi?
AKSAM
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:04